Bugün neredeyse tüm çalışan insanların üzerinde uzlaşabilecekleri bir talep var: “Daha fazla boş zaman.” Ama belki de “sonsuz” bir boş zaman anlamına gelen “işsizlik”, yukardaki talepte buluşan hiç kimsenin arzuladığı bir durum değil! Günümüzde bir yandan “çalışma hakkı” için mücadele edilirken, diğer yandan da çalışma saatlerinin azaltılarak “boş zaman”ın arttırılması talebi yükseltiliyor. Bu durum bir çelişki midir? Gelin “çalışma ve boş zaman” olgularına daha yakından bakarak bunu düşünelim…
Kökenler
“Boş zaman” ve dinlenmenin iki ayrı olgu olduğu, hemen herkesin kabul edeceği bir şeydir. Boş zaman aylaklık değil; kendimize, sevdiklerimize, keyif aldığımız faaliyetlere ayıracak daha fazla vakit demektir. Bu durum daha “boş zaman” fikrinin ilk ortaya çıktığı dönemlerden beri böyledir. Meşhur “8-8-8” sloganı, sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme ve sekiz saatlik boş zaman talebiyle yükseltilmişti. Burada dahi dinlenme ile boş zamanın farklı iki olgu olarak tanımlandığını görmek mümkün.
Boş zaman olgusunun ortaya çıkışı ile sınıflı toplumların gelişiminin paralel iki süreç olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İlksel komünal toplumlarda çalışma ile dinlenme arasında belirli hiçbir ayrım yoktur. İlk insan toplulukları; çalışmanın amacı tatmin edildiği oranda (doymak, barınmak, ısınmak vb) veya gerekli görülen her anda, uyku, dinleme gibi sık molalarla ve oyun, eğlence gibi faaliyetlerle kesilen tanımlanmamış bir yaşam temposuna sahipti.
Toplumlar, üretken faaliyetlerde bulunmadan yaşayan bir grup insanı beslemeye yetecek ürün fazlasını elde edinceye dek bu böyle devam etmiştir. Ürün fazlasının ortaya çıkması ile birlikte, sanat, felsefe, savaş vb. alanlarda aktif olan yeni bir insanlar topluluğu ortaya çıktı. Bu kişiler sınırsız bir boş zamana sahipken, onların yaşamını devam ettirmesini sağlayanlar için de yeni ve bitimsiz bir çalışma biçimi yerleşti. İlk ortaya çıktığı biçimi ile boş zamanın, ayrıcalıklı bir kesimin tekelinde olduğunu ve çoğu durumda “boş zaman” olarak değil, üretken çalışma zorunluluğundan azade olmak (aylaklık) biçiminde görüldüğünü vurgulayalım…
Modern anlamıyla “boş zaman”ın, yani üretken çalışma zamanından ayrı olarak yürütülen faaliyetler alanının ortaya çıkması ise kapitalizm ile yaşıttır. Bunun için, üretken faaliyetlerde yoğunlaşan sınıfların, dinleme süresini aşan bir çalışma dışı süreyi kazanmaları gerekmiştir. Kısacası modern boş zaman olgusu, modern mesai sisteminin ortaya çıkması ve emekçi kesimlerin bir kazanımıdır. Çalışma ve boş zaman biri olmadan diğeri düşünülemeyecek denli iç içe iki olgu olarak, tarihsel süreçte birlikte şekillenmiştir.
Zaman ve Sınıf Mücadelesi
Yukardaki kısa tanımdan da çıkarsanabileceği gibi, çalışma ve boş zamanın modern kapitalizmle birlikte ortaya çıkışı; sınıflar arası mücadeleye yepyeni boyutlar katmıştır. Biz bunları dört ana başlıkta özetleyebiliriz:
1- Çalışma hakkı mücadelesi: Yaygın kanının aksine, çalışmadan azade olarak geçirilen zamanın, nitelikli bir boş zaman olarak değerlendirildiği durumlar çok nadirdir. Yapılan araştırmalar, üretken çalışma içerisinde olmayan insanların (maddi sıkıntılar yaşamasalar da) uyku sürelerinin arttığını, kitap okuma sürelerinin düştüğünü ve çalıştıkları dönemlere göre hobilerine ayırdıkları zamanın azaldığını göstermektedir. Bu sebeple çalışma hakkı talebi sadece aç kalmamak için değil, gerçek anlamda bir boş zamana sahip olmak için de yükseltilen bir taleptir. Çünkü boş zaman, çalışmadan koparıldığında değerini yitirmektedir.
