Daha sınav haftam yaklaşmamış, yeni yıl telaşına 2, 3 hafta var bir Cumartesi güzel bir kahvaltı yapıp Melek ve Betty’yle (çocuklarım dediğim köpeklerim) vakit geçireyim diyorum… Ne var ki kahvaltı hazırlarken duyduğum bir kaç dizi repliğiyle günüm hiç ummadığım şekilde devam ediyor; düşüncelere teslim olmuş bir şekilde…
2 çocuklu, kocası vefat etmiş, konfeksiyon işçisi olarak çalışan bir kadın, Bahar, evinden atılıyor. Maaşı, çok kötü bir mahallede, çok kötü durumda bir evi tutmaya yetiyor. Alıyor çocuklarını, gece sokakta kalamayacağı ve başka bir şansı olmadığı için gidiyor mahalleye gecenin bir vakti. Kadına yamyam gibi bakan adamlar arasında kadın üstünü başını düzeltiyor giriyor eve. Kadın korkuyor adamların bakışlarından fakat başka çaresi yok…
Bu arada 2 yumurta koyuyorum kaynamaya.
5 dakika sonra TV’de avazı çıktığı kadar bağıran, hayatı için ona şiddet uygulayan adama yalvaran bir kadın. Bahar yardım etmek istiyor, adam ona şiddet uyguladığı kadının sahibi olduğunu, parasıyla onu var ettiğini, onsuz bir hiç olduğunu, eğer adama bir “yamuk” yaparsa bunu hayatıyla ödeyeceğini ve Bahar biliyor ve söylemiyorsa bu “suçun cezasını” çocuklarıyla ödeyeceğini söylüyor. Yumurtaların suyu yavaştan ısınıyor bu arada…
Bahar’ın çalıştığı fabrikadan arkadaşı evlenecek, kızı düğünde giymek istediği bir kıyafet görüyor vitrinde, deniyor ve çok beğeniyor. Bahar paraları olmadığını ve alamayacaklarını söylüyor. Kızı çok üzülüyor ama “önemli değil zaten o kadar beğenmemiştim” deyip çıkarıyor elbiseyi. Bahar ağlıyor. Yumurtaların suyu ise hafiften hareketleniyor.
Şu evlenecek olan arkadaş Bahar’a bir koca bulması gerektiğinin, daha genç olduğunun, çocuklara yalnız bakamayacağının, başından belanın eksik olmayacağının, bekar ne yapacağının, başka şansının olmadığının nutkunu çekiyor ve benim yumurtaların suyu kaynayıp taşıyor!
Ne kahvaltımın tadı tuzu, ne de sabahki mutluluktan eser kalıyor.
Yerel televizyonlarımızın çoğunlukla haber, spor veya sohbet içerikli programlardan ibaret olması, eğlence tarafından eksik bırakılması halkımızı çoğu zaman egemen medya kanallarını izlemek zorunda bırakıyor.
Türkiye’de popüler olan ve çoğu AKP iktidarının belirlediği çizgiler içinde yayın yapan bu kanalların hepsi, gözlemlerime dayanarak söyleyebilirim ki, kadına şiddet içerikli birçok dizi, film ve programlar yayınlıyor. Kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin bu kadar fazla olduğu bir ülkede bu tür yayınların hala daha yapılıyor olması, potansiyel tacizci, tecavüzcü ve katilin ekmeğine yağ sürüyor. Bu yayınların çoğunda kadının maruz kaldığı durumların çoğu kadının kendi suçuymuş gibi gösteriliyor ve suçlu aklanıyor. Ya da kadın suçsuz ve masum olduğu gösterilse bile taciz, tecavüz veya şiddete uğruyor ve bunun üzerinden kanallar, yapımcı şirketler, oyuncular, yönetmenler, senaristler kısacası hiyerarşinin en altından en tepesine kadar herkes para kazanıyor.
Fatmagül’ün Suçu Ne? adlı TV dizisinde 3 erkeğin tecavüzüne uğrayan bir kadının, uzun süren bir yargı sürecinden sonra adaletin kendisi için işlediğini gösterir. Fakat burada sorun şudur ki Fatmagül’ün uğradığı tecavüz sahnesi bugün hala daha YouTube’da hatırı sayılır tık almış, o dönem çok konuşulmuş ve TV’lerde defalarca tekrarı verilmişti. Henüz çocuk olmama rağmen herkesin o sahneyi konuştuğunu bugün hatırlayabiliyorum. O dönem bu sahneden reytinglerin tavan yapmasıyla, ilgili egemen medya kanalı epey para kazanmıştı.
Bugün hala kadınlar kalıptan kalıba sokuluyor ve bunun üzerinden para kazanılıyor. Bugün, takım elbise giyip “pişmanım” diyen suçlular, izlediğimiz bu dizilerin hepsinde var. Medya aracılığı ile kadın ve erkeğin toplumdaki yer ve değerlerinin pekiştirildiği bu zamanda alternatif yayınlara, alternatif dizilere ihtiyacımız var. Buna kendi ülkemizde alternatif yayınlar üreterek başlayabiliriz.
Egemen medyanın kanallarında izlediğimiz kadına şiddeti ancak kendi alternatiflerimizi üretip toplumu dönüştürerek alt edebiliriz.
Emel Karagözlü Cicibaba
Baraka Aktivisti