Ada yarımızda geçtiğimiz haftalarda hiç alışık olmadığımız olaylar yaşandı. Ne zaman mı yaşandı bu olaylar? Türkiye’de iktidar milliyetçi histeriyi yaratmak için dört koldan taarruza kalktığı, geçinemediğinden kendini yakan emekçiler ise görünmez kılındığında. Bu konuyu başka bir yazıya bırakıp dönelim ada yarımızda ne yaşandığına.
Bir basın kuruluşuna saldırı, meclise saygısızlık ve cumhurbaşkanına ise linç olarak tanımlayabileceğimiz bir dizi olay yaşadık. Bu saldırılarda öne çıkan yapı ise YDP oldu. Kuruluşundan itibaren halkımızı etnik temelden Kıbrıslı – Türkiyeli diye kutuplaştırmaya çalışan YDP, Tayyip Erdoğan “yürü ya kulum” demeye getirince tabii ki de durmadı.
İş kontrolden çıkıp yaşananlara karşı halkın tarihi ve birleştirici tepkisi sokakları doldurup, yargı konuya müdahil olunca, YDP yöneticileri son umut yine ayrıştırıcı söylemlerine sığındı ve “ama saldıranlar Kıbrıslı olsa yargı böyle yapmazdı” demeye başladı. YDP yöneticilerinin Kıbrıslı dediğinin doğru tercümesini ben yapayım; ne zaman sorusuna cevaben verdiğim Türkiye’de kendini yakan emekçiler var ya, işte onların Kıbrıs’ta olanı ve örgütlenip de sokakta hakkını arayanına “Kıbrıslı” diyor YDP’li yöneticiler. Kısaca toplumsal muhalefet de denebilir. Tercümeyi yaptık bari cevabını da verelim, toplumsal muhalefet sokağa çıktığında doğrudur, böyle olmuyor sayın yöneticiler, önce eyleme polis müdahale ediyor, çocuk, kadın, yaşlı demeden saldıra da biliyor bazen, ardında dayağı yiyen eylemcilere başlıyor yargılama. Hem de inanmazsınız bina taşlanmadan, kimseye saldırılmadan oluyor bunlar.
Konumuza gelelim artık. Bir de YDP dışında UBP’miz var bizim; sağımızın direği, kktc’nin “edebi ve ebedi” savunucusu. İşte bu UBP de Türkiye’den göç eden kardeşlerimize yönelik yapılan “ayrımcılığa” karşı ses çıkarıyor, gidip saldırganlarla fotoğraf çekiyor ve kktc yargısının yaptıklarını kınıyor bu günlerde (yargının görevini yapmasını kınama falan, bunlar Türkiye’ye entegrasyona da yanaştı gibi, pek de “ebedi” kktc savunucusu değiller galiba yanlış olmuş o kısmı, dönemsel diye okuyun).
İşte bu noktada insan şaşıp kalıyor; “hadi YDP faşist toplumu bölecek, kutuplaştıracak ki varlığını korusun, sana n’oluyor UBP?” diyecek oluyorsun, diyemiyorsun. İşte o noktada UBP’den YDP’ye giden yolu görüyorsun.
“Hiçbir şey yoktan var olmaz” diye bir bilim kuralı vardır. İşte YDP’de öyle bir şey. Gökten zembille inmedi ada yarımıza yani. Bilakis UBP, YDP’yi özenle yarattı! Nasıl mı?
“Ateş olmayan yerden duman çıkmaz”, diye yoktan var olmamış bir de atasözümüz var. Bu ada yarısına Türkiye’den göç eden emekçilere geçmişte ayrımcılık yapılmıştır ve hala yapılmaktadır. Ama bunu “şu yeni hükümeti biraz yıpratayım” diye UBP’nin üzerine atmaya çalıştığı “sol” kesim yapmamıştır. Elbette Kıbrıslı Türk solunun farklı kesimlerinin göçmenlerin mağduriyetlerine kayıtsızlığı, görmezden gelişi ve hatta bazı kesimlerin düşmanlığa varacak tutumları reddedilemez. Ama UBP’nin yaptığı kötülüğü bu ada yarısında göçmenlere kimse yapmamıştır. Nitekim yapamazdı da. Çünkü kktc tarihi dediğimiz şey aşağı yukarı UBP iktidarları tarihidir.
UBP yıllarca vatandaşlıkla ilgili kalıcı ve adil bir sistemi kurmamış, vatandaşlığı elinde bir koz olarak Türkiye’den göç eden emekçi insanlarımızın başı üstünde adeta gazap ateşi olarak gezdirmiştir. Vatandaş olabilenlerin siyasi iradesini kardeşinin, akrabasının alamadığı vatandaşlığı için elinde koz tutmuştur. Seçim dönemi siyasi iradelerini, seçim dönemi dışında ise emeklerini sömürmüştür.
Çok az bir göçmen grup diğer göçmen emekçilerin üzerine basarak UBP ile emekçiler arası “aracılık” pozisyonuna gelip zenginleşmiş, inşaatçı falan olup “iş kazaları” ve cinayetlerinin faili, ayrıcalıklı bir güruh haline gelebilmiştir. Bu kesimlere, tıpkı Bertan Zaroğlu örneğinde olduğu gibi bakanlar kurulu kararları ile vatandaşlıklar verilirken, diğerleri ise süründürülmüştür.
On yıllardır süren UBP’nin bu edepsiz politikası ile insanlar vatandaşların sahip olabileceği haklardan yararlanabilmiş ve UBP’ye bağlanmıştır. Bu bağlanma sevgi ve inançla değil, baskı ve zorbalıkla oluşturulmuş bir bağlanmadır.
Baskı ve zorbalıkla gelişen bağlanmalar kalıcı olmaz; nitekim günün sonunda vatandaşlık sorunu zor yoldan ortadan kalkan insanlar UBP’den kopmaya başlamıştır. Sorun ise bu kopuşun halkımızı Kıbrıslı Türkiyeli olarak ayrıştıran bu sisteme karşı birleştirenler bir özne tarafından değil de yıllarca buna “aracılık” edenler, bunun üzerinden yükselenler tarafından üstlenilmesidir.
İşte kktc’nin edepsiz ve dönemsel savunucusu UBP, tam da bu geleneği devam ettirerek bu kutuplaşmaya katkı sunuyor. Bir kez daha göçmen emekçileri kendini hükümete taşımaya aracı kılmaya çalışıyor, halkımızı bölerek, faşizmi de yükselterek.
İşte size UBP’den YDP’ye giden ve hatta oradan da tekrar UBP’ye uzanmaya çalışan yol. Etnik temelden değil de, emek ekseninden örgütlenip faşizme karşı durmazsak, bu yol daha da uzar gider.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu Lefkoşa Bölge Sorumlusu