Bağımsızlık Yolu, Bilişim Suçları Yasası kullanılarak bir videoya erişim engeli konulması ile ilgili bir açıklama yaparak, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı protesto etti.
Elbette hakaret, küfür ve seviyesiz ifade biçimleri, kimden ya da hangi kesimden gelirse gelsin bizim tasvip etmediğimiz ifade biçimleridir. Ancak yanıbaşımızdaki Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, pek çok ülkeden ve pek çok tarihi örnekten dolayı çok iyi biliyoruz ki, “tepedeki insanlar”, yöneticiler ve topluma malolmuş figürler; sıradan ve elinde hiçbir güç ve yetki bulundurmayan vatandaşlarla uğraşmaya başlarsa, bu, sıradan vatandaşların korkmasına, susmasına, otosansür uygulamasına ve sessizleşmesine yol açar.
Açıklama şöyle:
Bilişim Suçları Yasası kapsamında ilk “erişim engeli” uygulaması geçtiğimiz gün gerçekleşti. Her ne kadar uygulamanın hayata geçmesi yönünde teknik altyapıya ilişkin sorunlar olsa da, erişim engeli talebi, Lefkoşa Kaza Mahkemesi’nin Bilişim Suçları Yasası uyarınca erişimin engellenmesi yönünde emir vermesiyle gerçekleşmiş oldu. Erişim engeli talebinde bulunan ise, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı oldu.
Bilişim Suçları Yasası’nın en çok eleştirilen ve ifade özgürlüğü ile demokratik anlayışa en büyük darbeyi vuran yanlarından biri, Bilgi Teknolojileri ve Haberleşme Kurumu’na (BTHK) verilen “mahkeme emri olmadan 24 saatlik erişim engeli yetkisi” idi. Her ne kadar bahsi geçen erişim engeli kararı, mahkeme emri olmadan BTHK tarafından değil de doğrudan mahkeme kararıyla verilmiş olsa da, bu durum, kararın Bilişim Suçları Yasası çerçevesinde alınan ilk erişim engeli kararı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Toplumsal muhalefetin çeşitli kesimlerinin bir araya gelerek Bilişim Suçları Yasası’nın ifade özgürlüğüne, kişilik haklarına, özel hayata, basın özgürlüğüne ve temel hak ve özgürlüklerine karşı taşıdığı tehlikeleri hep bir ağızdan dile getirdiği ve Bilişim Suçları Yasası’na karşı başta hukuksal yollar ve kamuoyunu aydınlatma olmak üzere çok çeşitli biçimlerde mücadele etmeye giriştiği böylesi bir dönemde, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Bilişim Suçları Yasası çerçevesinde erişim engeli talebinde bulunması, bizler için asla kabul edilemeyecek ve sessizce geçiştirilemeyecek bir durumdur.
Bilindiği üzere, Cumhurbaşkanı Akıncı, Bilişim Suçları Yasası’nı, toplumsal muhalefetin çok çeşitli kesimlerinde gelen somut ve ciddi eleştirilere rağmen Anayasa Mahkemesi’ne yollamamış veya Meclis’e geri göndermeyip ilk seferde onaylayarak, Yasa’nın hemen yürürlüğe girmesine sebep olmuştu. Bu, hatalı bir adımdı. Cumhurbaşkanı Akıncı, attığı bu hatalı adıma yönelik kendisine yapılan eleştirilerden ders çıkarmak bir yana, hatasını kabul edilemez bir noktaya taşıyacak bir adım daha atarak Yasa kapsamında erişim engeli talebinde bulunan ilk kişi olmuştur. Bu da, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bu süreçte egemen kesimlerden yana tavır aldığını göstermektedir.
Cumhurbaşkanı Akıncı, kendisini halkın değil de egemen kesimlerin bir parçası olarak gördüğünden mi yoksa Bilişim Suçları Yasası’na yönelik toplumsal muhalefetin dile getirdiği eleştirilerin ciddiyetini anlayamadığından mı böyle bir adım atmıştır, bilmiyoruz. Ancak ne sebeple olursa olsun, bu adım, aşağıda sıralanan gerekçelerden dolayı, kabul edilemez bir adımdır
1 – Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Bilişim Suçları Yasası kapsamında erişim engeli talebinde bulunup erişim engeli kararı aldırarak, Yasa’yı faşizan ve sansürcü bir biçimde ve toplumsal muhalefetin sesini kısmak amaçlı kullanmak isteyen çevrelere “bakın halkın iradesini ve taleplerini dile getirdiğini söyleyen ve bu Yasa’ya karşı çıkan kesimlerinin bile desteklediği Cumhurbaşkanı Akıncı dahi bu Yasa’dan faydalanıyor, çok normal yani bu Yasa’dan faydalanmak, artık bu Yasa’ya muhalefet etmenin bir anlamı yoktur” deme imkanını vermiş, faşizan ve sansürcü uygulamalara olanak tanıyan bu Yasa’yı, devletin en tepe noktasındaki yetkili olarak meşrulaştırmıştır.
2 – Cumhurbaşkanı Akıncı’nın erişim engeli talebinde bulunmuş olması, birinci maddede belirtildiği üzere başlı başına bir faciayken, erişim engeli talebinde bulunan İLK KİŞİ olması ise bu konuda bardağı taşıran son damla olmuştur. Toplumsal muhalefetin Bilişim Suçları Yasası’na ilişkin olarak ciddi bir karşı çıkışa giriştiği ve “bu Yasa’yı geçirenler sansürcüdür, ifade özgürlüğüne karşıdır, kişi özel hayat ve gizliliğine dair hak ve hürriyetlere karşıdır” mesajını kamuoyuna aktarmaya çalıştığı böylesi bir dönemde, kendini toplumsal muhalefetin, halkın iradesinin ve demokratik değerlerin cumhurbaşkanı adayı olarak sunan Akıncı’nın bizzat kendisi bu Yasa’dan faydalanarak, resmen bu Yasa’yı normalleştirme adımı atmış, toplumsal muhalefetin ortaya koyduğu ve koyacağı bütün çabalara muazzam bir darbe indirmiş, toplumsal muhalefetin toplum önündeki ikna gücünün etkisini aşağıya çekmiştir.
3 – Cumhurbaşkanı Akıncı, siyasi ve toplumsal hiçbir ağırlığı olmayan, Kıbrıs’ın kuzeyinde neredeyse hiç bilinmeyen, zaten çektiği her videoda her şeye küfreden ağzı bozuk ve seviyesiz bir şahsı “meşhur etmiştir”. Akıncı şikayet etmeseydi toplumun yüzde 99’unun haberdar bile olmayacağı, olanların da zaten asla onaylamayacağı seviyesizlikte bir videodan şimdi herkes haberdar olmuş ve seviye aşağıya düşmüştür.
4 – Bilişim Suçları Yasası’nı ve erişim engeli meselesini bir kenara bırakırsak bile, bir cumhurbaşkanının; siyasi ve toplumsal hiçbir ağırlığı olmayan, yetkili olmayan, elinde kaydadeğer siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal güç bulundurmayan sıradan bir insana karşı, o insan ne kadar seviyesiz, terbiyesiz ve küfürbaz olsa da “dava açması”, kabul edilebilecek bir adım değildir. Dünyanın her yerinde devlet başkanlarına, başbakanlara, cumhurbaşkanlarına, bakanlara, milletvekillerine, tepe bürokratlara, herkesçe tanınan köşe yazarlarına, çok ünlü kişilere, ultrazenginlere yani kısacası topluma malolmuş figürlere küfür de edilir, hakaret de edilir, karikatürleri de çizilir, dalga da geçilir.
