Bağımsızlık Yolu’nun başlattığı Sendikasız çalıştırılmak yasaklansın kampanyası etki alanını genişleterek devam ediyor.
Mücadeleye başlarken ulaşılması amaçlanan en yakın hedef kamuoyu oluşturmaktı.
Başka bir deyişle, özel sektör çalışanlarının bütün sıkıntılarının kaynağı diyebileceğimiz sendikasız çalıştırılmayı gündeme getirmek.
Bu amaçla gerçekleştirilen ziyaretler sonucunda sendikaların ve bazı siyasi partilerin konuyu gündeme taşıyacak açıklamalarda ve çağrılarda bulunmaları, yıllardır görmezden gelinen bu sorunu tartışılır hale getirdi.
Bunun yanında, yakın zamanda yaşanan iş cinayetlerindeki artışlar da özel sektördeki çalışma koşullarının gündeme gelmesinde etkili oldu. Beraberinde, birçok demokratik kitle örgütü ve basın yayın organı konuya duyarsız kalmadılar.
***
Kamuoyu oluşturmak, konuyu halkın gündeminde getirmek ne kadar önemli ise, mücadeleyi doğru zeminde sürdürmek de o kadar önemli.
Bundan dolayı, Bağımsızlık Yolu olarak gerçekleştirdiğimiz her ziyarette belirttiğimiz gibi, amacımız; kampanya için “pusula” diyebileceğimiz teorik metni (http://www.ankaradegillefkosa.org/bagimsizlik-yolu-sendikasiz-calistirilmak-yasaklansin/) zenginleştirmek ve pratikte diğer örgütlerle iş, güç, eylem birlikteliklerinin yolunu açmaktır.
Farklı görüşler ve kampanyaya yöneltilen eleştiriler üzerinde tartışmak mücadelenin seyri açısından son derece önemlidirler. Çünkü fikirsel alanda mücadele edemeyen, ideolojik mücadelede kırılgan olan, ne ekonomik-demokratik mücadelede, ne de siyasi mücadelede kazanım elde edemez.
Göç yasasında bunu çok açık bir şekilde yaşadık/yaşıyoruz. Neo-liberal döneme özgü sınıfsal saldırının çok önemli bir parçası olan yasaya karşı mücadele; sendikaların fikri hegemonya mücadelesinde kırılgan olmalarından dolayı belirli bir aşamadan sonra yükseltilemedi.
Aynı tehlike meclisten geçmek için gün sayan sözde “kamuda reform” yasasına karşı mücadele için de geçerlidir.
Aslında her iki yasa da özünde kamu emekçileri kadar özel sektör emekçilerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Mücadelenin yükseltilememesi de yalnızca kamu sendikalarını değil, bir bütün olarak emek hareketini olumsuz yönde etkiliyor.
Dolayısıyla yukarıda belirttiğimiz gibi olumlu ya da olumsuz, kampanyaya yönelik her türlü eleştiri, farklı her görüş, doğru kavrandığı takdirde emek hareketinin krizini aşmasına yönelik de yol açan bir etkiye sahiptir. Kampanyanın özelinde ise, mücadelenin yükseltilmesi için yeni bir basamaktır.
***
Yasaklama talebinden dolayı, kampanyaya yöneltilen ilk eleştiri özgürlüğü sınırlayıcı olmasıdır. Buna göre; kimse zorla bir örgüte/sendikaya üye yazılamaz. Yani, kimsenin örgütsüz kalma, sendikasız çalışma özgürlüğü elinden alınamaz.
Bu eleştiriye cevap verirken doğru bir zeminden hareket edebilmek için özgürlük olgusunun biraz daha irdelenmesi gerekir. Çünkü bazıları için özgürleştirici olanın, bazıları için sınırlayıcı olması ilk değil. Bu günlük hayatımızda karşılaştığımız birçok yasada da böyledir.
