Merhaba en şahanesinden en harikalar diyarındaki ülkem! Lütfen pasaport kontrollerinizi polis copu ve biber gazı eşliğinde son kez yapınız. Bu sizler için son çağrıdır. Uçağınız birazdan kalkacaktır. Öyle demeyin lan sizi dünyaya bağlıyoruz işte. (sen de bizimle lanlı-lunlu konuşma lan) Kalkacaz, inecez, kalkacaz, inecez, her kalkışta bir kere her inişte birbuçuk metre kadar dünyaya bağlanacaksınız. (Alay ediyorsun) Devlet alay etmez, devletle alay mı ediyorsun diye konuşulmaz, bu ülkenin yetkili mercileri vardır. (merci mi o ne lan) mercimekten biraz daha küçük, ekmekten biraz daha büyük. (ha. Anladım. Nereye uçuyoruz) Dünyaya lan, dünyaya! (İnanmam.) Lan koca devlet yalan söyler mi, inan, inan…
Şu anda pilotunuz konuşmaktadır. Verilen ve emredilen koordinatlar doğrultusunda yolculuğumuz üç yüz yıl metre küp, her metre küpün havadaki hızı üç dakika elli yedi saniyedir, varacağımız yer dünyanın herhangi bir noktası olduğu gibi gerektiği yerlerde bu noktalara virgüllerde konulabilecektir. Her türlü bir kere ve muhakkak ineceğiz, inme gelirse felçli, inme gelmezse çakılı, merak edici bir zuhur yok, bendeniz olmazsa da mutlaka götürücü bir pilot enkazdan kalan parçalarla yoluna devam edecektir. Telaş etmeyin çok milli ve kanatlı ve Allaha şükür bir uçağımız var, bunu bulamayanlar da var! (İnebiliyor muyuz, çok sağlıklı bir uçuş olacağını hayal etmemekteyim.) Oturunuz sayın yolcu. (Ne demek sayın yolcu. Kendisinde pek ve haincil ayaklanmalar göz etmekteyim, lütfen vatan hilekârlarına ve hainlerine sayın demeyelim.) Diğer yolcu, siz de oturun efendim, öyle hainsel bir durum göz kırpmamaktadır, tamamen korkudan kurulmuş korkakça bir cümle işte. Sayın yolcular, yardımcı pilotumuz yoktur, uçuşumuz esnasında böyle yardım edici durumlara gerek yoktur, host ya da hostes kullanmıyoruz, malumunuz hızla gideceğiz, yemek, içki ve her türlü molalara gerek ve ziyan yoktur. Şimdi sağcı ve şükrancı ve anacı kemerlerini takınız. ( Çişe gidilebiliyor mu, tuvalet mümkün mü) Avcunuzu seviniz sayın yolcu. ( Fakat itiraz ediyorum, ikinci kere sayın denmektedir, hiç sayın bir hali yoktur, isterseniz sayınız) Diğer yolcu sesiniz kesiniz, yerinize oturunuz! (baş üstüne kumandanım)
Uçuyoruz ey mizahı acıklı acısı mizah kokan halkım!
Kıbrıs gitmiş Türk sıfatı zati zabit ve sabit ve her yerinde ülkemin her adımdan ve her adından sonra muhakkak bir yerine iliştirilen TeCe ibaresi, ey Kıbrıs bundan sonra Türk yolunda havadan karadan sudan ve ucuzdan uçacaksın, dünya atlas sen jet; hepimiz antik yunanda bir tanrı Pegasus, kendimizi antik diye mi satıyoruz yunanlılara, ey milliyetçi damarım ar damarım namus damarım kurultay damarım, zıplamayacak mısın, fakat ne biçimsiz bir destursuzluksa sattıkça, köleleştikçe, sömürüldükçe, daha çok bayrak sallıyorlar, daha çok maliye bakanı konuşuyor, daha çok Pazaryerlerini dolaşılıyorlar, daha çok sınıfta kalıyor eğitim bakanı ve muhittin beylerin sokağında Bulutoğulları, daha çok kabalaşıyor, hâlbuki yalnız bağırılınca bir ses değil benim dilim, fakat dilin hem kemiği yok hem de Lefkoşa’nın dili çoktan lal, lal ve dil arası bir aksanda Lefkoşa susturuldukça Bulutoğulları bağırıyor, saldırıyor, hani insan ‘ağbicim beş dakka bizim dükkâna bakıver bir eve gidip küçük abdestimi yapıp gelecem’ diyemeyeceği insana şehrin bölünmüş yarısını emanet ediyor, işte bu yüzden hem mizah ve hem acı ve bu yüzden işte bölünmüştür ölünmüştür Lefkoşa’nın