“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde. Yaşamak, insan kalarak”
***
Eğer bir yakınınız, sevdiğiniz, sırf grip olduğu için vefat etse, ve doktor çıkıp size “doğal afet” dese, kederinize bir de öfke eklenirdi. Halbuki bundan 15 bin yıl önce bir insan, bugün grip gibi çok sıradan görülen bir hastalık nedeniyle kolayca hayatını kaybedebilirdi; çünkü hem insanın bağışıklık sistemi bugünkünden çok farklıydı, hem de hastalıklarla mücadeleye dair bilgiler, yöntemler ve imkanlar çok kısıtlıydı.
Bugün depreme karşı önlemler konusunda çok ciddi aşamalar kaydetmiş bir ülkede, 7’den büyük şiddetteki depremler bile can kaybı olmadan, hatta çok az mal kaybı vererek atlatılabiliyor. Öte yandan, elde yeterli imkan olmasına rağmen depreme karşı önlem alınmayan ülkelerde, daha az şiddetteki depremler dahi çok büyük facialara yol açabiliyor.
***
Dün Tepebaşı-Kalkanlı arasındaki bölgede çıkan ve İkidere mevkiinde yoğunlaşan yangın da, tam olarak böyle bir durumdu. Zaten ülkemizde çok sıcak geçen yaz aylarında bırakın önleyici tedbir alınmasını, yangın çıktıktan sonra dahi müdahale edecek araçlarımızın olmayışı, sadece ormanlarımızı değil yüreklerimizi de yaktı. Yangının yoğunlaştığı İkidere bölgesinde köylüler ve itfaiyeciler ile birlikte yangını söndürmeye (daha doğrusu mümkün olduğunca yavaşlatmaya) çalışırken, ne yazık ki çok çaresiz görünüyorduk. Elimizde çam dalları ve yaprakları ve tepelik araziye ulaşamadığından suyunu yangına kadar uzatamayan itfaiye araçlarının hortumları, yakıcı Kıbrıs sıcağının altında, trajik bir görüntü oluşturuyordu.
Ne kadar mı trajikti her şey? Bir makam aracı kadar trajikti, bir arazi peşkeşi kadar trajikti, elektrik borcunu devletin üstlendiği oteller, kıyak geçilen sermayeler, halkın yoksulluğu pahasına yürü ya kulum denilen şirketler, devlet bütçesinden yurtdışı gezileri ve mezuniyet törenleri kadar trajikti; ama kabahatin birazı da bizde ya: bu suçları işleyenlerden hesap soramadığımız kadar trajikti yangın, örgütlenemediğimiz kadar trajikti alevler, söylenmek ve şikayet etmek dışında harekete geçmediğimiz kadar trajikti yanan ağaçlar, “biz de emekten, doğadan, eşitlikten, adaletten yanayız ama reel siyaset böyle işlemiyor” diyenler kadar trajikti alevlerden son hız zıplaya zıplaya kaçan tavşancık…
***
Şimdi artık harekete geçme vakti…
Karşımızda örgütlü bir kötülük var ve örgütlü bir kötülüğe ancak örgütlü bir mücadele ile cevap verilebilir…
“Bu yangının sorumlusu hepimiziz, masum değiliz hiçbirimiz” diyerek suyu bulandıranlar ve suçlulardan hesap sorma azmimizin önüne geçmeye çalışanlara inat…
“Bizden hiçbir şey olmaz, bu halktan bir cacık olmaz” diyerek kendi ümitsizliğini, yılgınlığını, çaresizliğini ve acziyetini koca bir halkın üzerine boca etmeye çalışanlara inat…
Yangınla mücadeleye ve daha pek çok şeye karşı alınabilecek çok ciddi siyasi önlemler ve imkanlar varken, bu imkanlarını kendi yandaşlarına ve sermayeye yem edip, sonra da insanlara dönüp “ama yangını siyasi bir mesele haline getirmeyelim” diyenlere inat…
Örgütleneceğiz, çoğalacağız, güçleneceğiz ve biz kazanacağız, bu halk kazanacak!
Biz kazandığımızda, alevlerden korkuyla kaçan tavşancığın hatrına, topuklarını kıçlarına vurdurta vurdurta kaçırtacağız bu memleketin içine edenleri!
Celal Özkızan
Bağımsızlık Yolu Omorfo Birimi Sorumlusu