Su meselesi başladı başlayalı, UBP’de bir rahatlık, CTP’de ise bir huzursuzluk var. UBP “neden bu işi bu kadar uzatıyoruz, Türkiye’ye ayıp ediyoruz imzalayalım, bitsin derken”, CTP ise ne diyeceğini bilemez halde bir öyle, bir böyle tarif edilemez bir halde. Gelin bunun nedenine birlikte bir bakalım. Bunun nedenini sadece Kıbrıs’ta ararsak tam net bir sonuca varamayabiliriz. O nedenle gelin adadan biraz uzaklaşalım, hem de her zaman ki uzaklaşmayla gidip Türkiye’ye de bakmayalım biraz, belki birazdan da biraz fazla uzaklaşalım ve Bolivya’ya varalım. Sene de olsun 1999.
Bolivya Hükumeti o dönem büyük ekonomik sorunlarla karşı karşıya, Dünya Bankası ve IMF ise borç vermek için kapıda. Bize pek yabancı olmayacak bir küçük istekleri de var borç vermek için. O da suyun özelleştirilmesi. Nitekim Aralık ayında Bolivya’nın su işi Bechtel adındaki ABD şirketine devredilir (şirketin Bechtel olduğu uzun bir süre gizlenir). Hem de öyle bir devredilir ki Bolivya’nın yağmuru bile Bechtel’in mülkü olur. Ardından ise su fiyatlarında inanılmaz bir artış gerçekleşir; hane başına 400 doları bulan bir artış. 2000 Ocak’ta ise bu duruma karşı protestolar başlar. Eminim orada da daha kaliteli su alacakları, kamusal olarak bu işin yürümeyeceği halka tekrarlanmıştır. Ama Bolivyalılar pek dinlememiş söylenenleri ki, ilk etapta 200’ü aşkın protesto gerçekleşmiş, 100’lerce kişi gözaltına alınmış, bir o kadar insan da yaralanmıştır. Nisan ayına gelindiğinde hükümet 6 aylık olağanüstü hal ilan etmiş ve devlet güçleri ile yaşanan çatışmalarda ölümler yaşanmaya başlanmıştır. Protestolar ise yerli hakları, tarımsal alanda yaşanan dış müdahale kaynaklı sıkıntılar ve diğer özelleştirmeleri de çatısı altına alarak yayılmıştır. Bu süreç dünya genelinde Su Savaşları olarak anılır. 3 hükümet devrilmiş ve en sonunda Aralık 2005’te, yani suyun özelleştirilmesinden tam 6 sene sonra hareketin sembol kişilerinden olan Eva Morales, yüzde 53’lük bir destekle Bolivya’nın ilk yerli başkanı seçilmiştir. İlk iş olarak suyu yeniden tamamen kamulaştırmış ve fiyatları 2000 öncesi haline getirmiştir. 1 Mayıs 2006’da ise kamulaştırmayı petrol ve doğalgaz alanına da geliştirmiştir. 2010 senesinde ise suya erişim hakkı evrensel insan hakları bildirgesine Bolivya’da yaşanan direnişin bir sonucu olarak Bolivya hükümetinin önerisi ile dâhil edilmiştir.
Peki, elalemin Bolivya’sının UBP’nin rahatlığı, CTP’nin huzursuzluğu ile ne mi ilgisi var. UBP’nin durumunu en iyi ifade edecek cümleyi Morpheus Matrix’te söylemiş “cehalet mutluluktur” diye. UBP’nin ne Bolivya Su Savaşları ile ne de özelleştirmenin ne demek olduğu ile ilgili pek bir ilgisi ve bilgisi yoktur. Onlar için önemli olan “aman Türkiye’yi kızdırmayalım, huzurumuz kaçmasın”’dır.
CTP için ise Brecht usta güzel söylemiş, “hiçbir şey bilmeyen cahildir, ama bilip de susan ahlaksız” diye. Tabii, en güzelini Nazım usta söylemiş yine “Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu”, diye hem de bu durumda bile bile ya neyse.
CTP’nin içinde Bolivya Su Savaşları’nı da, bu anlaşmanın halkını satmak olduğunu da, insan haklarına aykırı olacağını da bilenler vardır elbette. Sonlarının o dönemki Bolivya hükümetleri gibi olacağını düşünen de vardır CTP içinde. Ondandır bu huzursuzluk. Şöyle bir Bolivya tarihinin, önlerindeki anlaşma ile benzerliğine bakıyorum da, haksız da değiller hani bu huzursuzluklarında.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu