Geçtiğimiz günlerde ülkemizin en önemli iki patron kuruluşu tarihlerinde çok sık rastlanmayacak şekilde ortak bir basın açıklamasına imza attılar. “Kamuda Statükonun Devamı Kabul Edilemez” başlığı ile kamuoyu ile paylaşılan bu açıklama özetle Göç Yasası ve benzeri TC’den dayatma ekonomik ve siyasal uygulamaları sözde “kendi ayaklarımız üzerinde durma” iddiasıyla savunmaktadır. Neyi ve kimi savundukları malum olan bu örgütlerin ne kendi ayaklarımız üzerinde durmamızla ilgili ne de statükonun yıkılması ile ilgili bir kaygıları bulunmamaktadır. Statükonun gerçek bekçileri olan bu yapıların emekçileri ve halkın genelini düşünmeden bu tür önlemlerle küçük üretici ve esnafın yokolarak tekelleşmenin önünü açmaya çalıştıkları görülecektir. Konu sadece kamu çalışanları ile ilgili değildir buradaki en önemli nokta kamunun emekçiler leyhine olan piyasadaki etkisini de yokederek özel sektördeki emekçileri ücretli köleler halinde çalıştırmaktır.
Tüm bunların dışında “Türkten Türke Kampanyası”nın yarattığı bu patron kulüpleri aralarındaki ‘tatlı’ rekabeti yani ticaret burjuvazisi ile sanayi burjuvazisi çelişkisinin bir benzerini bir kenara bırakmışlardır. Neden böyle bir ortak yaklaşımları olduğunu incelemeye çalışırsak esas itibarıyle “Türkten Türke Kampanyası”na kadar giderek sermaye birikimlerini nasıl sağladıklarına bakmamız da belli bir zemin oluşturacaktır. Türk çarşısı yaratma iddiası içindeki TMT döneminde çok canlar yandı, ezildi, öldürüldü.
Bu patronlar, ganimet sistemi, vergi afları, geri ödemesiz krediler, sübvansiyeler, devlet ihaleleri, askeri ihaleler, ayrıcalıklı acentelikler olmadan varolamayacaklarının farkındadırlar.
Bu sebeple toplumu tüm varlıklarıyla yokedecek rejimin tüm saldırılarını görmezden gelmeyi bilinçli olarak tercih ederler. Böylece ekonomik paket adı altında Türkiye’den ülkemize dayatılan paketlerin içeriği sorgusuz sualsiz olarak kabul edilmektedir.
Onlar için; içinden çıktıkları toplumun kültürünün, inançlarının, dilinin, kurumlarının, ormanlarının, kıyılarının, dağlarının, doğası ve varlığının tehlike altında olması önemli değildir. Onlar için önemli olan; emek piyasasının ucuzlaması ve karın olabildiğince yükselmesidir. Yoksa topraklarımızın ve varlığımızın işgal altında olmasının önüne geçebilecek ve kendi benliklerini dahi kurtarabilecek bir vizyona sahip olmadıkları açık açık görülmektedir. Niyazi Kızılyürek; yıllar önce yazılmış ve yakın geçmişte de ikinci baskısı yapılan kitabı Paşalar ve Papazlar’da şöyle bir saptamada bulunmuştu:
“Kıbrıslıları tarihsizleştiren, Kıbrıslı Helen Burjuvazisi ve Kıbrıslı Türk Yukarı Sınıfı, Kıbrıs’ın geleceği açısından ölüdürler. Onların tarihsel misyonu, tarihsel olarak sosyalist güçlere devredildi…
Kendi kendini gerçekleştiremeyen Kıbrıslı Helen burjuvazisi ile Kıbrıslı Türk Yukarı Sınıfı, bağımsız bir Kıbrıs gerçekleştiremezler…”
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.