Ayni mahallede ayni sokakta ve yanyana yaşayan insanlarız… Ayni caddede, ayni binada ve ayni işi yapan emekçileriz… ayni okulu, ayni şartlarda ve hatta beraber bitiren meslektaşlarız… Ayni köyde, ayni sokaklarada, ayni topraklarda büyüyen bu ülkenin çocukarıyız… Ve yıllarca bölünen halkımızın içinde yeni kamplar yaratılarak bölünmeler derinleştiriliyor. Kendimizi, birlikte yaşadığımız ve birlikte yaşlanacağımız arkadaşlarımız ve akrabalarımızla birlikte varedebileceksek, birlikte örgütlenme ve bizi bölen paketlerle birlikte mücadele etmenin içinde de görebilmeliyiz. Yaşadığımız toprakları bizim kabul ediyorsak, bizim olması için de gereken mücadeleyi vermekten kendimizi alıkoymamalıyız.
Bölünme ve şikayet içimize işlemiş durumda… Emekçilerin biraraya gelerek toplumsal sorunlara karşı topyekün bir karşı duruş sergilemesinin önüne geçmek için sermaye ve işbirlikçiler kendilerine gösterilen yolda durmadan ilerlemek istiyorlar. Bölünmeler gitgide derinleşiyor; önce özelde çalışanlar-devlette çalışanlar, sonra 1987 öncesi ve 1987 sonrası, 2008’den önce 55 yaşında emekli olacaklar ve 2008’den sonra 60 yaşında emekli olacaklar, asgari ücretle açlık sınırında yaşayanlarla 400 lira fazla alıp yoksulluk sınırında varolanlar… Bugün de ayni işi yapanların karşı karşıya gelmesine neden olan ve tekrar tekrar uçurumu büyüten Göç Yasası… Yıllar yılı emekçileri böle böle süründürenler dayatma yasalarla böl-yönet sistemine devam ediyorlar.
Bu topraklarda sürünmemizi de tutunmamızı da sağlayan ne varsa beraber yaşadık şimdi de TC’den dayatılan ve bizi bu topraklardan atmak isteyen paketleri de beraber yaşıyoruz.
2010 yılında kamuda işe giren bir emekçiyle 2011’de işe giren bir emekçinin maaşında 930 TL civarı bir fark yaratılmıştır. Bu fark okullarda, limanlarda, hastanelerde, barikatlarda, belediyelerde ve hayal edebileceğimiz hemen hemen her yerde çalışma ortamını bozmakta ve belki başka birçok faktörle birlikte ancak en önemli sorun olarak motivasyonu ve iş azmini yoketmektedir.
Sendikalar birlikte mücadelede yaşadıkları birçok soruna rağmen hem 2011 öncesinde yarattıkları kitlesel gösterilerle ve siyasi davalarla hem de bugüne kadar devam eden çeşitli kampanyalar ve eylemlerle bu yasaya karşı samimiyetle mücadeleye devam edeceklerini göstermektedirler. Özellikle son 3-4 ayda yükselen bir mücadele grafiği çizen birçoğu kamuda örgütlü olan sendikaların, hedef sıkıntısı yanında mücadeleyi yükseltmede kaygılar içinde oldukları; bir süredir görüşmelerle geçen durağan bir dönem geçirdikleri takip edilecektir.
Tüm emekçilerin özel sektörde olsun kamuda olsun daha iyi bir noktaya gitmeyecekleri alenen görülmektedir. Kamuda örgütlü sendikaların özel sektörde çalışan emekçilerle ilgili doğrudan talepleri olmasa da Göç Yasası’nın ortadan kaldırılması ve maaşların ve diğer ödeneklerin eski haline gelmesi bile asgari ücreti dahi yukarıya doğru çekecek bir ivme yaratacaktır.
Yakın geçmişte “SENDİKAL PLATFORM” ismiyle birçok sendikanın biraraya geldiği yapının organize ettiği kitlesel gösteriler ve eylemler yapılmıştı. Özellikle Varoluş Mitingleri olarak adlandırılan eylemlerle toplumumuzun önemli bir kesimi TC’den dayatılan paketlere ve “Göç Yasası”na karşı meydanlarda biraraya gelmişti. Onbinlerce kişinin katıldığı ve zaman zaman Annan Planı eylemlerinden bile daha kalabalık olduğu söylenen bu mitinglerin toplumsal anlamda somut karşılıkları olamadı. Paketlerde yer alan birçok madde zaman içerisinde hem UBP hem de CTP-DP hükümetleri tarafından uygulamaya kondu. Siyasi mücadele yaratılamadığı, emekçilerin ve halkın genelinin talepleri gündeme getirilemediği için, yani ortaya konan taleplerin siyasi mücadelesini yürütecek herhangi bir siyasi hareket ve parti ortaya çıkamadığı için büyük bir umutsuzluk ortaya çıktı. Bu da halkın taleplerinin yeniden ve daha güçlü şekilde gündeme getirilmesinin önüne bir set çekti.
Bugün sendikalarımızı da toplumumuzun geri kalanı gibi etkileyen umutsuzluk böyle bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İleriye gidecek yerde yerinde sayan hatta geriye giden bir sosyal ve ekonomik durum söz konusudur. Yeni bir karşı çıkışı ve kitlesel buluşmaları yaratacak olan birlikteliği yine sendikalar örgütleyecektir ancak bunun siyasi ayağının sürekli eksik kalması ve mücadelelerin işbirlikçi yapılara havale edilmesi tarihsel olarak yeni hayal kırıklıkları ve emekçi haklarından daha büyük kayıplarla sonuçlanacaktır. Bunun tarihsel sorumluluğu sadece bu ülkenin devrimcilerinde değildir, ayni zamanda emek örgütlerinin de, sendikaların da partilerden şikayet etmek yerine siyasi mücadeye yönelik adımlar atma zorunluluğu ve sorumluluğu vardır.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.