Geçen haftalarda örgüt okulumuzun ‘Hak Mücadeleleri’ dersindeyiz…
Yoldaşımız nükleere karşı çıkmanın nasıl bir hak mücadelesi olduğunu soruyor…
Hep bir ağızdan “Yaşam hakkı mücadelesi!” diyoruz…
Evet! Nükleere “Hayır!” demek bu kadar basit ve bu kadar meşru bir mevzu işte…
Yarın 6 Ağustos…
72 yıl önce insanlığın ama en çok da Hiroşima halkının nükleerin korkunç yüzüyle tanıştığı tarih…
Amerikan askerleri ölmesin diye küle döndürülen erkekler, kadınlar, çocuklar, hayvanlar, ağaçlar…
Sonrasında kuşaklar boyu sürecek ölümlü hastalıklar, sakat doğumlar…
Genelde bilimin, özelde fiziğin en kötüye kullanıldığı örneklerden biri…
Sonrasında daha fazla ölüm ve yıkım olsun diye gelişitirilen nötron bombaları, hidrojen bombaları…
Ve daha da sonra yine atomun çekirdeğini kullanan ama bu sefer yıkmak için değil üretmek(!) için inşa edilen nükleer santraller…
Şimdi ilerlemeci soldan çıkıp şu soruyu soranlar olacaktır: “Bu kadar güvenlik sistemiyle donatılmış ve topu topu iki ciddi kazanın (Çernobil ve Fukuşima) meydana geldiği nükleer santrallere neden bu kadar karşısınız? Yoksa siz insanların elektriksiz, fabrikaların enerjisiz kalmasını mı istiyorsunuz?”
Biz de onlara şu soruyu soracağız: “Sen hiç radyasyondan dolayı kanser olup yavaş yavaş ölen bir çocuk gördün mü?”
Sonra da şöyle soracağız: “Peki nükleer santralin radyoaktif atıkları konusunda ne düşünüyorsunuz? Onlar da mı az riskli?”
Hani 250 milyon yıl boyunca radyasyon yaymaya devam eden atıklar…
Hani bilim insanlarının halen nerede ve nasıl saklanacağını tartıştığı atıklar…
Hani birisi çıkıp roketlerle uzaya gönderelim demişti…
Hani başka birisi dünyanın en derin noktası olan Mariana çukuruna atalım diye önermişti…
Şimdilik sıkı sıkı kapatılmış(!) konteynerlerde saklanıp metrelerce aşağıya gömülüyor atıklar…
Ya da Fukuşima’yı işleten TEPCO şirketinin yaptığı gibi denize boşaltılıyorlar!!!
“Hadi diyelim kaza olmadı sahi ne yapacaksınız atıkları?”
Örneğin dibimize yapılmakta olan Akkuyu Nükleer Santrali…
Artık üretim lisansını da alan ve eğer mücadele etmezsek ilk ünitesi en geç 2025 yılında açılacak olan santral…
Akkuyu Nükleer Anonim Şirketi atıkları Mersin’in topraklarına mı gömecek?
Yoksa çaresiz ve bilinçsiz bir halkın topraklarına mı gönderecek?
Yoksa Akdenizimizin derin sularına mı boşaltacak?
Bizim için hepsi de ölüm demek…
Ne diyor nükleer karşıtı bilim insanları: İstediğiniz kadar derine gömün, istediğiniz kadar derin sulara boşaltın, bu atıklar ekosisteme giriyorlar ve hastalandırıp öldürüyorlar…
İşte bu yüzden üretim lisansını almış ve inşaatın ilerlemesi için çevredeki zeytinliklerin yokedilmesini bekleyen Akkuyu Nükleer Santrali’ne ve tüm benzerlerine yine ve yeniden “Hayır!” diyoruz…
İşte bu yüzden yine ve yeniden ölümü değil yaşamı ve yaşamayı savunuyoruz…
Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu Üyesi