ÜÇÜNCÜ İHTİMALİN YAZISI – Celal Özkızan

Üzerinde bir erkek hızla gidip gelmekteydi. Üzerindeki erkek çıplaktı, kendisi de çıplaktı. Kadın, üzerinde hızla gidip gelen erkeğin saçlarından süzülen ter damlaları gözüne girmesin diye, gözlerini sıkı sıkı kapamıştı.  Ter damlaları kadının göz kapaklarının üstüne düşüyor, oradan da yanaklarına doğru süzülüyordu. Erkek hızlanmıştı, kadın kasıklarının ağrımaya başladığını hisetti. Rahatsızca kıpırdandı kadın; erkek istifini hiç bozmadan hızla gidip gelmeye devam etti. Bu böylece birkaç dakika sürdü. Sonrasında erkek kadının içinden çıkıp kendi bedenini geriye doğru çekti  ve kadının memelerine doğru yöneldi. Erkek şimdi kadının memelerinin üzerinde dilini gezdirmeye ve meme uçlarını ısırmaya başlamıştı. Kadının canı yanıyordu, yine rahatsızca kıpırdandı kadın, hatta bu kez kendini hafifçe geriye çekti. Erkek istifini hiç bozmadan dişleri arasında tutmaya devam ediyordu kadının memesinin ucunu. Kadın kıpırdanmayı çaresizce  bıraktı, mücadele ettikçe daha zor olacağını biliyordu. Dişlerini sıkıp, gözlerini yumup bunun biteceği anı beklemek daha kolay geliyordu ona. Hem zaten az önce kalçasına defalarca atılan tokatların da sona ereceği anı aynı çaresizlikle beklemişti. Canı yanıyordu ve biliyordu ki tokatlardan sonra kalçasının üzerinde belirecek olan morumsu kırmızılıklar, aynaya her baktığında yüzünü buruşturacak kadar kötü görünecekti. Erkek besbelli kadınların kalçasını tokatlamaktan da, meme uçlarını ısırmaktan da zevk alıyordu. Erkek zevk alıyorsa ve bunu yapmak istiyorsa, kadının yapabileceği bir şey yoktu işte. Erkek kadının memelerinden ağzını çektiğinde, kadın birazdan neyin yaşanacağını bilmemenin verdiği tedirginlikle bekledi. Erkek yatağın kenarına oturup, ayaklarını yere doğru uzattı. Bir el işaretiyle, kadına yakına gelmesini buyurdu. Kadın doğrulup yatakdan indi, ve dizlerinin üzerine çömeldi. Erkek, kadının saçlarından tutup, onu bacaklarının arasına doğru çekti. Kadının hemen burnunun dibinde, erkeğin cinsel organı duruyordu : Islaktı, ve etrafında bolca tüy vardı. Kadın midesinin bulandığını fark etti. Boğazına doğru bir şeyler yükseliyordu ve kusmak istiyordu. Kadın bir süre, öylece, hiçbir şey yapmadan durunca, erkek,  kadının başını dürttü eliyle . Kadın başında hissettiği elin baskısıyla, istemsizce başını öne uzattı. Erkeğin cinsel organına yaklaştıkça, erkeğin bedeninden yükselen terle bulanık kirli kokuyu da burnunda hissetmeye başlamıştı. Bir kez daha tereddüt edip duraksadı kadın, bir kez daha saçlarını kavramış el, onu önünde duran şeye doğru itekledi. Kadın yine gözlerini sıkı sıkıya yumacaktı, fakat bu kez dişlerini sıkma şansı da yoktu…

 

***

 

Aklından düşünceler geçmeye başladı kadının. O gün sabah saatlerinde uzaktaki ailesinden kötü bir haber almıştı. Ailesinin para durumu iyi değildi, ve küçük kardeşini okuldan almayı düşünüyorlardı. Üzgündü, gözünden de birkaç damla yaş akmıştı. Erkek odanın kapısını çalmadan kapıyı açıp içeriye girdiğinde, gözündeki yaşı elinin tersiyle çarçabuk silip toparlanmıştı ve ayağa kalkmıştı. İçeriye davetsizce giren erkeğin suratında heycanlı ve sabırsız bir sırıtış vardı…

 

***

 

Bu mide bulandırıcı ve rahatsızlık verici hikaye, bir romandan fırlamış gibi görünebilir; ya da belki de polis karakolundaki tozlu bir masanın üstünde duran, tecavüze uğramış bir kadının, tecavüz sahnesini ayrıntılı bir şekilde anlatan ifade tutanağı da olabilir. Eğer birinci ihtimalse yaşanan, pek de hevesle okunacak bir roman değildir bu. Eğer ikinci ihtimalse yaşanan, mutlaka ‘’kanı bozuk bir Türkiyeli’’ tecavüz etmiştir ‘’zavallı kızcağıza’’.

