Üşüyoruz Serdar Reyiz – Ali Doğanbay

Dünyanın her yerinde onların ayağının izi olmayıp dünyanın geri kalanı için eşit özgür ve güzel bir dünya düşünü kuranlara ne yapıyorlarsa Münür Rahvancıoğlu’na da bugünlerde aynısını yapıyorlar. Yine de,  ayak izin dünyaya bırakacağın en güzel hediyedir, sen onların ayak oyunlarına gelme. O iz ki, bir tek gün bile, sevdiğini, çocuğunu, dostlarını, aileni ve hatta dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kere bile yan yana gelmediğin yüzünü dahi görmediğin ve bilmediğin insanların dahi bakıp da bir an bile bir saniye bile utanmayacağı bir izdir. Çok korkuyorlar o izden. Bütün mesele iz. O yüzden nerede insanca bir iz, insanca bir bakış, insanca bir yanak, insanca bir sarılma, insanca bir öpüşme, insanca bir isyan, insanca bir direniş, insanca bir öfke görseler hemen orada öldürmeye, yakmaya, linç etmeye başlıyorlar. Çok korkuyorlar o yoldaki izden. O yüzden de bu aralar en çok da senin ayağına dolanmak böylece de kendi ayaklarının altına yapışmış insan kanı izini saklamak istiyorlar. O ize saldırıyorlar, çünkü biliyorlar, konu başbakanlık kapısı değil, nedir ki, bir daha takarlar, yenisini yaparlar, konu mersedesleri değil ki, yenisi çıkar sıfırını alırlar, ama başbakanlığın kapısına insanca bir öfkenin ve hıncın izini koydunuz ya, o izden korkuyorlar. O iz o kapıyı kırdı. O kapıdan içeri girersek o izde onlara ayakkabı yok, ayak yok, dünyanın sonu, biliyorlar. Bundan korkuyorlar! Kırılacak kapılarınız, kıracağız tabi, vandallık arayanlar şarampole  yuvarladıkları gencecik çocukların bir ömürlük hayallerini nasıl mahvettiklerini düşünüp yerine koyamayacağımız şeyin kapı mı yoksa bir insan ömrü mü olduğunu hatırlasınlar! Hatırlarında hiçbir insan acısı yok, sadece koku var, leş gibi bir ayak kokusu. Kapıyı yaparsın Serdar’ım, mersedesinin de yenisini alırsın, inan ki mevzu ne kapı ne mersedesin, senin gibilerinin tillahı dünyanın her yerinde o kapıdan o iz geçmesin diye o mersedeslere biniyorlar, ama bizim de ahdımızdır ki sizin ne kadar kapınız varsa yıkacağız başınıza, yıkacağız, senin vandallık dediğin şey, mersedesime bineyim, bu ganimet cebimde kalsın, bu topraklarda çocukların umutları şarampole yuvarlansın gitsin ama aman benim kapıma bişey olmasın, mersedesime kimse dokunmasın, hiçbir kapı açık kalmasın, bütün kapılar kapansın, kapıkullarınızda bir vesayet vatandaş olmak, buyurduğunuzda insanlar ölsün, çocuklar ölsün. Ben de sana diyorum ki, kapı kırılması ne ki, daha bunun izi var, çünkü sizin gibilerin ayaklarının izi olmayacağız, izinde olmayacağız, o kapılara bırakacağımız çok insan ayağı izi olacak daha…

