AKINTIYA KARŞI
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti
Ne zaman işyerine girip bir şey alacak olsam, kamuda çalışanlarla ilgili hazırda bir espirisi vardı…
– “Noldu, sizin mesai saatleri gene mi değişti?”
– “Yoo… Neden?”
– “Hiiiç… Geçen gün Maliye Bakanlığı’nı aradım, bir işim vardı. Çaldı çaldı kimse açmadı da, değişti sandım… Uyurdu herhalde görevli memur… Eh bu sıcakta ben aptalım oşu çalışırım… Ha hah ha…”
Şakacı, komik bir adamdır kısacası ve esprilerini de hep kamu çalışanları üzerinden seçer…
“Sen Çalışma Dairesi’nde mi çalışırdın, yoksa Çalış ma Dairesinde mi?”
Ve bunun gibi yaratıcı espriler!
***
Özellikle son on yıldır, sermayenin kar oranlarındaki düşüşe paralel olarak, ülkemizde emeğe dönük ciddi bir saldırı dalgası yaşanıyor.
Hani şu sürekli duyduğunuz neo-liberalizm denen şey: Sermayenin kar oranlarını yeniden yükseltmek için uygulanan stratejinin adı…
Çalışma saatlerini uzat, maaşları düşür, mesai içi sömürüyü yoğunlaştır, kamu mülkiyetini özel sermayeye aktar, iş güvencesini sıfırla (sözleşmesiz, sendikasız, iş garantisiz çalışmayı kural haline getir), emeği parçala (taşeron, geçici, sözleşmeli, sözleşmesiz, hizmet alımı vb.), yasal düzenlemeleri gerilet, kamusal hakları geri al (eğitim, sağlık, barınma, ulaşım her şeyi parayla sat), emeklilik yaşını arttır, emekli maaşını düşür ve güvenlik önlemlerini azalt (kazaları arttır)…
Yani son 50 yılda emekçilerin kazanılmış ne kadar hakkı varsa hepsine saldır…
İşte bunun adı neo-liberalizm…
Bu strateji güler yüzlü ve temiz bakışlı neo-liberaller tarafından uygulanıyor olsa da, dünyada uygulandığı her yerde polis ve asker şiddeti ile korunabiliyor.
Çünkü halklar yoksullaştırılmaya isyan ediyor, direniyor, mücadele ediyor…
***
Hani yeni kuruldu gibi konuştuğumuz CTP-UBP koalisyonu var ya…
Gerçekte bu koalisyon yaklaşık 15 yıldır devam ediyor, koalisyonun program başlıklarını da neo-liberal ilkeler oluşturuyor.
Teker teker saymaya gerek yok ama; emeklilik yaşını uzatıp, kadınların yıpranma payını kaldıran sözde Sosyal Güvenlik Yasası, özel sektörde ek mesai ücretlerini düşüren İş Yasası değişikliği, kamudan başlayan ama esas etkisini özel sektörde gösteren Göç Yasası ve maaşların düşürülmesi operasyonu, UBP ve CTP tarafından ayrı ayrı hayata geçirilip, ayrı ayrı korunmuş saldırıların ana başlıkları…
On yılı aşkın bir zamandır sürdürdükleri flörtlerini, şimdilerde yasal bir hale büründürüyorlar ama birliktelikleri başlayalı çok oluyor…
***
Kendi karından başka hiçbir toplumsal ihtiyacı umursamayan bu sermaye mantığının karşısında durabilecek tek bir güç var: Emekçiler…
Ancak “emekçiler” dediğimiz sınıf, yekpare bir bütün değil; çok katmanlı, içerisinde farklılıkları da barındıran bir yapıya sahip…
Yaşlılar, gençler, erkekler, kadınlar, yabancılar, vatandaşlar, kamu çalışanları, özel sektör çalışanları diye yaza yaza uzatılabilecek upuzun bir liste bu “emekçiler”…
Ve ellerinde ne gazete var ne siyasal erk ne de polis şiddeti…
Emekçilerin tek gücü “birlik” olma potansiyelleri…
Bunu patronlar ve onların partileri de çok iyi biliyorlar…
Emekçileri birbirine kırdırmak, bölmek, parçalamak ve birlik olmalarını engellemek için bu yüzden ellerinden geleni artlarına koymuyorlar…
Genci yaşlıya, emekliyi çalışana, “memuru” özel sektör çalışanına, yerliyi yabancıya kötüleyip duruyorlar. En büyük kabusları olan “emekçilerin birliğini” böylece engellemeye çalışıyorlar…
***
Oysa bölünmüş parçalanmış da olsalar tüm emekçilerin haklarına saldıran tek bir odak var; sermaye ve patronlar…
Eğitim onlar kar etsin diye satılıyor, sağlık onların çıkarları için paralı oluyor, maaşlar onların cebine gitsin diye düşüyor, kazalar onların çıkarları için artıyor…
Gazetecileri bizi birbirimize düşürüp, hükümetleri konuyu saptırarak bizi bölerken, polisleri de son savunma hattında bekliyor…
Hepsi patronlara çalışıyor…
***
Gene esprili patronun işyerine gittiğim bir gün…
– “Memur olamadık biz, uyumayı beceremeyik… Çalışmadan rahat edemeyik…” dedi…
– “Evet” dedim, “haklısın”…
“Geçen bir iş yerinde teftişteydim. Patronun Mercedes’i kapıdaydı… Ancak işçilerin maaşını iki aydır ödememiş, yıllık izin kullanan yok ve hiçkimse ile sözleşme yapılmamış… İnsan böyle kötülükler yapınca, nasıl rahat uyusun… Haklısın…”