Dün gerçekleştirilen kadına yönelik şiddete karşı protesto eyleminde, Bağımsızlık Yolu’nun da aralarında bulunduğu bazı örgütler “Yaşasın Kadın Dayanışması!” yazan ortak bir pankart taşırken, pankartın imza bölümünde “TCEP Kadar Feminist Olamayanlar” yazması dikkat çekti.
Yapılan açıklamada söz konusu pankartın neden açıldığı ortaya kondu.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu’nun (TCEP) “Bu alanda en çok çalışma yapan biziz” diyerek, platforma dahil olmayan bir çok örgütün ve bağımsız kişilerin katıldığı eylemde “bizim pankartımız en önde olacak” dayatmasında bulunması, en önde tüm örgütleri ve eyleme katkı koyan herkesi temsil edecek ortak bir pankartın yürümesini reddetmesi, “TCEP kadar feminist olamayanlar” pankartının açıldığı ortamı yarattı.
Örgütlerden yapılan açıklamaya yer vermeden önde, böyle bir dayatmanın demokrasiden nasibini almış kişilerin aklının ucundan dahi geçemeyeceği, ülkemizdeki ortak eylem tarihine sürülmüş bu lekeyi AnkaraDeğilLefkoşa.org olarak protesto ettiğimizi vurgularız. Eylem alanında basın bildirisi okunduğu sırada “TCEP kadar feminist olamayanlar” imzalı pankartın önünü kapatmaya çalışan yapıları ise, pankartı görünmez kılma çabasının demokratik değerler adına daha da büyük tehlike taşıdığı konusunda uyarır, bir an önce “bu alan bizim tekelimizde” yaklaşımından vazgeçmeye ve demokrasiyi içselleştirmeye davet ederiz.
”
Bu Pankartı Neden Açtık?
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nde, bu alanda çalışan, gönül ve emek veren herkes gibi biz de alanlarda oluruz. Bu yıl da, bir yandan sığınma evi kampanyasını pek çok örgütle birlikte uyum içerisinde yürütürken diğer yandan günü geldiğinde alanlarda olmayı düşünüyorduk.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platfromu, Ağustos ayında açık bir çağrı yaparak şiddet kültürüne karşı çıkan herkesi 25 Kasımı birlikte organize etmeye çağırdı. Biz de kadın dayanışmasına ve eylem birlikteliğine önem verdiğimiz, özellikle de 25 Kasım, 8 Mart gibi önemli günlerde kadın hareketinin birlik olmasını arzu ettiğimiz için bu çağrıya icabet ettik. İlk toplantıdan itibaren her toplantı çağrısına katılarak 25 Kasımı, Platformdan bazı örgütlerin ve Platform dışından çeşitli örgütlerin temsilcilerinin katıldığı toplantılarda organize etmeye başladık. Bir süre hep birlikte uyum ve işbirliği içerisinde çalışmalar yürütüldü. Ancak Kasım ayına girildiğinde işler bir anda değişiverdi! Toplantılarda bulunan ve yazışma grubunda aktif olan Platformdaki bazı örgütlerin temsilcileri, sanki 25 Kasımı birlikte organize etmeye çağıranlar veya o güne kadar birlikte toplantılar yaptığımız kişiler kendileri değilmiş gibi davranmaya başladılar. Anlam veremediğimiz bu durum karşısında sorunları yüz yüze çözebilmek için ayarlanmış toplantı gününü bekledik. Ancak ayarlanmış toplantıyı iptal ettiler ve defalarca toplantı önermemize ve her gün bize uyar dememize rağmen toplantı yapmayacaklarını söylediler.
Sorun neydi?