Çünkü o iz tarihin izidir, ve daha yere ilk vurduğunda çıkan sesten tanırlar. Aman izi kimse bulmasın diye, kapının canı varmış gibi kapının canının yanmasından girerler (ki o esna yanan canlardan bahsetmek duygu sömürüsü, ama bir devletin  varsa ve hükümetsen bütün kapılar candan pahalı) halkı devletten soğutuyorlar deyip işin içinden çıkarlar. Ve bir acenta reyizi parantez içiyle (ki açtığı parantezi bile korkusundan alelacele kapatıyor) işlerin diyor farklı noktalara gelmesini istemediğimizden sesimiz çıkmıyor! Parantezini alelacele açıp kapayan acentamın reyizi, açık parantez anlatıyorum çoğu kapamamaya meyillidir kusura okuma, ve dünyanın bütün kapanmış parantezleri açılın, sormadan duramıyorum, yahu herhangi bir insan içi, ki öyle klima filana da ihtiyaç yok, bir insan üfürmesi ile bile sizin 40 küsur senedir yarattığınız iklime bakıp soğuyabilir. Bu devlet kırk küsur yıldır insan içimizi üşütüyor zaten. Ne anlatıyorsun? Babanızdan bu yana bir saltanat teknesine çevirdiğiniz ve yüze yüze bitiremediğiniz bu adanın parantez içine aldığınız kısmında devletten soğumak için üşümeye gerek yok ki? Ayrıca bu saltanat tekneniz ne zaman parantez içine alınıp açılan parantezde başka denizlere başka düşlere açılmaya bir nebze yüz tutsa hemen kapamak için bir düşman yaratıyorsunuz! Bir akıl hastanesine çevirdiğiniz bu azı yeşil çoğu griye bulanmış tımarhenede kimi kimden soğutuyormuşuz?

Evet, Serdar Reyiz. Doğru söylüyorsunuz. Üşüyoruz. Çok soğuk buralar. Akdeniz’in ortasında gri ve hüzünlü sabahlara uyanmaktan bıktık artık. İçimiz her ölüm karşısında buz kesiyor. Konuşamadığımız zamanlara ayıracak bir kelimemiz kalmadı, yok, bazen kelimelerimiz bile eriyor, eriyoruz. Bunların hepsini biz mi yaptık Serdar reyiz? Bu kırağı hiç geçmeyecek mi? Bu ayaz bu makilere reva mı Serdar Reyiz? Azıcık insaflı olun, bazı acılar karşısında insanların acısını dindirmek için icat edilmiş bir kar lastiği yok, o esna o acıyla ne dediğini bilmiyor, bazen öfkedir, yeryüzünün en tepesine çıkıp hınçla bağırmak istersin, bazı acılar Serdar Reyiz bir insanın en uzun kışı oluyor, bitmek bilmiyor. Bu anaların içine bu en uzun kışlar reva mı Serdar Reyiz? Akdeniz’in ortasında bu karakış senin parantez için hiç açılmasın diye reva mı Serdar Reyiz? Çok mu soğuk kelimelerim Serdar Reyiz? Üşüdünüz mü? Dilerim cümlenin burasına geldiğinizde üşürsünüz. Umarım üşürsünüz. Üşümek çünkü insan işi Serdar Reyiz, tıpkı öfke gibi, ve umarım bir kere de olsa üşürsünüz. Çünkü biz sadece o gri sabaha değil, o uzun kışın habercisi olan sabaha değil, çok çok uzun zamandan beri, çok ki yetmez bazen iç çekişimize, o kadar uzun sabahtan beri, üşüyoruz Serdar Reyiz. Çok üşüyoruz Serdar Reyiz. Biraz ağzınızı az açıp kapayabilir misiniz? Üzüntümüze, hüznümüze, boka kadar batmış çaresizliğimize ve yalnızlığımıza bir kere bile battaniye vermediniz, neyini seveceğiz bu uzun kışınızın Serdar reyiz? Çok üşüyoruz reyiz, çok. Bu devlet bizi çok üşütüyor Serdar reyiz, merdesedesin klimalarını biraz kısar mısınız? Ya da bu devlet parantez içinde mi kaldı, açar mısınız Serdar Reyiz?

