Bazı şeyler çok hızlı gelişiyor.
Farkına varmadan, pişiriliyor, hazırlanıyor ve önümüze sunuluyor.
Bu kimi zaman acı bir ekonomik reçete olur…
Kimi zaman manevi değerlerle ilgili zamana yayılan bir program olur…
Kimi zaman ise Kıbrıs Sorununa dair kapsamlı bir plan olur…
Bunların kimsesinde sana söz hakkı verilmez Kıbrıslı Türk…
Seni temsil ettiğini iddia edenler bir piyon gibi, rolü ona bahşedilen bir figüran gibi sadece imzalamacılık oynarlar…
Bir de açılışcılık…
Mesela İlahiyat koleji açılışında güler yüzlü kurdele kesicidirler…
İdam sehpasına attıkları ilk adım olduğunu bile bile, yine de ahmakça bir gülümsemeyle keserler kurdeleleri…
Varoluşunun zemini ayakları altından çekilip alınırken, belki içten içe kısır bir huzursuzluk yaşarlar ama yine de yol çizilmiştir ya, başkasının açtığı yolda kendininmiş gibi yürümeye devam eder… Kendisi bir yol açamadığı gibi, hiç bir zaman da yürümemiştir halbuki…
Mesela sonra ‘Asrın Projesi’ çıkar ortaya… Onunda altına bir imza atarsın… Yukardakiler yazmıştır, çizmiştir, tasarlamıştır…
Sana biat etmek ve imzalamak düşer zaten…
Gereği neyse yaparsın, ardına bakmadığın gibi geleceği de düşünmezsin zaten… Yine de sen yürümüş sayılmazsın. Bu halkın geleceğini yürütensin çünkü…
Ankara’nın yolunu yol belleyenler, halkın açacağı yolda bulut gibi dağılıp gideceklerdir elbet…
*
Müzakereler, görüşmeler, kapsamlı çözümler, liderler vs…
Kıbrıs sorunun da açık açık yeni bir sürece girileceğe benziyor…
Yeni dediysek de, öyle kökten bir yenilik değil…
Dinamikler yine aynı dinamikler… Güç odakları yine aynı, pasif izleyiciler yine değişmiyor…
Bu bağlamda sanırım bir su meselesine bir de doğal gaz meselesine odaklanmak gerekiyor. Çünkü Kıbrıs Sorunu kapsamında her iki projede ama özellikle de doğal gaz gerek emperyalizmin gerekse de civar devletlerin bölgesele stratejik politika ve niyetlerini gerçekleştirmede önemli bir rol oynuyor.
Kıbrıs sorununun çözümü hem ada çevresindeki doğal gazın hem bölgesel devletler tarafından hem de büyük emperyal güçler tarafından yararlanmasının da zeminini döşeyecektir. Bunu başka bir noktadan yorumlarsak, olası bir çözüm mutlak suretle doğal gazın kullanımının nasıl paylaşılacağı üzerinde şekillenecek. Çünkü burada söz konusu olan sadece Kıbrıs’ın faydalanacağı bir doğal gaz üretiminden değil; bölgeye döşenecek alt yapı ile Ortadoğu-Kıbrıs, Akdeniz ve Türkiye hattında ticaret ilişkilerinin oluşmasıdır. Sadece bu anlamda Kıbrıs bir askeri üs olarak varlığını devam ettirirken, bir ticaret üssü olarak da güney akdenizde emperyalizmin parlayan yıldızı olacak. Olayın ekolojik boyutu ise apayrı bir mesele…
*
Gelelim su meselesine…
Ne de olsa suya da karşıyız ya…
Halbuki görmek lazım…
Su ile özgürlük gelmeyeceğini, daha fazla ekolojik talan, daha fazla bağımlılık ve daha fazla emperyal projenin derinine itilme olduğunu görmek lazım…
Tüm alt yapısı, tüm kontrolü ve yönetimi Türkiye’nin elinde olacak olan bir proje suyun bile Ankara’ya bağımlı olması anlamına gelecek. Birileri de çıkıp ‘irademiz’ diye bönürecek. Bugün atılan imzalar zaten aynı zamanda ‘ben aynı zamanda irademi devrediyorum’ anlamına da gelir.
Öte yandan gerek borular, gerek suyun öz yatağından koparılarak adaya getirilmesi, gerekse de Kıbrıs’ta kurulacak olan baraj vb yapılar ekolojik olarak tam bir felaket getirecektir. Ülkemizde bir yandan petrolden, bir yandan ateşten gelen felaketlerin bir yenisi de yine insan eliyle sudan gelecek…
Burada önemli olan üçüncü husus ise emperyal proje ayağıdır. Yeni dönem aynı zamanda ‘bölgesel işbirliği yapılabilirlik’ argümanları üzerinden şekillenecek. Doğal gazda olduğu gibi aynı politik düzlem su meselesinde de gündemde olacak. Kıbrıs su için bir geçiş noktası olacak. Ortadoğu ile Türkiye arasında yapılacak olan su ticaretinde, tam da ticaret adası olmaya yakışır bir şekilde Kıbrıs bir ‘bir meta olarak su üssü’ olacak.
*
Bugünün durgunluğu ve kırılganlığı yarının hızına ve katılığına dönüşecek.
Birileri işgalcilerin açtığı yolu yol sanıp yürüyecek, yürüdüğünü sanacak.
Birileri de yeni bir yol açacak, ne işgalcisine benzeyen ne de işbirlikçisine benzeyen bir yürüyüş eyleyecek.
Zor günler bekliyor bizleri… Rehavete kapılmayalım. En olmaz dediğimiz anda bile gökyüzüne bakıp bir bulutu hayal eğleyebilelim. Zor günler bekliyor bizleri, kömür kokan, suyun çürüyeceği günlerden geçeceği… Suyu da toprağı da savunacağız, çünkü başka bir seçenek yok!
Hasan Yıkıcı
Baraka Kültür merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.