Lefkoşa’nın çakıl taşları. Selam çakıyorum bazı şairlere, bazı çukurlara, bazı çakıl taşlarına. Ve benim cümlelerim de işte bu yüzden pek nokta sevmiyor, hep virgülsüz virgüller, uzat da uzat cümleyi, insan doğduğu yere benzer mi, hem antropolojik hem sosyolojik benim zihnin paralel çakılmalarını açıklayacak bir bilimdaş var mı, yoksa kalkıyoruz. (sen kimsin, pilot mu, pilotdışı kayıtlarda kim konuşuyor, delireceğim!) Kalktık, kemerlerinizi çıkarabilirsiniz. Uçuşumuz boyunca her türlü hizmet ve sonsuz açıktır. Sizi ben de sevmedim sayın yolcu pek ve muhterem ve mütemadiyen konuşuyorsunuz, çoğusu sırf muhalefet olsun diye. (beni anneme götürün) Zaten annenin koynundasın yavrucum. Diğer yolcu, sayın yolcuya su veriniz. ( Su sayımız az, öyle her susayana su veremeyiz, su konusunda attığımızı vurmalıyız. Biz bugünlere öyle kolay gelmedik, çok susadık da su içmedik. ) peki diğer yolcu, uçak inene çakılana ya da devrilene ya da düşene kadar bununla ilgili türkü yap. (Emredersiniz komutanım)
Çok komik şeyler oluyor, çokkomikşeylerolmazsaolmaz hava yollarında, uçuyoruz fakat kanat bölgesinde herhangi bir kanada rastlanmadı, yerçekimsiz uçabilmemiz bir mucize olsa gerek, camdan dışarıya bakarsanız bir sürü güvercinin yanımızdan keyifle uçarak geçtiğini göreceksiniz. (Cam yok lan, cam yok, dalga mı geçiyorsunuz hava yollarında mıyız?) Sayın yolcular, şu anda yerden iki buçuk ayakkabı boyu, takriben ayakkabının boyu kırk bir buçuk, gayet temiz ve muktedir seyir halinde, pırpır ederek uçmaktayız.
Geceleyin milletvekili olduğunu düşleyerek uykuya gark eyledikten sonra sabahı seçimi resmen iki oyla kaybettiğini öğrenen Resmiye Hanım, babasının yurt dışında olması hasılıyla seçimi kaybettiğini zira reis-i cumhur babası memlekette olsaydı o esna, annesinin bir oyunun yanına babasının da bir oyu yazıldığı için sabahı seçimi kaybetmeyecekti? Ve fakat hazin ve hüzünlü sondan ziyade insanın içini gıdıklayan asıl soru, madem açılmamış gıcır-beyaz bir seçim sandığı daha var iken, yokmuş gibi davranıp, kazanmış gibi yapmanın izahı nedir? Ayrıca bir ülke kaç hanedir ve aynı evden bir hanedar daha çıkma çabalaması siyasi midir, erdemle ilgili bir soru alış-verişi midir? Sevgili Meral Hanım’ın da bu seçim Mağusa’dan aday olmasını, o esna reis-i cumhur hazretlerinin muhakkak memlekette olmasını (Ban Ki Moon bekleyebilir zira kaç el hem kâğıt hem el değiştirip gidiyoruz, bişey olduğu yok; Bel ki Moon bile sıkılmış olabilir, zaten kısık olan gözlerini daha da kısmaya gerek yok) son sandığa kadar uyunmamasını ve seçimi bir oy farkla zaferle kazanmasını diliyorum. ( Sen kendimle mi konuşuyorsun, uçakta yalnız ben mi varım)
Güzelyurt’ta yatak odasından dere yatakları geçmemiş miydi, demek ki Güzel yurdumda dere yatağına kurulmuş yatak odaları bu senenin modası, oh sular içinde ne güzel susuz kaldık diyerek, herhalde bazısı da hala suyun altında ve su oksijenlemekte vücuda ki sandıktan yine aynı belediye reisi çıkmaktadır ve fakat sandıkta bakıldı mı ki, suyun altında kalanlarla suyun üstünde kalanların oyu bir mi sayılmış? Demek ki, hiçbir doğal ya da anti-doğal hadise, ki yerle gök arasında bir gün bir şimşek daha çakıp yağmur olacaksa orası kesinlikle Güzelyurt olacaktır, şakır şakır, bardaktan boşalırcasına, suya nispet yaparcasına, önüne ne var ne yok alıp götürür gibi, sel gibi çıktı sandıktan başkan, aferin Güzelyurt, her kış pencereden bakıp selamlayacağız seni.