25 Kasım eylemimizin en önünde yer alacak olan ve organizasyondaki tüm örgütleri ve kitleyi temsil edecek olan pankartın, TCEP’in geçen yıl 25 Kasım’da da kullandığı “Yüzümüze Bakacak Yüzünüz Olsun” yazılı ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu imzalı pankart olması önerildi. Gerekçe olarak da bu alanda en çok çalışmayı Platformun yaptığı söylendi. Aslında daha önceki bir toplantıda en önde herkesi temsil eden ve bu organizasyona katılan herkesin uzlaşacağı bir pankart olması kararlaştırılmışsa da bu karar bir anda yok sayıldı. Uzlaşmaz ve geri adım atmaz bir şekilde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu imzalı pankartın, eylemi organize eden tüm örgütleri temsil edecek şekilde en önde yer almasında ısrar edildi. Bizler, gerek bunun ilk önerildiği toplantıda gerek organizatörlerin hepsine açık yazışmalarda bunun demokratik, katılımcı ve eylemimizin ortak hareketine uygun bir yaklaşım olmadığını anlatmaya çalıştık. 25 Kasım, 8 Mart gibi tüm kadın hareketine mal olmuş günleri sadece bir platformun tekeline almasının doğru olmadığı fikrinden hareketle Ağustos ayından beri yapılan çağrıya ve toplantılara Platform dışından örgütlerin de katıldığını anlattık. Ortak eylem kültürüne ve demokratik teamüllere uygun olarak, ortak düzenlenen bir eylemde, tüm organizatörleri kapsayacak bir pankartın en önde temsilen taşınmasının birlikte eylem yapma hukuğuna, asgari müştereklerde birleşme anlayışına en uygun olan yaklaşım olduğunu izah ettik. Ancak olumlu bir dönüş almadığımız gibi bunları ifade eden kadınlar psikolojik baskıya maruz bırakıldı, en iyi ihtimalle görmezden gelindi.
Önerdiğimiz çeşitli çözümler
Az zamanda pankart hazırlama konusundaki pratik sorunların aşılabilmesi için bizim yaptıracağımız pankarta kendi örgüt ismimizi koymamayı ve herkesin uzlaşacağı bir pankartı bastırabileceğimizi de örnekleyerek belirttik. Amacımız kendi örgüt ismimizi ön plana çıkarmak olmadığı için bir çok örgütü temsil eden TCEP’in pankartının ortak pankartın ardında diğer örgütlerden daha önde yürümesini de önerdik. Eleştirilerimizi, birlikte bu eylemi organize ettiğimiz örgüt temsilcilerine ilettiğimiz gibi yazılı olarak örgüt merkezlerine de gönderdik ki görmeme, duyama ihtimalleri olmasın.
Yüzümüze çarpan gerçek: bizden değilsen görünmez olacaksın!
Tüm bu hassasiyetlerin üzerine, eylemden bir gün önce basında yer alan haberde sadece TCEP’in ismi geçmektedir ve eylemi Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu düzenliyor şeklinde medyada duyurularak diğer tüm örgütlerin varlığı ve kişilerin emeği yok sayılmıştır. Sonuçta üzülerek gördük ki, TCEP içerisindeki bazı örgüt temsilcileri ısrarla bu anti demokratik, ortak eylem kültüründen nasibini almamış, kendinden farklı düşüneni yok sayan, alay eden, hiçe sayan yaklaşımda ısrar etmekteler. Diğer TCEP bileşeni örgütler ise buna sesini çıkarmamakta, yeterince ilgilenmemekte, eleştiri için daha uygun bir zaman beklemekte ya da “ne de olsa kadın meselesi” diyerek azımsamaktalar. Dolayısıyla TCEP bileşeni olan ülkemizin en ilerici sendika ve örgütleri, yüzlerce, binlerce üyesinin iradesini, öyle veya böyle TCEP’i kontrol eden bir kaç kişinin egosuna ve siyasi görüşüne teslim etmiş durumdadırlar. Bizler Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu’ndaki örgütlerde, gerçekten kadın hakları için özverili duygu ve düşüncelerle emek veren kişilerin affına sığınarak, yüzümüze çarpılan bu acı gerçeği kamuoyuyla paylaşmak zorunda bırakıldık.