Akaryakıt, tüp gaz, elektrik derken ardı arkası kesilmeyen zamlar yüzünden, günlük ihtiyaçlar çoktan lüks olmaya başladı. Çok kısa bir sürede çarşıya pazara çıkamaz hale geldik. Esnaf siftah yapamadan kepenk kapatıyor, küçük üretici kan ağlıyor, özel sektör emekçileri ve memurlar ayı zor çıkarıyorlar.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi hükümet, “tünelin ucunda ışık yok” diyor. Onlara göre, başa kim gelse bu kriz kaçınılmazdır, onun için de kaderimize razı olmalıyız.
Bizler, ne kriz patlak verdiğinde ne de bugün, hükümetin krizin sorumlusu olduğunu iddia etmedik. İtirazımız, hükümetin kriz döneminde aldığı kararların sermayeden yana olmasınadır.
Bu hükümetin bir tercihidir. Krizde büyük sermayenin elektrik borcunu bağışlayan, teşvikler dağıtan, çeşitli muafiyetleri sağlayan bu hükümettir.
Özelde sektörde güvencesiz ve sendikasız çalışan emekçiler iş cinayetlerinde ölürken sendikalaşmayı gündemine almayan, küçük üretici ve küçük esnafa kamusal kaynaklardan yeterince pay vermeyen, “herkes elini taşın altına koymalı” diyerek kamu çalışanlarına fatura kesen yine bu hükümettir.
Peki, tercihini sermayeden yana kullanan bu hükümete kim dur diyecek?
Ankara’nın her türlü dayatmasına teslimiyetin adresi olan UBP’nin ve etnik köken ayrımcılığıyla nam salmış faşist YDP’nin hükümete muhalefet yapamayacakları açıktır.
Toplumsal muhalefetin birçok bileşeni ise adeta akıl tutulması yaşamaktadır. Krizin ithal olduğunu söyleyerek, kurtuluşu dış güçlerin olur vereceği bir antlaşmada veya farklı bir para birimine geçilmesinde aramaktadırlar.
Halbuki, bu kriz farklı coğrafyalarda, farklı para birimi kullanan birçok ülkede kendini göstermiştir. Kapitalizmin yapısal sorunu olan bu krizden kurtulmak, maalesef Federal Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhuriyeti’ne dönüşle mümkün değildir.
Ayrıca, bilinmelidir ki, krize karşı halkın yanında mücadele vermek barış karşıtlığı hiç değildir.
Mecliste, hiçbir şey yapmadan, krizi fırsata çevirmek için el ovuşturan UBP ve YDP bir yanda; sokakta, bu işbirlikçi fırsatçıların başa gelme korkusuyla, halkın güncel sorunlarına sırtını dönen toplumsal muhalefet öte yanda.
Bu cendereden çıkmanın yolu, öncelikle, kendi öz gücümüze, yani Kıbrıslı Türk halkına güvenmekten geçer.
Çare; Küçük esnaf, küçük üretici, özel sektör emekçileri ve kamu çalışanlarının örgütlü mücadelesindedir.
Bizler biliyoruz ki, eğildikçe, kaderimize razı oldukça ne zamların ardı arkası kesilecek ne de hükümetin tercihleri değişecek. Direnmek muhalefetin omurgasını geliştirir ve halkın ayağa kalkmasını sağlar. Tam da bu yüzden şimdi sokakta olma, “artık yeter” deme zamanıdır.
Bu krizi biz değil, bu düzenden aslan payını alanlar ödesin diyenler, 26 Ekim saat 19.00’da Selimiye Meydanı’nda buluşuyoruz. Ve tünelin ucundaki ışığı göremeyenlere inat sesimiz çıktığı kadar haykırıyoruz: “YOLUMUZ TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIKTIR.”
Abdullah Özdoğan
Bağımsızlık Yolu Mağusa Bölge Sorumlusu