Sanırım hepsi acıklı bir komedyadan, hani yazmaya kalksan piyes olmayacak halde, kimsenin inanası gelmeyecek halde, kahkahalarca acı çekerek ölüyor, bitiyor, yok oluyor ülkem. Ama en çok o halde, o halde, yazılmıştır, yazılacaktır ve yazılmaya devam edecektir yarattığınız ve şükran duyduğunun ve böbürlendiğiniz ve gururlandığınız bu komedinin iç çektiği, o kadar da komik değil artık çünkü o kadar berbat oldu ki denen yerde…
KTHY’nin peşkeşi ortada bir devlet olmadığının son garantisidir. Artık garanti ettiğimiz hiçbir şey yok, sıra çocuklarımıza geldiğinde, başka dalların meyvelerini başka ağaçlar arasından gurbet türküleri söyleyerek toplayacağız. Son göç edenlerinin ağızlarından memleketi dinleyeceğiz. (bir su alabilir miyim, çok özürler dileyerek.)
Efendim bendeniz diğer yolcu, aynı özürlerden bir demet yaparak ben de sunuyorum. Susuzluk temalı bir türkü bahşetmemi emretmiştiniz, bahşiş ederseniz sunacağım. (Karşılıksız yap, karşılıksız yap bir şeyi de. Oku, dinliyorum.) Peki efendim. Su Türküsü Su Yolunda Boğulur. Dokuz Altı makam. Dört İki Bir Üç notalar arası geçiş. Başlıyorum. ‘Su Türküsü Su Yolunda Boğulur Boğulur Amman- (efendim aman’ı iki m ile söyleyince daha vurgulu…(Devam et, sıkıldım parantez içinden, of Amman) ‘Su Türküsü Su Yolunda Boğulur Amman-Suya Düştüm Islanmadım Annam Amanın Annam- Ben yurdumu herkesten çok sevdim- Suyumu düşmana değil dosta verdim Amman- Amman Annam Suyumu Düşmana vermedim Annam Yurdumu Düşmana Vermedim Amman. (Berbat. Uçak düşünce sana hissiyat geliyor. Uçak düşsün, sonra bir daha yaz.) Baş üstüne Kumandanım.
Uçağımız düşmektedir, sayın yolcular. (düşmektedir mi) Aslında düşmemektedir, devrilmektedir. (Ne? Devrilmektedir mi? Uçak devrilir mi?) Sonradan kaldıralım diye devriliyor diyoruz, yoksa basbayağı düşmek bu. ( Kim kaldırıyor ki devriliyor) Kaldıracak olanlar devirirler her zaman, kapitalist bilgi, emperyalist uluslar ansiklopedisi, okumadın mı? (Okuma sevmem genelde yazarım ben) Şimdi kemerlerinizi sıkı sıkıya çözebilirsiniz. Hiç merak etmeyiniz. Düştüğümüz yerden kalkacağız, sonra gene seçimler, ara seçimler, belediyeler, su baskınları, susuzluklar, çok bağıran ve çok bağırınca kendini haklı gören insancıklar, kabalaşan insan duyguları, yine yazılar ve asla yazılınca halledilemeyecek konular, yine şükran, yine yalnızlık, yine göç, yine ve yeniden değişmiş gibi görünen ama hiç değişmeyen şeyler, ve elbette yaz, ve elbette yazın, ve elbette sıcak, ve düştük ama devrilmedik, ve ama devrildik fakat ayaktayız, ve yine ne kadar çok vatanı satarlarsa, ne kadar çok hain olurlarsa o kadar çok bayrağa, vatana ve toprağa sarılacaklar, (Pilotun politik duruşunda bir med cezir mi yaşanmakta yoksa denizde mi bir deyyusluk sezinlenmekte, yoksa düşerken mi herkes halkçı, kalkınca ve ayaktayken bencil mi) düştük lan oğlum. (iyi oldu lan.)
Kalktık, kalktık, hemen haber ver, devrildik oğlum, kalktık şimdi. Uçağımız yerinde, hiçbir sorunumuz yok, uçak biraz hasarlı ve hassasiyetli ama olsun en azından uçağımız var, herkes uçağına sarılsın, uçağımız olmazsa hiçbir şeyimiz olmaz, Allah uçağımızı başımızdan eksik etmesin, Allah bize uçaksız günler göstermesin.( Amin. Fakat bir dahakine devrilene kadar beni uyandırma pilotçuğum, geğirerek rüya görmek istiyorum.)
Ali Doğanbay
*Yazı Haziran 2010 yılında Afrika Pazar ekinde yayımlanmıştır.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.