Su ile ilgili yaşanan süreç, hükümetçe uygulanan tüm karartmalarla imza aşamasına getirildi.
Şu anki aşamaya gelinirken kamuoyuna yansıyan tüm bilgiler gayri resmi olarak, sızıntı şeklinde yayıldı.
Bu konunun, yani hükümetin bu süreç boyunca resmi açıklama yapmaktan ısrarla kaçınmasının üstünde aynı ısrarla durmak lazım.
Çünkü hükümetin bu bilgi saklama tavrı su konusunda TC ve kktc hükümetleri arasındaki görüşmelerin içeriği konusunda da ipucu veriyordu.
Şu sorular ilk akla gelenler;
Kamuoyundan gelen tüm baskılara rağmen hükümet neden resmi açıklama yapmadı?
Neden konuyu halkın da özne olabileceği bir şekilde tartıştırmaya çalışmadı?
Bu sorular CTP-UBP hükümetinin bu süreçte ne kadar şeffaf davrandığına dair sorular.
Son aşamada ortaya çıkan anlaşma iki madde de yapılan iki değişikliklerle birlikte özelleştirmeyi engelleyen bir metin olarak sunulmaya çalışılıyor.
Şöyle ki; belediyelerin suyun işletilmesini üstlenecek özel şirketin kapsamına girmeme “özgürlüğü” bırakılarak özelleştirmenin önüne geçildiği iddia ediliyor.
Özgürlük diye sunulan bu seçeneğin sınırları, koşullar gereği size dayatılanı seçip seçmemenin özgürlüğü kadardır.
Bu kısmi özgürlük, belediyelerin özel şirketin sistemine doğru itildiği bir ortamın ürünüdür.
Eşit olmayanlara eşit davranmak en büyük eşitsizliktir.
Bu anlaşmaya göre de özel şirketle eşit olmayacak olan belediyelere alay edercesine “özgürsünüz” deniyor.
Bu anlaşmayla bir belediye su konusunda işletmeyi alacak olan özel şirketin sistemine dahil olabilir olmaya da bilir.
İşte kritik nokta burasıdır.
Yerel yönetimler neden bu iki seçenek arasında tercih yapmak zorunda kalsın ki?
Taşınan suyun kamu tarafından yönetilip işletilmesi neden bir seçenek olarak tartışılmıyor?
Onlarca örgüt tarafından kurulan su platformunun toplantılarına katılan ve hali hazırda Güzelyalı’da çalışma yürüten mühendisler, Türkiye’den taşınan suyun kamu kurumları tarafından yönetilmesi gerektiğini ve bunun hali hazırda teknik olarak yapılabileceğini savunurken, suyun bu şekilde yönetilip işletilmesi neden bir gündem olarak savunulmuyor?
Bu konuda çalışma yürüten Kıbrıslı Türk mühendisler yaptıkları araştırmaları hükümetle de paylaştıklarını fakat bir karşılık alamadıklarını söylüyorlar.
Peki, hükümet bu konuda uzman olarak görüş belirten mühendisleri neden dinlemiyor?
Hükümetin kendi politikalarına göre yaratmaya çalıştığı ve büyük oranda da başarılı olduğu algı özelleştirmenin kaçınılmaz olduğudur.
Özelleştirmeyi kaçınılmaz gibi sunan CTP-UBP hükümeti böylece üzerinde mutabakata varılan anlaşmayı en iyi özelleştirme olduğunu iddia ederek bir “kazanım” havası yaratmak istiyor.
Tüm bu süreç boyunca konunun hükümetçe büyük bir gizlilik içerisinde tutulmak istenmesi işte bu algıyı yaratmak için önemliydi.
Konuyu sadece onlar biliyor, onlar tartışabiliyor ve en önemlisi Kıbrıslı Türklerin iradesini yansıtan önerileri sadece CTP ve UBP yapabiliyordu.
Bu yüzden bugün iyi ve kötü özelleştirme seçenekleri arasında sıkışmak zorunda kalıyoruz.
Fakat ufkumuzu bize dayatılan sınırlara göre belirlemek zorunda değiliz.
Dayatılanların ötesinde seçenek vardır.
O da suyun kamu kurumları tarafından yönetilmesidir.
Böyle bir yönetim Kıbrıslı Türk mühendislerin çalışmalarına göre pek ala mümkündür.
Geriye kalan bu seçeneğin siyasi olarak da yükseltilmesidir.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu