Türkiye’de Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine Topçu Kışlası ve alışveriş merkezi yani yeni deyimiyle AVM yapılmak istenmesini üzerine yaşanan olaylar tüm dünyayı şaşırttı.
Bir parkın savunulması üzerine başlayan protestolar kısa sürede bir halk isyanına dönüştü.
Yaşanan bu isyan ve ardından yaşnan olaylar Türkiye’nin birinci gündemi olmayı halen sürdürüyor.
Açık bir şekilde görülüyor ki; yaşanan öfke patlaması sadece parkın yıkımına duyulan öfkenin sonucu değil AKP’nin çeşitli biçimlerde süren halk düşmanı politikalarına karşı biriken bir sürecin ürünüydü.
Doğanın ve kültürün kar mantığı üzerinden HES’ler, 3. Köprü, maden çalışmaları gibi politikalarla sürekli bir şekilde tahrip edilmesi, kadınları gerek kürtaj politikası gerekse de 4+4+4 eğitim politikalarıyla eve hapsetmeye çalışması, çalışanlardan öğrencilere, köylülerden kadınlara hakkını arayan tüm kesimleri illiegal ilan ederek çeşitli biçimlerde susturmaya çalışması, Suriye konusundaki saldırgan politika, içki yasakları gibi uygulamalarla da devletin laik olması gereken karakterini giderek dini bir temel üzerinden yeniden şekilllendirmesi vb. AKP’nin bu öfkeyi yaratan halk düşmanı politikalardan sadece bazıları.
Yani Gezi Parkı bu sürecin sadece patlama anını temsil ediyor.
Türkiye’de yaşanan bu süreç aslında dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı zamanlarda ve farklı biçimlerde yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor.
Neredeyse Türkiye’deki eylemlerle eş zamanlı olarak başlayan Brezilya’daki eylemler böyle halk patlamalarının en yakın örneği.
Ulaşım fiyatlarına yapılan 20 Cent’lik zam bütün ülkeyi kasıp kavuran bir dalgaya dönüştü.
Göstericiler olayın 20 Cent’ten ibaret olmadığını dile getiriyordu.
Öte yandan yakın bir zamanda Hindistan’da 23 yaşında bir kadının toplu bir şekilde tecavüze uğraması ve ardından da öldürülmesi Yeni Delhi’de günlerce süren eylemlere neden olmuş, polis olaylar bastırmakta hayli zorlanmıştı.
Benzer bir şekilde Yunanistan’da 2008 yılında16 yaşındaki Alexis’in polis tarafından öldürülmesi şehri yakıp kavuran bir başkaldırıya sebep oldu.
Bolivya’da da yerli lider Morales’e iktidar yolunu açan olaylar 1999 yılında Bolivya’nın 3. Büyük kenti Cochabamba’da suyun özelleştirlmesine karşı yürütülen direnişler oldu.
Yine, 2001 yılında Arjantin’de yaşanan ekonomik kriz halkı süpermarketleri basma noktasına kadar getirmişti.
Çoğunlukla uzak coğrafyalardan bahsettik birazda yakına gelelim; Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşanan 2001 yılında bankalar krizi halkı meclisi basıp dağıtmaya kadar götürmüş ve bir anlamda da referandum dönemine kadar süren kitlesel mitinglere zemin hazırlayan nedenlerden biri olmuştu.
Bunlara benzer onlarca örnek sıralamak mümkün.
Bu örneklerin hiçbirinde isyana sebep olan koşullar bir tek nedenle belirlenmiyor.
İsyana giden süreç birbiriyle doğrudan bağlantılı birçok nedenle besleniyor.
Aynen Türkiye’de olduğu gibi.
Bu patlamaların karakteristik özelliklerinden biri de sokağa çıkan kitlenin homojen bir yapıya sahip olmaması yani çeşitlilik arzetmesidir.
Kısacası, halklar bu öfke patlamalarını aralıklı şekillerde de olsa sık sık yaşıyorlar.
Çünki patlamalara sebep olan nedenlerin kimisi kapitalizm tarafından yaratılıyor kimisi kapitalizm öncesi koşullar tarafından oluşsa da kapitalizm tarafından derinleştiriliyor.
Bu anlamda yaşanan öfke dalgası sistemin bağrında taşıdığı çelişkilerin ürünü olarak doğuyor.
Doğayı bir sermaye olarak görüp yok eden, kolluk güçleri ile toplumu baskı altına alan, kadınları erkeğe tabi anlayışları derinleştiren, ekonomik anlayışıyla toplumu yoksullaştıran kapitalizmin bizzat kendisi.
Elbette ki sistem her ülkenin kendi koşullarına göre işliyor ve bu işleyiş sonucu yine her ülkenin koşullarına göre başkaldırılara bir karakter kazandırıyor.
Başkaldırılar siyasi bir boşluğun olduğu koşullarda kendiliğinden bir karaktere sahip olurken siyasi bir önderliğin yaratılabildiği durumlarda bir iktidar perspektifiyle hareket ediyor.
Toplumu dönüştürme hedefinde olanların ne yapması gerektiğinin cevabını bu siyasi boşluk veriyor.
Devrimciler halka yön verebilmelidir.
Ancak bu yön verme ihtiyacı patlama anlarında bir yere kadar becerilebilir o da becerilebilirse.
Esas olan o patlama sürecini hızlandırmak yani gündelik hayatın içinde çalışma yürüterek alttan gelişen bir hareket yaratmak ve patlama anına devrimci bir karakter kazandırabilmektir.
Aksi takdirde oluşan öfke dalgası gerici bir nitelikte kazanabilir.
Lenin de dediği gibi, “Devrimcilik sörf yapmaya benzer, sörf yapmayı ne kadar öğrenirsek dalga geldiğinde sörf tahtasının üzerinde o kadar kalabiliriz. Dalganın ne zaman geleceğini bilemeyiz ancak geleceğini biliyoruz.”
Ali Şahin
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.