Covid-19 Pandemisi ile yeni normali yaşayarak öğrendiğimiz şu günlerde “normal” olamayacak kadar ilginç gelişmeler yaşanıyor.
Korovirüs’ün Kıbrıs’ın kuzeyinde görüldüğü mart ayından bu yana halkın sırtlandığı yük iki kat arttı. Emekçiler işinin, ekmeğinin ve sağlığının peşinde koşup, gelecek gailesi çekiyor. Tuzu kuru sermaye kesimleri ile hükümet ise el ele verip halkın sağlığıyla oynuyor, kendi kendini boşa düşüren açıklamalar yapmak ve mesnetsiz adımlar atmaktan başka bir şey yapmıyor. Mevzu sağlıkken dahi karşıtlık üzerinden besleniyor ve bu yönde oluşacak ihtilaftan hicap duymuyor. Günden güne vakalar artıyor, eylem ile söylem arasındaki çelişki daha da büyüyor.
O çelişkilerden bir tanesi de uzun zamandır gündemdeki yerini koruyan Pandemi Hastanesi ile patlak verdi. Aylardır proje ve ihale aşaması için çalışıldığı söylenen ve meslek odalarının koyduğu katkılar ile bitme noktasına gelen Pandemi Hastanesi projesi, Ankara’dan gelen talimat üzerine biçim değiştirdi ve yerel akıl ve fiziki planlamalar bir kenara itilerek mevcut talimatlı halini aldı. Böylece Pandemi Hastanesi projesi sel taşkını riski taşıyan ve uygun olmayan bir noktaya konumlandırıldı.
Bu durum Kıbrıs’ın kuzeyi adına yeni bir gelişme değil. Dere yatağının yanına ya da yoluna yapılan sosyal konutlardan ve devlet dairelerden dolayı on yıllardır sıkıtı yaşıyoruz. Oralara da gelmiş geçmiş hiçbir hükümet çözüm üretilebilmiş değil. Bunun sebebi sorunu görebilecek aklın var olmasına rağmen dikkate alınmaması ve 45 gün gibi kısa bir sürede Pandemi Hastanesi yapabilecek imkân, teknik donanım ve alt yapının var olmasına rağmen görmezden gelinmesidir.
Meslek örgütlerinin ifadelerine bakıldığında söz konusu hastane projesi, gerekli kararlar hızlıca üretilip, raporlara bakılarak tasarım ve teknik olarak ilgili disiplinler uyarınca planlanarak hazırlansaydı; bu hastane çoktan yapılmış olurdu…
Ancak böyle olmadı ve deniz aşırı akla ve fikre itibar edilerek tartışmalı olan bu talimatlı proje ortaya atıldı.
Konu ile bir süredir ilgilenen Mimarlar Odası gelinen bu noktada açıklama yapmak durumunda kaldı ve geçtiğimiz yıllarda Lefkoşa Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastane Kampüsü’nün yerleşim planlarının Mimarlar Odası tarafından etüt edildiğini söyledi. Mevcut yapılar dikkate alınarak araç ve yaya trafiği ayrışımı olacak şekilde yeni bir düzenleme için taslak plan hazırlandığını ve bunun ilgili mercilerle paylaşıldığını ifade etti.
Yani sadece Pandemi Hastanesi için değil mevcut hastane için de bir hazırlık olduğunun altını çizdi.
Ayrıca Pandemi Hastanesi için gündeme düştüğü ilk anda çalışmaya başladıklarını, yapılması planlanan yerin sel taşkını dolayısıyla uygun olmadığını, aynı kampüs içerisinde ama sel taşkını dikkate alınarak ve mevcut yerleşim planı dokusuyla uyumlu bir konum önerildiğini ve bunu KTMMOB’nin odalara verdiği görev neticesinde süratle, diğer meslek grupları ile istişare içerisinde; yerleşim omurgasına da bağlı kalarak, çevredeki diğer yapılarla ilişki kurabilecek, esnek bir lokasyon olduğu da eklendi. Ancak bu uyarılar dikkate alınmadı ve normal şartlarda imara açılmayacak olan bölgenin su yolu üzerine devlet eliyle bir inşaat daha başlatıldı…
Toplumsal hiçbir kaygı taşımadan tek derdi koltuk olan hükümet edenlerin seçim ve Ankara ile “geçim” uğruna kendi öz değerlerini sahiplenmeyip, özveri ile çalışan yerel akla itibar etmemesi Kıbrıslı Türklerin onuruna müdahale anlamına gelmektedir. Başta sağlık ve inşaat alanında faaliyet gösterenler olmak üzere Kıbrıs’ın kuzeyinde yer alan birçok meslek örgütünün sağlığı ön plana alıp yarını için özveri ile çalıştığını görmek ve bilimsel verilerden uzak olan bu projeye kontrol maksatlı veya sırf prosedür olarak dahi olsa dahil olmayacaklarını belirtmeleri onurlu meslek örgütlerinin varlığını ortaya koymaktadır. Burada halkı için, halkı ile birlikte hep bir adım ilerisini arzulayan ve bu yönde mücadele eden yapılara düşen görev de birlik olmak doğru bildiğini ısrar ve inatla söylemekten vazgeçmemektir. Daha belki de bu mücadeleyi büyütmek ve peşini bırakmamaktır.
Mustafa Batak
Baraka Kültür Merkezi Aktisivisti