İrademize müdahale ediliyor, her türlü müdahaleye karşıyım demek yeterlidir kimilerine göre. Müdahalenin nereden kimden geldiğini, iradenizin kimler tarafından yok sayıldığını söyleyip de bazı kesimlerin hassasiyetlerine dokunmaya gerek yoktur.
Bütün bu hamlelerin seçime yönelik olduğunu herkes biliyor demek de yeterlidir.
Hamle nedir, hamleyi yapan kimdir, kendi ülkesinde necidir, bu ülkenin nesidir, hamle kimden/kimlerden yana, kime/kimlere karşı yapılmıştır, bu detaylara dalıp tatsız yerlere varmaya gerek yoktur…
İrademize müdahale ediyorlar. Kimler? Onlar. Yeter mi? Yetmez!
Neden o halde “yetmez ama hayır” değil de, “yetmez ama evet”?
İradesine müdahale edilip de müdahalenin nereden geldiğinin farkında olan ama kimin müdahale ettiğini söyleyemeyenin iradeden söz etmesi ne kadar inandırıcıdır? Adını koyamamak neden en “doğrusu”dur?
1990 seçimlerine Türkiye’nin yaptığı müdahaleleri hatırlatıyor ve “Kıbrıs Türk demokrasisinde o dönem yaratılan tahribatın etkileri, maalesef bugün hâlâ devam ediyor” diyor Tufan Erhürman.
90’larda yapılan müdahaleleri hatırlıyor ama daha dün Erdoğan’ın, Tatar’ı Ankara’ya çağırıp canlı yayında tamir edilen borunun açılışını yapmasını atlıyor, şimdilik şantaj gibi görünen provokatif Maraş hamlesini ise sadece Tatar’a yüklenerek geçiştiriyor…
Neden 90’larda yapılan müdahaleyi hatırlatıyor? O yıllarda iktidarda Erdoğan yoktu da ondan mı?
Erhürman, mahkemenin hapse gönderdiği 22 Ocak saldırganlarının başbakanı olduğu hükümet tarafından “iyi hal”den serbest bırakıldıklarının hatırlatılmasından rahatsız olabilir ama kendisi o Madımak Provası’nı andıran linç hakkında tek laf etmemiş bir siyasetçi olarak Kıbrıs Türk demokrasisinde yaratılan tahribattan söz edince biz de haliyle merak ediyor ve soruyoruz:
-22 Ocak saldırısı tahrip etmemiş miydi demokrasinizi?
Türkiye medyasına verdiği demeçte “Erdoğan seçimlerimize müdahale ediyor” diyemeyen Erhürman ne diyor bakar mısınız:
“Cumhurbaşkanlığını sadece müzakerecilik yapan sembolik ve adeta süs bitkisi gibi duran bir makam olmaktan çıkarıp içeride ve dışarıda gece gündüz çalışan bir makama dönüştüreceğiz.”
22 Ocak lincini meclisten perde aralığından seyreden Erhürman, meclisin damında bayrak sallayan ve “Afrika”ya öldürme iştahıyla saldıran güruhun arasına dalan Akıncı’yı ‘süs bitkisi’ne mi benzetiyor, teşbihte mi hata var, yoksa ben mi yanlış anladım?
Sahi, 22 Ocak saldırısında siz ne idiniz sayın Erhürman, ‘taş’ mıydınız, taşların arasında ‘gül’ müydünüz?
Yazının sonuna gelirken Reşat Akar’ın “Türkiye’nin herhangi bir temsilcisinden aday olmamanız yönünde telkin geldi mi bugüne kadar?” sorusuna Mustafa Akıncı’nın verdiği cevap düşüyor önüme:
“Derin ilişkiler içerisinde olan, Türkiye’yi yönetene bağlı makamlardan ‘aday olma senin için ailen için yakınların için iyi olur’ diye özel kalem müdürümle bana mesaj gönderme cüretini bile gösterdiler.”
‘Süs bitkisi’ olan bir makamda oturan kişiye mi yapılıyor bu tehditler?
Tehlikenin farkında mısınız?
*Bu yazı 10 Ekim 2020’de Avrupa Gazetesi’nden yayınlandı.