 

Üçüncü bir ihtimal daha var aslında. Bu hikaye, üçüncü bir ihtimal olarak, gece kulübüne giden ‘’yedi sülaleden Kıbrıslı’’ bir erkeğin hikayesi olabilir. Bu hikaye, bu hikayenin dışında kalsa da, bu hikayeyi ‘’ne da olsa orospudur gece kulübündeki kadınlar’’ diyerek onaylayan ‘’yedi sülaleden Kıbrıslı’’ bir kadının hikayesi de olabilir. Ancak bu hikaye en çok, pasaportuna kktc devleti tarafından zorla el konularak ve “işvereni” tarafından borçlandırılarak gece kulüplerinde çalıştırılan, aşağılık koşullarda çalışan, hiçbir hakka sahip olmayan ve tüm toplum tarafından ‘hastalıklı bir yaratık’ olarak görülen bir kadının hikayesidir.

 

‘’Orospu’’ diye nitelediğimiz kadınlar, seks işçileridirler. Bir kadının seks işçisi olması demek, bedenini ve özgürlüğünü, işlediği yere, hiçbir kısıtlama ve hak belirlenmeden ‘sunması’ değildir. Seks işçiliği bir meslektir ve herhangi bir meslek gibi haklar barındırır, barındırmalıdır. Maden altında çalışan ve bütün bedeni kömüre, ise bulanmış ve bütün kasları yorgun düşmüş bir maden işçisi erkek bedenini ne kadar satıyorsa, bir seks işçisi de bedenini o kadar satmaktadır. Yani mesele ahlaki bir mesele değil, sınıfsal bir meseledir.  En  başta anlatılan hikayeyi herhangi bir insan herhangi bir yerde okusa, bunun bir ‘’tecavüz olayı’’ olduğunu düşünecektir. Yukarıdaki hikayeyi okuyan insan bilmelidir ki, bu tecavüz, her gün, defalarca kez ülkemizdeki gece kulüplerinde yaşanmaktadır. Tecavüz, en basit ve yüzeysel tanımıyla, bir insanı, o insanın rızası olmaksızın cinsel ilişkiye zorlamak ve bunu gerçekleştirmektir. Gece kulüplerinde çalıştırılan kadınların, hangi ruh halinde olurlarsa olsunlar (üzgün, pişman, acı çeken, morali bozuk…) cinsel ilişkiye girmeyi reddetme hakları yoktur. Gece kulüplerinde çalıştırılan kadınların, cinsel ilişkiye girmek istemedikleri erkekleri de reddetme hakları yoktur ve kendilerini ‘satın alan’ her erkeğe, rızaları olsun olmasın ‘bedenlerini sunmak’ zorundadırlar. Gece kulüplerinde çalıştırılan kadınlar, cinsel ilişki esnasında erkeğin her türlü fantezisine boyun eğmek ve her türlü ‘hizmeti’, rızaları olsun veya olmasın ‘sunmak’ zorundadırlar. Bunun adı da tecavüzdür.

 

Ve biliyor musunuz ? Üçüncü ihtimal o kadar sık yaşanıyor ki ülkemde, ‘’tecavüz’’ kelimesini duyduğumda, aklıma ne ‘’kanı bozuk bir Türkiyeli’’ gelmekte, ne de bir roman gelmekte… Aklıma en önce, ‘’parayla kadın satın alıp’’ sonra o kadına tecavüz eden ‘’yedi sülale Kıbrıslı’’ erkekler,  bunu onaylayan ‘’yedi sülale Kıbrıslı’’ kadınlar, seks işçilerini her tür mesleki haktan soyutlayarak onlara aşağılık birer yaratık muamelesi yapan ‘’işverenler’’ ve bu ‘’işverenleri’’ kollayan, onlara arka çıkan kktc devleti gelmekte.  O kadar normalleştirdik ki bu tecavüzü, üçüncü ihtimalin bir tecavüz vakası olma ihtimali çoğunluğumuza göre mümkün değil. Bence de bu bir ‘’ihtimal’’ değil.  Zira her gün sayısız gece kulübünde yüzlerce kez gerçekleşen bir hikaye, ihtimallik giysisini üzerinden çıkarır ve gerçekliğin o acımasız çıplaklığını gösterir bize. Ancak bizler, öylesine inanmışız ki Kıbrıslılık ve tecavüzün iki farklı evren olduğuna, öylesine kutsallıştırmışız ki bu ‘’Kıbrıslılığı’’ tecavüz karşısında, kendi çirkin yüzümüze yaptığımız kirli ve yapay makyajlardan dolayı, çıplak gerçekliği görmemekte ısrarcıyız.

 

Celal Özkızan

Baraka Kültür Merkezi aktivisti

 

Be the first to comment

Leave a Reply