Yangının Acısını Paylaşmak – Münür Rahvancıoğlu

Yunanistan’da gerçekleşen yangın ve bu yangının yarattığı felaket hepimizi yüreğini dağladı. Televizyon, gazete ve sosyal medyadan önümüze ulaşan görüntüler; insanların, ağaçların, hayvanların yani bir bütün olarak doğanın yüzleştiği acı ile buluşturdu bizi. Birçoğumuz gözümüzden zihnimize akan görüntülerle empati kurdu ve uyukusuz vakitler geçirip, çaresizce nasıl yardım edeceğini düşündü. Geriye acımızı haykırmak, yazmak ve düzenlenen yardım kampanyalarına katılıp elimizden geldiğince yaraların sarılmasına katkı koymak dışında bir seçenek kalmadı.

***

Yunanistan’da yaşanan acıya kör milliyetçiliğin insanlık dışı nefret dili ile tepki verenler ise ne yazık ki acımıza utanç, utancımıza iğrenme duygusu eklemek dışında bir sonuç veremiyor. Başka canlıların, başka milletlerin acısından kin ve intikam keyfi alabilecek kadar vicdan yoksunu kişilerin kendilerine veya insanlığa herhangi bir faydalarının dokunması mümkün olmayacağı gibi, onlara yazarak, konuşarak bir şey anlatmak da mümkün değildir diye düşünüyorum.

Ancak burada dikkat etmemiz gereken nokta, böylesi iğrenç yaklaşımlara sahip kişilere onlar gibi tepki verip bizi kendilerine benzetmelerine izin vermemektir. Nefret ve kine dayalı, akıldan, mantıktan, bilinçten ve vicdandan yoksun düşünceler; milliyetçilik gibi sığ ideolojiler çerçevesinde ifade edildiğinde de olumsuzdur ama barış, kardeşlik ve dayanışma söylemlerini de bu tür yaklaşımlarla ifade etmek en az bunun kadar olumsuzdur. Şairin de dediği gibi; “tüm renkler hızla kirlenirken”, birinciliği her zaman beyaz alır…

***

Bu felaket sırasında dayanışma ve barış mesajları vermekle yetinen basın ise görevini tam anlamı ile yerine getirmiş değil. Basının görevi, olan olayları haber vermek ve güzel dilekler iletmenin ötesindedir. Basın yaşanan felaketlerin nedenlerini araştırmak, böylesi felaketlerin yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini sorgulamak ve önceki olaylarla birleştirerek yorumlamaktır. Ne yazık ki ülkemizde birçok basın kuruluşu bu noktada sınıfta kalmıştır.

Yunanistan’da son sekiz yıldır yaşanan neo-liberal kemer sıkma politikalarının ve AB’nin dayatmalarının sonucu olarak sadece geçtiğimiz yıl 2000 itfaiyecinin işsiz kalmış olması, Orman Müdürlüğü’nün kapatılmış olması ve yangın söndürme ile ilgili önlemlerin yatırımsızlıktan gerilemiş olması; felaketin bu boyutlarda yaşanmasının birincil nedenidir. Oysa basınımızda buna dair haberler, yorumlar bulmak bir yana, biz sıradan insanların duygularının resmedilmesi dışında bir bilgiye rastlamak mümkün değil.

Belli ki, köşe başlarını tutan kanaat önderleri, kamusal olanın gerilemesi ile bu tür felaketlerin her alanda karşımıza çıktığını, bugün adı yangın olsa da yarın deprem, sel baskını vb şekillerde de karşımıza çıkacağını görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım istiyorlar.

***

Sıradan insanların böylesi bir felaket karşısında yüreklerini dağlayan acıya; dayanışma mesajı, taziye ve empati ile yanıt vermesi; bulabildiği her kanaldan yardım malzemesi iletmek için seferber olması dışında bir şansı yoktur ve bu da zaten olması gerekendir. Çünkü bir büyük devrimcinin de dediği gibi dayanışma halkların zarafetidir.

Kıbrıslı Türk halkının ne kadar zarif olduğundan kuşku duyanlar, her yanımızdan yükselen dayanışma çığlıklarına bir anlığına kulak kabartırlarsa, gerçeği kendi kendilerine idrak edecekleridir.

Ancak aynısını, basın için olduğu gibi egemenler için de söylemek mümkün değil.

Biz sıradan insanların, yardım ve iyi niyet dışında yapabileceğimiz bir şey yokken; egemenlerin de bizimle aynı potadaymış gibi davranmaları ise ikiyüzlülük ve sahtekarlık olacaktır.

Yunanistan’da kamusal olanı gerileten politikalar bizde de aynen uygulanırken, hangi hükümet yetkilisinin duygusal çıkışının, biz sıradan halk ile aynı olduğunu düşünebiliriz?

Yıllardır Orman Dairesi’nin personel yetersizliği bilindiği, konuşulduğu halde, Orman Dairesi’ne personel almayan kimdir?

Orman Dairesi’nin halen bir Daire Müdürü dahi olmadan çalışmakta olmasının sorumlusu kimdir? Geçici personel istihdamı ile, tecrübesiz, güvencesiz emekçileri bu Daire’de çalıştıran kimdir? Halkın tüm taleplerine rağmen bu ülkeye bir yangın helikopterini çok gören kimdir?

Tüm bunları yapanların, bizim saf ve temiz acımızı kopyalayıp tekrarlaması, hangi ahlak anlayışına uyar?

***

Gene aynı egemenlerin, hükümet koltuklarında oturanların, hükümet partilerinin; halkımızın bağrından kopan yangın mağdurlarına yardım kampanyalarını suistimal etmesi ne kadar etiktir?

Victor Hugo yüzlerce yıl önce “siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk” demişti. Halkın elinden gelen en ileri şeyi, dayanışma ve yardımlaşma azmini ortaya koymasını, demagoji ve kandırmaca için manipüle eden hükümet partilerimiz de aynısını yapıyorlar. “Yardım edilmiş yangın mağdurları” istiyorlar, oysa biz “yangın riskinin ortadan kaldırılmasını” ve kamusal kaynakların bu alana aktarılmasının maliyet olarak görülmemesini istiyoruz.

Ve halkın acısını sömürenlere soruyoruz:

Orman Dairesi’ne neden personel almıyorsunuz? Sosyal Hizzmetler’e neden personel almıyorsunuz? Eğitim, sağlık, barınma, ulaşım gibi kamusal haklara para ayırmazken, patronları maaşa bağlayacak teşvik politikaları ile özel sektöre verilecek parayı nereden buluyorsunuz?

Neden bir yangın helikopteri alacak paranız yok, ama özel okullara her yıl milyonlarca TL aktarabiliyorsunuz? Kamusal olanı geriletirken, yangının göz yaşları ile değil bilimin sunduğu en son imkanları seferber ederek önlenebileceğini ve söndürülebileceğini bilmiyor musunuz?

Yunanistan’da yanan ormanlar, insanlar ve hayvanların bizde yarattığı acıyı ve içimizden yükselen dayanışma, yardımlaşma arzusunu manipüle edip sömüreceğinize; kamusal kaynaklardan kesip patronlara aktardığınız paraları halk yararına kullanmanız gerektiğini bilmiyor musunuz?

***

Bizce gayet iyi biliyorsunuz. Ve kimseyi kandıramıyorsunuz…

Münür Rahvancıoğlu
Bağımsızlık Yolu Genel Sekreteri