Elbette hakaret, küfür ve seviyesiz ifade biçimleri, kimden ya da hangi kesimden gelirse gelsin bizim tasvip etmediğimiz ifade biçimleridir. Ancak yanıbaşımızdaki Türkiye Cumhuriyeti başta olmak üzere, pek çok ülkeden ve pek çok tarihi örnekten dolayı çok iyi biliyoruz ki, “tepedeki insanlar”, yöneticiler ve topluma malolmuş figürler; sıradan ve elinde hiçbir güç ve yetki bulundurmayan vatandaşlarla uğraşmaya başlarsa, bu, sıradan vatandaşların korkmasına, susmasına, otosansür uygulamasına ve sessizleşmesine yol açar. Bir cumhurbaşkanının, en iğrenç hakaretleri bile etmiş olsa sıradan bir kişiye dava açması, sadece dava açtığı o sıradan kişiye değil, geri kalan her sıradan vatandaşa da etki eder. İnsanlar artık bir şey yazarken veya konuşurken 2-3 kez düşünmeye başlar. Elbette herkesin yazarken ve konuşurken laflarını ölçüp tartması erdemli ve her olgun insandan beklenen bir davranıştır. Ancak bu davranışın tepeden bir otorite tarafından zorla ve baskı yoluyla dayatılmaya çalışılması, bu davranışların gelişmesine değil, aksine, toplumdaki demokratik kültürün ve ifade hürriyetinin aşınmasına yol açar.
Bahsi geçen videodaki türden tiplerin görmezden gelinmesi, ciddiye alınmaması gerekir. Zaten asgari bir demokratik kültürü ve diyalog atmosferi olan bir toplum, böylesi seviyesiz laflara pabuç bırakmaz, böylesi seviyesiz sözleri zaten onaylamaz. Bu tür sözleri sarf edenler, zaten toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından asla ciddiye alınmaz. Yok eğer toplumun demokratik yapısı ve iletişim kültürü toptan yozlaşmışsa ve bu tür hakaretvari ifadeler “norm” haline gelmişse, zaten bu ortamın oluşmasının sorumlusu da sıradan vatandaşlar değil yine yöneticilerdir. Yöneticiler ise, böyle yozlaşmaların üstesinden, sıradan vatandaşları mahkeme koridorlarında süründürerek değil, ancak demokratik kültürün yeniden tesis edilmesi için toplumsal ve kurumsal çözümler bularak gelebilirler.
Tekrar edelim; sıradan vatandaşlara ya da elinde siyasi/ekonomik/toplumsal yetki ve güç bulundurmayanlara karşı yöneticilerin “mahkemeye verme” silahını hemen çekmesi, hem de bunu fiziksel bir girişimden dolayı da değil, ne kadar hakaret de olsa sadece söz ile ifade edilmiş bir meseleden dolayı yapması; ülkedeki demokratik ortamın, ifade özgürlüğü ortamının, vatandaşların içlerinden geleni korkusuzca söyleme özgürlüklerinin altını oyar.
Tüm bu sıralanan sebeplerden ve bildirinin ilk kısmında ifade edilen genel çerçeveden dolayı, Cumhurbaşkanı Akıncı’yı attığı bu “erişim engeli talebi” adımından dolayı protesto ediyoruz. Kendisinin “halkın iradesini yansıttığına”, “demokratik değerlere sahip çıktığına” ve “Kıbrıslı Türklerin çıkarlarını korumak için mücadele ettiğine” dair inanışımız ciddi bir yara almıştır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya hatırlatmak isteriz ki bahsi geçen konulara dair inanışımız ve güvenimiz, Mustafa Akıncı’nın kişiliğinden değil, bugüne kadar ortaya koyduğu somut pratikten, kararlardan ve tavırlardan kaynaklanmaktadır ve aksi yönde ortaya koyduğu ve koyacağı her pratik, karar ve tavır, bu inanç ve güvenin altını oyacaktır.
Celal Özkızan
Bağımsızlık Yolu
Parti Meclisi Üyesi