Defalarca yazıldı, çizildi. Emperyalist egemenler eliyle “Canınızı kurtarmaya, barışı tesis etmeye geliyoruz.” örtüsünün altında; aslında Kıbrıs halklarının bir türlü kendinin ol(a)mayan politik, sosyal, ekonomik ve kültürel aygıtlarında, söz-yetki-karar mekanizmalarının en etkisiz öznesi haline gelmeleri amaçlanmış ve yüksek oranda da başarılmıştır.
Bu dayatmacı ve yukarıdancı uygulamalar; bölünmüş adamızın kuzeyinde “valilik hükmündeki” elçilik, işbirlikçi hükümetler ile sermaye çevreleri ve TC Yardım Heyeti vasıtasıyla; güneyinde ise “yıldız başlı yılan” Troyka ve AB ile onun işbirlikçileri aracılığıyla pratiğe konulmaktadır.
Oldukça yoğun bir tempoda seyreden Kıbrıs Sorunu’nun kapsamlı çözümü amaçlı görüşmeler bizi; oluşacak politik, ekonomik, kültürel yeni koşulları tahlil etmeye ve bu yeni koşulların emek mücadelesine nasıl katkı koyabileceğinin yöntemlerini aramaya itmelidir.
Mevcut koşullar eşliğinde arzu edilen emek dostu bir geleceği planlamanın ve bu uğurda verilebilecek mücadelenin yöntemleri elbette ki olası bir çözümden sonra değişecektir.
“Sermayenin Avrupa’sı”’nın ekonomik,siyasi ve kültürel dayatmalar uygulayarak; gerek yakın gerekse uzak çevremizde olan emekçi kitlelere yaşamı dar etmesi gerçekliğinden hareketle, adadaki halkların olası bir çözümü bir fırsat penceresi olarak görmeleri ve gelecek emekçi iktidarların söz-yetki-karar mekanizmalarına halkların tabandan etkin katılımını sağlayabilmesi yönünde kolektif mücadele yöntemleri geliştirmeleri gerekliliğini derinden hissetmeleri gerekmektedir.
Ya peki! AB düzlemi dışında bir çözümü, adadaki halkların dayatabilmesi mümkün müdür ? kıbrıs cumhuriyeti’nin hali hazırda AB üyesi olması ve kuzeyin kontrol edilemeyen AB toprağı sayılması, böyle bir motivasyon var olsaydı bile bu güdülenmenin önünde setler çekmiş olurdu. Bunun yanı sıra koşulların somut tahliline bakıldığında; ilerici-devrimci güçler bahsi geçen “tam bağımsızlık” dayatmasını yapabilecek erke henüz sahip değillerdir.
Bu minvalde hem olası bir çözümle birlikte AB’ye eklemlenmiş bütün bir Kıbrıs’ta hem de mevcut durumun devamının sağlandığı bir Kıbrıs’ta; anti-kapitalist, anti-emperyalist ve devrimci güçler sömürünün ve dayatmanın nerden ve/veya kimden geldiğine bakmaksızın, her iki durumda da acımasız neo-liberal politikalara karşı teoride de pratikte de güçlenen yığınlar biriktirmelidirler.
Verili koşullarda gelecek olan çözüm, ki gerçekleşirse, AB ekseninde olacaktır. Suni olarak yaratılmış sorunlar sarmalından kurtaracak(!) olan kurtarıcıların(!) ettiği hallerden kurtulmak adına, başka bir kurtarıcıya(!) doğru, en iyimser bakışla, iyi niyetli adımlar atmaktır bunun bir başka deyişi. Özünde, gidilecek olan istasyon; inilecek nokta değil, realitenin imkan verdiği ölçüde, inilecek noktaya varmanın bir ara formu niteliği gibi düşünülmelidir.
Yani, eğer varılacaksa; “yıldız başlı yılan” AB eksenli bir çözüm, istenen nihai erek olarak değil, emeğin iktidarının gün ola tesis edilmesine aralık açacak, Kıbrıs’taki halkların gün be gün yakınlaşmasını, ortak vatan hedefine kenetlenmesini palazlandıracak bir basamak olarak görülmelidir.
Yusuf Özgü Sertel
Bağımsızlık Yolu