Fon işi doğrudur ama. Ankara Değil Lefkoşa sitesinde Brüksel Değil Lefkoşa yazan ve malumunuz bütün kapıların kırılmasını isteyen bizler Avrupa’dan fon alıyoruz, doğrudur. İzah edeyim. Şu an fonları Almanya’dan alıyoruz. Franz Beckenbauer’un hesabından yarım vole ile vurularak Gerd Müller’in göğsünde yumuşatılan eurolar Karl Heinz Rummenigge’nin son dokunuşu ile Rudi Völler tarafından hesabımıza yatırılmaktadır. Biz Alman disiplini ve öngörüsü ile büyüdüğümüz için Euroların bir kısmını Amerikan Doları yaptık. Serdar Reyiz, bu dolarlarla çok üşüyoruz, bozduralım mı? Sen mersedesleri bozdurursan biz de dolarları bozdurmayı düşünüyoruz. Serdar Reyiz kur en son kaç? Fakat şöyle de bir durum var ki Rummenigge’nin son dokunuşlarından memnun değiliz –kendi aramızda tartışıyoruz- para hesaba bir gün sonra yatıyor acaba Gary Lieneker’in son dokunuşlarına mı dönsek? (bu noktada Rummenigge’nin özeleştiri vermesini bekliyoruz. Sonra durum değerlendirmesi yapılacaktır.) Halbuki saltanat tekneleri yüzsün diye yarım yüzyıldan fazladır kaleyi açtıkları İngiltere Krallığının her golüne oley çekenler şimdi bize fon alıyorsunuz diyorlar. Çünkü aman Serdar Reyiz’in mersedesinin klimaları bozulmasın, üşütmesin aman ha, aman ha vandallığa luzüm yok, başbakanlığın kapısına bir şey olmasın, bir an bir saniye bile Serdar Reyiz’in klimalarına ve kapılarına ve ganimetlerine ve saltanat teknesine bişey olmasın! Yalnız buradan icra ederek parantez açıyorum Karl Heinz Feldkamp adlı şahıs parasını eksik yatırmaktadır. Kapa parantez. Hop. Aç! Tam da burada üşüme ha sakın Serdar Reyiz.

Ah be Münür! Senin bıraktığın izle onların ki bir mi? Bizim izimiz daha çoktur, daha dahadır, bizim izimiz dünyanın her yerindedir. En az üç kere dönüyor dünyayı, bıkmadan, usanmadan, her yenildiğinde yeniden ayağa kalkarak, inatla, kavgayla. Biz bir izden geliyoruz. Bir bir yolu yürüyoruz, yoldan geliyoruz. Serdar Reyiz’in izi ise tarih neresinden unutsa kış gibi üşüyen annelerin ciğerinde her zaman hatırlanacaktır ve üç çocuğun şarampole yuvarlandığı yerde olacaktır. Ve Serdar Reyiz, biz ne zaman ayaklarını kaldırıp ayakkabılarının altını bu halka göstersek, ayakkabının altında o kan lekesi izi duracaktır. Ayakkabının günahı yok, sadece senin ayakkabına değil bu yazı, senden önce de bir sürü saltanat teknesine binen hükümetçikler o lekeye bulaştılar, o izi tarihe bıraktılar. Fakat ne zaman ayağının altını kaldırsak vicdansız bir ayak kokusu duyacağız, içimizi çok üşüten. Hepinizin ayak kokusunu biliyoruz. Hepinizi ayağınızın kokusundan tanıyoruz.

İşte şimdi de sizlerin ayağınızın kokusu duyulmasın diye Baraka’ya, Münür Rahvancıoğlu’na saldırıyorsunuz. Ama tarih o çok pis kokuları da saklayabilen fena halde naftalindir. İstediğin kadar saldır, istediğin kadar kapı de, mersedes de, lütfen güneyle kapıları açmayın biz çok üşüyoruz de, ganimetimiz üşüyor, üstüne konduğumuz arsacıklar üşüyor de, klimada mersedesim üşüyor de, yahu valla mersedesim ayrı ben ayrı üşüyorum de, o koku geçmeyecek, kapıyı yaparsın, seneye mersedesin yenisini de alırsın, ama o çocukların hiçbiri geri gelmeyecek, gittiler! Üşüyoruz, insan gibi. Ne zaman fotoğraflarını görsek gözlerimiz doluyor. Klima yok, mersedesin içinde de değiliz, hava soğuk da değil ama üşüyoruz. İnciten bir eski yara gibi gözlerimizde bilmeden yaşlarımızın aktığını fark ediyoruz. Ben ne zaman resimlerini görsem, gözümü kapıyorum, resmi değiştiriyorum, bakamıyorum. Senin için nasıl bir yangınla kötü olmuş ki Serdar Reyiz, ne açmayı biliyorsun vicdanını ne kapamayı. Senin için nasıl bir yangınla kötü olmuş ki Serdar Reyiz, insan gibi bir kere üşüme bilmiyor. Hala fon diyorsun, yalan söylüyorsun. Dilin kemikle bile bir insan adabı olmuyor, konuşuyorsun, çok konuşuyorsun Serdar Reyiz, 6000 bin lira maaş alıyorlar diyorsun, hiç mi insan gibi üşümüyor için, halkı devletten soğutuyorlar diyorsun, Serdar Reyiz soruyorum, senin saltanat teknen batmasın diye daha kaç çocuğun umutlarının batması, suya düşmesi ve insan içimizin tir tir titremesi lazım? Üşüyoruz Serdar Reyiz, çok üşüyoruz, ne olur açıp kapama ağzını.

