Anayasa değişiklik önerilerinin hem hazırlayıcılarından hem de en sıkı savunucularından bir tanesi olan sevgili Tufan Erhürman, bize yaklaşık 2.5 sene öncesinden seslenip Anayasa değişiklik önerilerine HAYIR dememizi istiyor…
Tufan Erhürman, 13 Şubat 2012’de gaile dergisinde çıkan yazısında şöyle demiş :
“Bu noktada, Türkiye’deki gelişmelerle Kıbrıs’ın kuzeyindekiler arasındaki son derece ciddi bir farkın altını çizmek gerekiyor. Gerek Fransa’da, gerek Türkiye’de, anayasal düzene ya da rejime ilişkin değişiklikler, uzun tartışmalar, kamuoyunun önemli bir kesiminin desteği ve zaman zaman şiddetli çatışmalar yaşandıktan sonra gerçekleşti. Bu durum, hiç kuşkusuz, değişimi “hakiki” kılmak açısından anlamlıydı çünkü değişim daha fazla demokrasiye doğru olacaksa, yani değişim sonrasında demos kratos’a (halkın iktidarına) daha fazla yaklaşılacaksa, başta entelijensiya olmak üzere, halkın geniş kesimlerinin bu değişimi talep etmesi gerekir. Aksi hâlde, Türkiye’de modern hukuk devletinin ve demokrasinin bir türlü tam anlamıyla yerleşememesinin en önemli sebeplerinden biri olan “yukarıdan modernleştirme” ya da “yukarıdan demokratikleştirme” gerçekleşecek ve böyle bir durumda hakiki bir modernleşmeden, demokratikleşmeden, sivilleşmeden söz edilemeyecektir.”
Benim bu cümlelerden anladığım şey şu : “Yapılan değişikliklerin ne olduğu önemli olmakla birlikte, asıl önemli olan o değişikliklerin ne kadar ve kimler tarafından talep edildiğidir”…
İşin ilginç yanı, bugün Anayasa değişikliklerini savunanların pek çoğunun en temel savunma noktası, bu değişikliklerin olumlu değişiklikler olduğu ve halkın çeşitli kesimleri tarafından talep edilen şeyler değişiklik önerileri arasına konulmamış olsa dahi, önümüze konulan değişikliklere HAYIR demek için de bir sebep olmadığıdır…
İyi de, referandumda EVET demeyi savunanların başında gelen sevgili Tufan Erhürman’a göre bile, sorun tam da bu değişikliklerin “önümüze konulmuş” olması değil mi ?..
Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesine öyle veya böyle omuz veren farklı kesimlerin taleplerinin neredeyse hiçbiri, bu değişiklik önerilerinde yer almıyor…
Bir grup takım elbiseli toplanıp “bizim için” değişiklikler yapıyor ve bunları “önümüze koyuyor”…
Bir grup kişi de “tamam birçok sıkıntı var ama en nihayetinde bu değişiklikler olumlu değil mi?” diye hemen bu değişikliklerin üzerine atlıyor…
Değişikliklerin hepsinin olumlu olup olmadığı tartışması bir yana, hepsinin olumlu olduğunu varsaysak bile, meselenin “önümüze atılanı güzel bulup bulmama” meselesini artık çoktan geçtiğini, artık yokoluş çığlıkları atan bir halkın kendi önüne ne konulacağını bizzat kendisinin seçmesi meselesi olduğunu fark etmek gerek…
Y a da bizzat sevgili Tufan Erhürman’ın, yazısının devamında vurguladığı gibi : “demokratikleşme ve sivilleşme konusunda “hakiki” bir ileri adım, ancak kamuoyunun bunu talep etmesi ve iktidarı elinde bulunduranları buna zorlaması durumunda atılabilir (…) iktidarı elinde bulunduranlar, kendi iktidarları için daha iyi olacağını düşündükleri vakit, daha “demokratik” ve daha “sivil” bir yönetimi gündeme getirebilecekler, ancak bu hakiki anlamda bir sivilleşme ya da demokratikleşme anlamına gelmeyecektir.”
Celal Özkızan
Baraka aktivisti
Not : Çok ilginç bir şekilde, aynı yazının devamında Tufan Erhürman şu cümleleri kurmaktadır : “Buna karşın Kıbrıs Türk toplumu, tarihinde birçok kez olduğu gibi, yalnızca geri adımları değil, ileri adımları da kendi iradesi dışında, iktidarı elinde bulunduranların uygun görmesi sebebiyle atmak durumuyla karşı karşıyadır. Bununla birlikte solda duranların ve demokratların, ileri adımları, sırf iktidarı elinde bulunduranlar istedi diye reddetme lüksü yoktur.” Yani bu son yazdıklarıyla, aynı yazıda yazdığı pek çok şeyi bir anda inkâr etmiş bulunmaktadır ki bu en iyi ihtimalle bir kafa karışıklığı veya tutarsızlıktır. Söylediği bu iki farklı şey birbirini yanlışladığından dolayı bu ikisinin bir arada bulunması da mümkün olmayacağına göre, ben ilk dediğini (ve daha çok vurguladığını) seçtim.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.