Örneğin alkollü araç kullanmayı yasaklamak da kafanız güzelken kaza yapma özgürlüğünüzü sınırlayıcı olabilir. Ama bu yasak aynı zamanda kaza yapacağınız karşı taraf için özgürleştiricidir. Çünkü sizin sorumsuz fakat özgür eyleminiz sonucu onların yaşamı sınırlanabilirdi…
Başka bir örnek de bazılarının sürekli öykündüğü Avrupa’dan. Avrupa’nın birçok ülkesinde faşist örgütlenmeler yasak ve bu yönde çok ağır müeyyideler uygulanıyor. Fakat bu yasaklar ve müeyyideler faşistler dışındaki herkes için özgürleştiricidir.
Veya evrensel bir hak olan eğitim hakkını gasp ederek, çocuk işçi çalıştırmanın yasak olması gibi. Bu yasak sayesinde birilerinin çocuk işçi çalıştırma özgürlüğü sınırlanırken, çocukların eğitim hakkı korunuyor.
Örnekler çoğaltılabilir. Konumuza dönersek, sosyal eşitsizlikleri yok sayan, sınırsız ve sorumsuz bir özgürlük isteyenler için bu talebin “sınırlayıcı” olduğu doğrudur.
Peki, hâlihazırda emek sermaye uzlaşmaz çelişkisinden ötürü eşit olmayan taraflardan birine (emekçi), düzenin sunduğu seçenekler arasından tercih yapmayı öğütlemek; yalnızca diğer tarafın (patron) çıkarları doğrultusunda fırsatlar sunmak kimin için sınırlayıcı, kimin için özgürleştiricidir?
Yasalar karşısında bağlayıcı hiçbir iş akdine sahip olmadan, haftada kaç gün, günde kaç saat çalışacağını bilmeden, yatırımlarını ve sosyal haklarını sorgulayamaz bir şekilde, kendi çalışma hayatına dair söz hakkından yoksun istihdamı kabul etmek, ya da işsiz kalmak.
Buyurun seçin, özgürsünüz…
Böyle bir bakış açısı, özgürlük anlayışı kısa bir süre önce gündeme gelen, patronların göçmen emekçileri geldikleri ülkenin asgari ücretine göre çalıştırma talebini yasaklamayı; hatta belki ileride, vatandaş olsun olmasın isteyen emekçinin sigortasız, asgari ücretin altında çalışmasını yasaklamayı da özgürlüğü sınırlayıcı olarak niteleyebilir.
Öyle ya, kabul etmeyen için işsiz kalma özgürlüğü/seçeneği de her zaman bakidir.
***
Bize göre eşitlikten bahsetmeyen bir özgürlük gerçek özgürlük değil, ancak bir yanılsama olabilir. Aynı şekilde, özgürlük olmadan da eşitlik çalışanlar için ancak bir yanılsamadır.
Ucu bucağı olmayan, sorumsuz bir özgürlük anlayışına ters gelse de; asgari ücretin altında emekçi çalıştırmanın da, sigortasız emekçi çalıştırmanın da, çocuk işçi çalıştırmanın da günümüzde özgürlükleri sınırlayıcı yasaklar olmadıkları açıktır.
Sınıfsal çelişkilerin dayattığı zorunlulukların bilinciyle, emekçileri kollayan, sosyal haklarını geliştiren, insanca yaşamalarına olanak sağlayan her türlü talep (yasaklama talebi de olsa) meşrudur ve özgürleştiricidir.
Çünkü emekçiler için özgürlükleşmek, düzenin allayıp pullayıp önlerine koyduğu seçenekleri aşarak, kendi seçeneklerini yaratacak araçları geliştirmekten geçer…
Bu yüzden “sendikasız çalıştırılmak yasaklansın” talebinin özel sektör emekçileri açısından özgürlüğü sınırlayıcı değil, tam tersi özgürleştirici olduğunu düşünüyor ve savunuyoruz.
Sendika çalışanın emniyet kemeridir!
Abdullah Özdoğan