Geçtiğimiz günlerde meclise bir yasa önerisi geldi. Yasa 10 ve üzeri çalışan çalıştıran işverenlerin sendikasız çalışan çalıştırmasının yasaklamayı öneriyordu. Diğer bir deyişle “bırakın özel sektör emekçisinin de artık bir sesi olsun” diyordu.
Ben de oturumu takip etmek üzere izleyici bölümündeydim. TDP milletvekili Zeki Çeler yasayı sundu. Yasayı sunması ile birlikte mecliste enteresan bir telaş başladı. Önemli bir heyetle görüşmek üzere dışarıda olan Demokrat Partili vekiller koşarcasına hemen yerlerine döndüler.
Zeki Çeler kürsüye çıktı, özel sektör emekçilerinin yaşadıkları sıkıntıları örneklerle aktarmaya başladı, kürsüde verilen 10 dakikalık süre elbette yetmedi her şeyi anlatmasına, son olarak da vekillerden yasa önerisine destek talep etti ve yerine döndü. Ardındansa Serdar Denktaş yerinden kalktı ve kürsüye gitti. Hükümet adına konuşacaktı ve başladı Kıbrıs’ın kuzeyinde ne kadar çarpık bir düzen kurulduğunu, ellerinde enkaz bulduklarını uzun uzun anlattı. Sanırsın ki bu sistemi babam kurmuş, UBP ve DP de ilk defa hükümet olmuş. En sonunda ağzındaki baklayı attı ve özel sektöre sendikayı saatli bombaya benzetti. Cümlesinde özne yoktu.
Kimin için saatli bombaydı sendika? Emekçi için mi? Devlet için mi? Yoksa çalışanının hakkını veren işverenler için mi? Söylemedi ve gitti yerine oturdu Serdar. Biraz sonra ise oylama oldu, hükümetin tam kadro ret oyuyla yasanın ivediliği reddedildi. Böylece Marx “emek-sermaye çelişkisi mi kaldı canım bu devirde” diyenlere bir kez daha nanik çekti. Sağ görevini yerine getirdi. UBP ve DP sağ partiler olmanın, sermayenin yanında yer almanın gereğini “hülooğ” derinliğinde yerine getirdi. Peki ya sol? İşte orası üzerinde biraz durmak gerek.
Yasayı Bağımsızlık Yolu ile birlikte meclise taşıyan TDP, sosyal demokratlığın sınırlarını yeniden belirler bir dirayetle yasayı savundu, yaptıkları görüşmeler ve konuşmalarla son ana kadar yasa için uğraştı ve oylamada da tam kadro üzerlerine düşeni yaptı. Yiğidi öldür hakkını yeme demişler, CTP de oylamada üzerine düşeni yaptı. Oylamaya katılan 15 vekili de evet oyuna ellerini kaldırdı. Lakin şeytan ayrıntıda gizlidir derler. Oylama öncesi Tufan Erhüman meclis kürsüsüne çıkıp, CTP adına bir konuşma gerçekleştirdi. Erhürman yasanın ivedilikle görüşülmesine evet oyu vereceklerini, lakin yasadaki sendikalaşma zorunluluğuna hem karşı olduklarını, hem de yasanın bu yönünün anayasaya aykırı olduğunu düşündüklerini açıkça belirtti.
Öncelikle biraz klişeye kaçma ihtimaline rağmen şunu söyleyeyim, Erhürman’ın sunduğu özgürlükçülük bakış açısı sistemi değiştirip, sosyalizmi, yani emeğin iktidarını kuracağını iddia eden bir partinin sözleri olamaz. Ülkemizde özel sektörde sendikalaşma oranı yüzde 0’a yakın ve sen hükümeti de elinde yakın tarihe kadar tutmuş bir parti olmana rağmen hiçbir şey yapmamış durumdasın, az biraz radikal bir önlem önerisi geldiği anda ise özgürlükçülük adına yan çizmeye yer arıyorsun. Bunun solculukla yakından uzaktan bir ilgisi olamaz, olsa olsa liberallik olur.
Yine de şunu söyleyeyim, ilkeli olmak güzel bir şeydir. İlkelerinden taviz vermeden yaşayan insanların ve örgütlerin ise büyük hayranıyım. Yani sol bakış açısına sığmasa dahi sağ bir özgürlükçülük ile CTP’nin “ben her türlü zorunluluğa karşı çıkarım” tavrına girmesini anlardım. Tabii eğer böyle bir ilkesel duruştan gerçek anlamda bahsedebilecek olsaydık.
Bugün ihtiyat sandığı ve sigortasını yatırmadan, vatandaş değilse çalışma izni çıkartmadan çalışan çalıştırmak yasaktır. Bu yasalar emekçinin çıkarına işverene yönelik olan bazı zorunluluklar. Aynı örnek değil diyeceksin, tamam. Peki, emekçi için karşı çıkılan bu zorunluluğun aynısı ülkemizde sermaye açısından var desem? Ülkemizde bir sermaye kuruluşuna üye olmadan ticaret yapılamıyor. Yasal olarak ithalat yapabilmek için Ticaret Odası’na üye olmak ve odadan aldığın makbuzunu devlet kurumana götürmen zorunlu. Bugüne kadar CTP’nin bu mesele ile ilgili özgürlükler üzerinden “bu zorunluluk kaldırılmalı” gibisinden her hangi bir konuşmasını ben duymadım.
Yani, bu durumda CTP için “sendikalaşırsan kapı dışarı” edilirsin tehdidi ile yüz yüze olan emekçiye örgütlenme zorunluluğu koymak özgürlüklere aykırı, ama örgütlenmesi için önünde hiçbir yasal ya da fiili engel olmayan işveren için örgütlenme zorunluluğu var ve bu özgürlüklere aykırı değil. Ticaret Odası neden özel sektör emekçisinden özel? Yoksa CTP’nin zorunluluk karşıtlığı sermayenin kapısına kadar mı?
Hep söylemişimdir, örgütlülük güzel bir şeydir. Elbette, sermaye de örgütlü olsun. Zaten içinde bulunduğumuz sistemin doğası ve çelişkileri gereği sermaye de, emekçiler de doğallığında örgütlenmek isterler. Sorun, siyasi iktidarlarca sermayenin örgütlülüğü için her türlü zorunluluğun, emekçilerin örgütlenmesi için ise her türlü zorluğun sağlanır noktada olmasıdır. Ortada büyük bir adaletsizlik var ve artık bu adaletsizlik görünür hele geldi. Er ya da geç adalet sağlanacak. Sonuçta en gerici hükümet dahi geçicidir, emekçiler ise kalıcı.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu