Ani gelen erken seçimlere çabuk adapte olan siyasiler ve rejim partileri, önlerine 28 Temmuz’u koyarak, emin adımlarla yürümeye başladılar bile. Liste tartışmaları, yemekler, sloganlar, programlar v.s ile girilen seçim atmosferi, düzenin devamcıları adına yoğun bir şekilde ilerliyor. Milat olarak atfedilen seçimler, onların belirttiği anlamda ne bir son ne de bir başlangıç olacaktır. Çünkü politik olarak sistemin genel karakterinde değişen hiçbir şey yoktur.
Seçim serüveni içerisinde, televizyon programları, billboard reklamları, seçim arabaları ve köy ziyaretleri gibi pek çok şey yapıldı ve yapılmaya da devam ediyor. Hedeflenilen, halka bu sayede ulaşıp onların sorunlarını çözebilecek ‘programları’ ortaya koymak. Öyle de oluyor, programlar, ziyaretler, konuşmalar yapılıyor ve izlenecek politika insanlara anlatılıyor. Ancak, yapılan propaganda içerisinde her şey yolunda gitse de, büyük bir eksiklik var…
İnanç, güven ve umut eksikliği…
Yıllardır yaşanan sosyal, kültürel, ekonomik anlamdaki tahribat ve Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük, insanları umutsuzluğa itiyor ve siyasilere olan inancın kaybolmasına neden oluyor. Özellikle AKP döneminde Kıbrıs’ta uygulanan neo-liberal politikalar ve dayatılan paketlere karşı çıkamayan rejim partileri, bugün tamamen mekanik bir havaya taşıdığı seçim sürecini suni bir heyecanla sürdürmeye çalışıyor.
Zihinlerde yaratılan tahribatın bir diğer nedeni de, yozlaşan, kirlenen ve artık yıpranan politik ilişkilerle çürüyen siyasilerin, hükümet etmek için aday olmalarıdır.İlginçtir ki bu partiler de kirlenen siyasetten şikâyet ediyor ve ‘dürüst ve temiz’ siyasete ihtiyaç var söylemi yükseltiyor. Siyaset soyut bir kavram olduğundan, kirlenmeyeceği gibi temizlenemez de, bu nedenle dürüst ve temiz bir siyaset için siyasilerin değişmesi ve kaybolan umutların canlandırılması gerekmektedir.
Milletvekili transferleri, rüşvet iddiaları ile satın alınmaya çalışılan geleceğimizin yanı sıra peşkeş çekilen kurumlarımız, giderek artan baskı ortamı içerisinde budanan sendikal haklarımızın, altmış yaşında yani mezarda emekliliğe çözüm üretmeyip sadece UBP karşıtlığı üzerinden söylem geliştiren rejim partileri, Ankara’nın kendilerini işaret etmesini bekleyerek kurdukları hükümetçilik oyununda başrol kapmaya çalışıyorlar. Bugün Avrupa ve dünyanın pek çok yerinde yaşanan benzer eylemlilik ve protestoların kaynağı aynı olmakla birlikte çözüm bizim ülkemizde farklılık arz ediyor.Bizim siyasilerimizin kelime oyunu yapmayarak şunu idrak etmeleri gerekir ki gönderilen paketler dayatmadır. Her ne kadar maddelere bakıldığında olumlayabildikleri tarafları olsa da, bütünlüklü resme baktığımız zaman gönderilen paketler, bizi, kültürümüzden, üretimimizden kopararak, asimilasyona, çözümsüzlüğe ve en önemlisi Ankara’ya bir o kadar daha yaklaştırıyor. Yıllar boyunca ganimet kültürüyle birlikte suni refah yaşayan ve yaşatanlar bugün kendileri suni bir motivasyon içerisinde halkın nabzını tuttuklarını iddia ederek, çalışmalarına devam ediyor.
Hırs, rekabet ve haset ile kokuşan siyaset artık yerini sözünü esirgemeyen, toplumun yanında olan, dayanışmacı, yoldaş karakterlere bırakması gerekiyor. 28 Temmuz sonrası, bu ülkede halkçı kişilerin olduğunu, bu ülkedeki işgali aynı zaman da barış ve çözüm sürecini, Meclis’ten dillendirecek radikal isimlere ihtiyacımız var. Bunların dile getirilmesi, öncelikle inancı ve güveni yeniden sağlayacaktır. En önemlisi olan umudu ise, dayatılan paketlere karşı çıkarak canlandırmak, birlikte örülecek mücadelenin de zeminini oluşturmak demektir. Bu mücadele tabii ki varoluş mücadelesidir. Bugüne kadar olagelen siyasilere ve egemen politikalara karşı oluşturulacak devrimci alternatifler ve dayanışmacı ittifaklar, nitelikli kazanımın olmazsa olmazıdır.
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.