bir kadın daha öldürüldü.
bir KADIN daha öldürüldü.
bir kadın DAHA öldürüldü.
bir kadın daha ÖLDÜRÜLDÜ.
Hem de güpegündüz. Yapayalnız, çığlık çığlığa. Hem de onu “seven” bir erkek tarafından. Hem de kimse onu korumadığı için.
Yapayalnızdı çalıştığı evde. Canını dişine takıp, hiçbir güvencesi olmadan her gün ezile büzüle bir evin temizliğini yaparak sağlıyordu geçimini. Sigortasızdı belki de ve kesinlikle sendikasızdı. Yani devletin görmezden geldiği, hayatın zaten yeterince zor olduğu o hepimizin gözünün önünde olan ama çoğumuzun umursamadığı kesimdendi. Emekçi bir kadın.
Yapayalnızdı çünkü onu o çok seven erkeğin şiddet ve tehditlerinden korkuyordu. Daha bir hafta önce polise şikayette bulunmuştu. Kaçacak sığınacak bir yeri olmadığı için yalnızdı. Çığlıklarını duyup yetişememişti kimse. Aldığı her darbe ve her bıçak yarası, onun canından can alırken geriye kalan tüm kadınların da özgürlüğüne bir çelme taktı.
Ama gelin görün ki sadece iki gün geçti üzerinden ve her yer duruluyor yine. İlgili Bakandan ve her şeyi yasal düzenlemeler ile çözebileceklerini sanan milletvekillerinden ses yok. Öfkesini birkaç paylaşımla dile getiren ve sosyal medyadan kamuya açan ‘feministlerin’ umutsuzluğu günden güne yayılıyor heryere. Oysa ki BİR KADIN DAHA ÖLDÜRÜLDÜ.
Daha kaç kadın gerek, her bölgede sığınma evi açılması için? Daha kaç hayat sönmeli, 183 İhbar Hattı acil destek alt yapısının oluşturulması ve yeterli personel istihdamının açılması için? Daha kaç şikayet sonrası kayıp olmalı, güvenlik ve yargı sistemimizin biz kadınları gerçekten koruyabilmesi, anında korunma emri vermesi, ücretsiz adli destek sağlaması için? Bir bile yeterince fazlayken daha kaç can sizi uyandırabilir o umursuz uykunuzdan?
Ve maalesef gel gör ki hükümet edenlerimiz böyle. O zaman hal böyleyse iş bize düşüyor. Onları uyandırma görevi bizim. Ve böyle birkaç satır yazı ile olmayacak bu iş. Kadınlar şiddet gördüğünde sadece bununla mücadele ederek de çözemeyeceğiz bu sorunu. Sorun çok daha derinlerde.
Önce biz çocuklarımızı sevgi ve saygı ile büyüteceğiz. Onlara salt sevginin bir işe yaramadığını, birey olmanın ve başka bireylere saygı göstermenin de sevginin temeli olduğunu öğretmeliyiz. Günlük yaşantılarımızda ‘kız’ ve ‘erkek’ çocukları, ister ailemizden olsun ister hiç tanımadığımız canlardan, ister evimizde olsun ister dışarda, birbirinden ayırmamayı kendimize birincil görev edinmeliyiz. Çocuklarımızın hala ataerkil ve bilimsellikten uzak bir sistemde eğitildiklerini kabul edip, eğitim sistemi ve müfredatların çağdaşlaştırılması için taleplerde bulunmalıyız. Bir grup içerisinde ötekileştirmeden, ezmeden ve ezilmeden, aşağılamadan, yargılamadan, korkmadan ve korkutmadan var olabilmeyi ve var edebilmeyi anlatmalıyız geleceğin temeli olan saf yüreklere. Tüm bunları görmezden gelir, büyürken onları kendi kalıplarımıza sokar veya kendi hallerinde büyümeleri için bir kenara bırakırsak, şimdide istediğimiz kadar ağır verelim mücadeleyi yine de bitiremeyeceğiz kadın öldüren sevgiyi.
Gülbahar kendi hayatı için gerekeni yaptı. Tehditlere dayanamayıp polise şikayette bulundu. ‘seven adam’ zorla içeriye girmeye çalıştığında direndi, çığlık attı. Ama ne polis onu koruyabildi ne de çığlığını duyanlar. Hemen hepimiz duyuyoruz benzer çığlıkları. Bazen komşumuzun sesi geliyor kulağımıza, ya da yolda bir kadının korku dolu gözlerine değiyor gözümüz. Sokak ortasında duyuyoruz erkeğin kadına hakaret dolu sözlerini. Kaçımız hemen fırlıyoruz olduğumuz yerden, ya başıma bir şey gelirse diye korkmadan? Kaçımız susturabiliyoruz içimizdeki aman ben aile işlerine karışamam diye söylenen korkağı? Kaçımız ilişkimizi sonlandırabiliyoruz şiddet yanlısı, cinsiyetçi, homofobik arkadaşlarımızla? Kaçımız arayabiliyor 183’ü zorda olduğunu bildiği bir kadın için? Kaçımız hesap sorabilir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına?
Ve geliyor 25 Kasım. Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü. Hani o çok sevdiği kadınlar öldürülürken sesi çıkmayan erkekler, hani o kadın mücadelesine büyük katkıları olan feministler, hani o bir kadın ölünce öfkesi üzüntüsü kalbinden taşan duyarlı kişiler. Ne yapacaksınız 25 Kasım’da? Ne yapıyorsunuz iki gündür, Gülbahar gitti gideli?
Hiçbir şey mi? Yere batsın sizin öfkeniz. Olmaz olsun sevginiz.
Pınar Piro
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti