Lokmacı Barikatı daha açılmamışken güneyde yaşayan arkadaşlarla buluşup bir şeyler içmek üzere Ledra Palace’dan geçip Uzun Yola kadar yürürdük. Şimdi doğrudan Lokmacı Barikatı’ndan sıyrılarak birkaç dakika içinde Uzun Yol’da bulursunuz kendinizi.
Feneromeni Kilisesi’nin yakınlarında entel, muhalif veya alternatif yaşayan gençlerin uğrak yeri bir kafe vardır. Orada bir süre oturduktan; kahve, frape veya bira içtikten sonra hemen arkasında Kıbrıs’ın belki de dünyanın en küçük minaresine sahip Araplar Cami’nin oraya yürüyebilirsiniz. Araplar Cami’den Feneromeni Kilisesi’ne kadar olan meydan ünlü ve tarihi Kadınlar Pazarı’nın kurulduğu meydan olarak bilinmektedir. Bu meydandan kilisenin arkasına doğru geçerseniz bir ilkokul bahçesi ile karşılaşırsınız. Eğer şanslıysanız orada çocukları veya gençleri futbol oynarken yakalarsınız. Zevkli bir maç göreceğiniz kesindir. Bir tanesi topla çok oynadığında diğerinin ona “hade gel gel re” dediğini duyarsanız sakın şaşırmayın. En beklenmedik anda en beklenmedik şeyleri karşınıza çıkaran sürprizlerle doludur hayat. Futbol oyunu da hayatın içinden sürprizlerin en sürprizli taraflarından biridir belki de. İşte bu okul bahçesinde karşılaştığım gençler aklıma geldi KTFF ve KOP’un Zürih’te Blatter ve Platini ile yapacağı toplantıyı düşünürken. Futbolun belki de en zevkli tarafı mahallede veya okulda iki taş arasında kurduğumuz kaleyle ve patlak bir topla oynadığımızdır. Biz de mahallede futbol oynarken bundan yıllar önce, pas ver yerine “gel” dediğimizi gayet net hatırlıyorum.
1974’te TC ordusu bir NATO ordusu olarak Doğu Akdeniz’in güvenliği adına Kıbrıs’ı işgal ettiğinden beri bir spor ambargosudur yaşıyoruz. O tarihten bugüne bireysel sporların önüne konan engellerin kat kat fazlasını takım sporlarında yaşanmaktayız. Futbol ise takım sporlarının en çok kitleselleşeni olması itibarıyla Türkiye ile olan ilişkilerin halkımız tarafından daha net anlaşılması için bir turnusol vazifesi görüyor.
Türkiye devlet politikası olarak kuzeyde yaşayan halkın hiçbir şekilde kendi takımlarının galibiyeti ile sevinmesini mağlubiyeti ile üzülmesini istememektedir. Kıbrıslı Türklerin hem siyasi olarak hem de psikolojik olarak kendi ayaklarının üzerinde durmasının istenmediği bu politik çizgi açıkça görünmektedir.
Bunun en net örnekleri hiçbir Türkiye kulübünün ülkemizde ne bir kamp ne de bir antreman maçı yapmamasıdır. Aksine atletizmden futbola tüm uluslararası spor ilişkilerini yasal Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinden yürütmektedirler. Altyapı veya üstyapı ile ilgili de herhangi bir işbirliği ortada yoktur. Ancak arazi kapmak ya da taraftar derneği ve forma satışı için yani çıkar için üç İstanbul kulübü Bu topraklarda arz-ı endam etmişlerdir. Dahası KTFF ve KOP arasında UEFA ve FIFA gözetiminde 2007’den beri görüşmeler devam etmesine rağmen TC Dışişleri’nin ve Kıbrıs’taki asker sivil bürokrasisinin her fırsatta bu sürece engel olmaya çalışması gayet net görünmektedir. Bu görüşmelerin sonuç vereceği dönemde Mehmet Ali Talat’ın aldığı direktifle Cumhurbaşkanlığı makamını kullanarak bir sonuç alınmasını engellemesi de futbolseverlerden bir çok tepkiyi de gündeme getirmiştir. Kıbrıslı Türkler 1900’lerin başından beri oynadıkları bir oyundan ve 1955 sonrası kendi kurumları ile düzenledikleri liglerden nitelik anlamında kayıplar vermek zorunda kalmaktadırlar.
Uluslararası anlamda spor yapabilmenin; motivasyon yaratmak, kimlik kazanabilmek, dayanışmak, barış ve kardeşlik mesajları vermek ve bu topraklarda varolduğumuzu gösterebilmek anlamında önemi yadsınamaz. UEFA, FIFA ve KOP ile yapılan görüşmelerde KTFF ile ilişki kurulması bile birçok anavatancıyı rahatsız etmiştir. Onlara göre bizim yerimize Türkiye konuşmalıdır. Eğer kulüplerimizin ve takımlarımızın uluslararası camianın önüne çıkabilmesinin koşulu Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nun geçici bir antlaşma ile, Kıbrıs Futbol Federasyonu olan KOP çatısını kullanması ise bunun bu ülkenin gençlerine, futbolcularına ve futboluna ancak yararı olacaktır. Diğer takım sporları için de bir örnek teşkil etmesi yol açması kuvvetle muhtemeldir.
Futbolumuzda eskilerden efsaneleşmiş isimler anlatılır hep; Galliga, Karayel, Zihni, Sevim Ebeoğlu ve diğerleri yıllar öncesinden futbolumuzu hala temsil ederler. Ancak bizim bugün de efsanelere ihtiyacımız vardır. Daha da geç kalmadan, hem sporda, hem siyasette, hem de sanatta ve edebiyatta bu efsaneleri yaratacak gücümüzü ortaya çıkarmanın zamanı gelmiştir. Kıbrıslı Türkler bunu yaratacak niteliklere sahiptirler. Bunun yolu Lokmacı’nın açılması gibi açılmalıdır.
Besim Baysal
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.