Ama üzülmeyin dostlar. Az olan onlar. O kadar az ki, başbakanlığın kapısının, mersedeslerinin klimasının, ve koltuklarının geriye doğru yaslanmasının peşindeler. Ayak nedir ki? Yürür gidersin! İzi bile olmayanın hatırlanacak neyi var ki? Mersedesi mi? Vay be! Bir kliması vardı nasıl ısıtırdı mı? Yoksa hiç tanımadığın bir insanın sımsıcak samimiyetine inanarak yürümek mi? Nedir? Bu klimalar nereye takılır Serdar Reyiz? Başbakanlığın kapısına mı, mersedese mi? Yoksa güneyle ayrıldığımız sınıra mı? Doğru söyle Serdar Reyiz, hangisini açarsak daha çok üşüyorsun? Başbakanlığın kapısını mı, mersedesinin klimasını, güneyin kapısı mı? Niye bu kadar çok üşüyorsun Serdar Reyiz? Bizim kendimizden, sevdiğimizin kalbinden ve dostlarımızın yüreğindennersedesinin klimasını, güneyindesinin klimasını, güneyin kapısı mı?  başka kaybedecek bişeyimiz yok. Kim daha çok üşüyor Serdar Reyiz? Azsınız. Ve. Azalacaksınız. Tertemiz alınlarıyla meydanlara çıkacak olan çocuklar kapınızdan da mersedesinizden de klimalarınızdan da daha değerli ve daha anlamlı birşeyler söylecekler.  İşte o gün geldiğinde ne kapınız yerinde olacak ne garajda mersedesleriniz ne de bizim halkı devletten soğuttuğumuz klimalarınız. Ha bu arada. Haberin olsun. Buralar çok sıcak oldu Serdar Reyiz. Cereyan yapsın diye güneyin kapılarını açacağız. Sen istersen mersedesten inme!

Ve Münür gardaş.. İyi ki varsın.. Ve iyi ki, bu soğuktan kararmış içleri gibi tir tir titreyen bir ülke yaratmak isteyenlerin kapısına dayanıp klima ayarlarıyla oynuyorsun. Ama biz de bu ülkenin karakışını, öyle klima mlima ile değil, öyle mersedesin camından bakarak hiç değil, yürüdüğümüz yollara bir iz, çocuklara rengarenk düşler ve oyunlarla birlikte güzel güneşli günler bırakacağız. Bu karakış dağılacak! Bu makiler gülecek! Ve bütün kapalı parantezleri açarak, bu saltanatınız için griye döndürdüğünüz ve az yeşil bıraktığınız adanın iklimini öyle kumandayla değil ha kendi ellerimizle dokunarak değiştireceğiz. Bu parantez açılacak Serdar Reyiz. Bu kapıların hepsi dünyanın her yerinde kırılacak. Ve özür dilerim Karl Heinz Feldkamp fakat bu mersedesler de tek tek satılacak!

Ben parantezi açıyorum, aman ha sen üşüme.

 

Ali Doğanbay

Bağımsızlık Yolu Üyesi