2- Çalışmanın azaltılarak, boş zamanın arttırılması mücadelesi: Kapitalizmin ortaya çıkışı ile birlikte günlük 16 saate varan çalışma süreleri de yaygın olarak uygulanmaya başlandı. Günümüzdeki sekiz saatlik iş günü talebinin kökeni, çalışma sürelerini 10 saat ile sınırlama mücadelesidir. Çalışma sürelerinin azaltılması, dinlenme ve boş zamana daha fazla vakit ayırmak için olduğu kadar daha fazla işçinin istihdam edilmesi için de temel bir gerekliliktir. Ve günümüz teknolojisi tüm emekçilere altı saatlik bir iş günü için rasyonel ve uygulanabilir bir temel sunmaktadır. Bu herkese iş ve daha fazla boş zamanın mümkün olduğu anlamına gelmektedir.
3- Çalışma sırasında geçirilen zamanın insana yaraşır hale gelmesi mücadelesi: Çalışma hakkı ve daha kısa süreler çalışma hakkı kadar önemli bir olgu da; çalışma sürelerinde insani özneler olarak muamele görme ve yapılan işin niteliğine dair emekçilerin belirleyici olma hakkıdır. İş yerinde geçirilen sürelerde, işin gidişatına dair alınan kararlarda söz, yetki ve karar sahibi olmak bunun önemli bir parçasıdır.
4- Boş zaman faaliyetlerinin niteliği üzerinde yürütülen mücadele: Boş zamanın arttırılması kadar, boş zamanın nasıl doldurulacağı da sınıf mücadelesinin bir parçasıdır. Modern boş zaman olgusunun gelişmesi ile birlikte; zamanımızı sisteme tehlike oluşturmayacak (TV, kalitesiz müzik, bilgisayar oyunları gibi) yüzeysel ve niteliksiz faaliyetlerle doldurmak üzere özel bir sektör gelişti. Geçmişte 14-16 saat çalıştığı halde kitap okumak ve örgütlenmek için zaman bulan insanlar; günümüzde sistematik olarak “meşgul” hissettirilmekte ve insani özneler olarak davranmaya “zaman bulamamakta”dır.
Zaman Sınıf Mücadelesinin Bir Alanıdır
Zaman, insani varoluşumuzu gerçekleştirebilmemiz için hepimizin ihtiyaç duyduğu temel bir ihtiyaç. Ancak bu zamanı nasıl geçirdiğimiz de en az zaman kadar önemli bir mesele. Çalışma ve boş zaman, nitelikli çalışma ve nitelikli boş zaman taleplerini bütünlüklü ve bir birini tamamlayıcı bir şekilde kavradığımızda; bunun sınıf mücadelesinin bir boyutu olduğu daha da görünür oluyor. Bunların birbiri ile çelişen olgular olmadığı da açıklık kazanıyor.
Tıpkı pazartesi sendromuna dair internette dolaşan yaygın cümlede olduğu gibi: “Pazartesilerden nefret etmiyorsun. Aslında nefret ettiğin şey, kapitalizm.” Mevcut insani tatminden uzak çalışma biçimlerinden duyulan tiksintinin, sadece boş zaman talebi biçimine bürünmesine değil, sistemi tüm boyutları ile sorgulamaya vesile olmasına ihtiyacımız var. Bu yüzden de “Pazartesi nasıl hissedeceğimiz, Pazar gün ne ile meşgul olduğumuza bağlı.”
Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri