Doğrudan konuya girelim. Lafı gevşetip sundurmaya gerek yok.
Seçim dönemlerinde seçim programları olur.
Seçim süresince ne yapılacağı ve kazanılması durumunda hangi icraatlarda bulunulacağı yazılır çizilir, söylenir veya susulur.
Hükümet dönemlerinde hükümet programı olur. Hükümet ilkelerini ve neyi nasıl ne kadar sürede yapacağını, hangi toplumsal ve siyasal ilişkiler içerisine gireceğinin değerlerini belirler. Hükümet kendi değerini bu ölçüte göre belirler.
Sonra bir de parti programları vardır. Bu da partilerin nasıl ne şekilde hangi değerler ve ilkeler üzerinden faaliyet yürüteceğini söyler.
Bunların üçünün de ortak bir noktası vardır, o da program denilen pusulanın bir amaca ulaşmak için kurgulanmış olmasıdır. Yani günün sonunda bir amaç vardır. Seçim programı seçim kazanmak için, hükümet programı iktidarın sürekliliği ve kendini sorumlu hissettiği sınıfların bekası için; parti programı da partinin değerleriyle birlikte güçlenmesi ve büyümesi için vardır.
Tabii bizim memlekette işler tam olarak böyle yazıldığı gibi değil… Şimdi çok örnek vardır, yazılan ve söylenen ile yapılanın tutmadığı. En basitinden CTP’nin parti programında emek, sol ve sosyalist değerler olmasına rağmen liberal ve sermaye değerleri için faaliyet yaptığı örnekler. Veya hangi hükümete baksanız seçim süreçlerinde verdikleri sözleri ‘unuttuklarını’ görürüz. Sanırım iktidar denen mekanizma unutkanlığa sebebiyet veriyor.
Burada sıkıntı program denen olgunun kendisinde değil. Mesele programı hazırlayan öznelerin iradesizliği ve iki yüzlülüğünde.
Fakat burada esas üzerinde durulması gereken eksikliğe gelelim.
Kıbrıslı Türk halkına hangi program ve nasıl bir program lazım. Programı bir pusula, yön gösterici ve amaca ulaşma yolunda bir rota olarak algılıyorsak, hangi hükümet programı, hangi seçim programı veya hangi parti programı bu eksikliğe karşılık düşer…
Bize ne lazım? Mesela yılda sayısız kez yaptığımız eylemler, basın açıklamaları, yürüyüşler, grevler, gösteriler; bunlar hep unutulup gitmesi için mi yapılıyor yoksa gazete arşivlerinde ölümsüzleşmesi için mi? Yoksa başka bir şey mi var, toplumsal muhalefetin bir türlü yaratamadığı?
Bize parti, hükümet, seçim programları değil, bize direniş programı gerek, diremiş. Bütünsel bir kurtuluş stratejisinin tamamlayıcısı olarak bir direniş programı. Kalıpların içine sıkışıp dört gezmek için değil; tüm kalıpları ve programları darma duman edecek bir direnişin zeminini döşemek, rotasının çizmek için bir programa ihtiyacımız var. Tek atımlık eylemlerle yorulup tükenmek için değil, yaptığımız eylemleri bir sonraki eylemlerin ve manevraların içeriğini, niteliğini ve niceliğini etkilemesi, etkilemesi için bir program. Kopuk kopuk ve dağınıklık için değil, bütünsel ve sürekliliği olan bir mücadele hattının örülmesi için direniş programına ihtiyacımız var.
Toplumsal muhalefetin feodal ilişkilere ve duygusal komplekslere heba edilmemesi için, değerleri ve ilkeleri üzerinde, amacı net ve açık olan bir hareket için bir programa ihtiyacımız var…
Program bile olmayan bir programa ihtiyacımız var. Halk ve direniş tarafından yeniden yazılması için bir programa ihtiyacımız var.
Egemenlerin programları ve çıkar stratejileri içerisinde sıkışıp kalmamak için kendi değer ve toplumsal çıkarlarımızla (bağımsızlık ve barış) yeni bir yaşamın ve direnişin programını oradan da stratejisini yaratmamız lazım.
Kendi hayatlarımız üzerinde söz sahibi olmak, ilkin bizim hayatlarımız üzerinde söz sahi olan kesimlerin algı kalıplarından çıkarak kendi algı ve direniş hattımızı çizmekle başlayacak. Herkes yeni yılda yeniliklerden bahsediyor. Yeni olan bir şey olmayacak. Her şey hızla değişirken, hiçbir şey değişmeyecek yine aynı hızla. Ama dalgalar kayaları dövmeye devam edecek. Ve direniş bir laf olmaktan çıkıp vücut bulacak, soluk aldığı yerde yani sokakta…
Hasan Yıkıcı
Baraka Kültür Merkezi Aktiviti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.