SOKAKLAR BİZE HALA GÜLÜMSÜYOR-SALİH BATAK

İş yerinde arkadaşımla iş-güç telaşındayken sıradan muhabbetimizin arasına sıkıştırdığımız rutin lakırdılarımızdan sonra, söyledikleri kafama mıh gibi çakıldı…
“Dünyayı sen kurtarmaycan, bu insanlar için deymez”…

***

Cümle muhabbetten bağımsız şekilde okunduğu zaman olumsuz bir anlam ifade ediyor: Yani “sen kendini düşün, kimse için değmez” gibi aşina olduğumuz, hatta liberallerin atasözü sayılabilecek bir algı yaratıyor insanın zihninde. Ancak arkadaşın, bu kadar açık ifade etmese de aslında söylemek istediği kendisinin de geçmişte bu mücadelenin bir parçası olduğu fakat zamanla gidişatın beklediği yönde değil de bu cümleyi doğrulayacak yönde gelişmesiydi…

Aslına bakarsanız; tam olarak örgütlü bir çatı altında olmasa da mücadele etme anlamında, herhangi bir olaya veya sürece dâhil olup, samimi bir şekilde değişimi arzulayan insanların yaşadığı hayal kırıklıkları genellikle bu şekilde sonuçlanıyor…(*)
İnsanlarda oluşan bu tavrı küçümsememek gerekir…
Mücadelelerle ya da belli başlı alanlar hak elde etmekle geçen (coğrafi ya da evrensel) tarihin, kazanımları kaybedilenden az… Hatta en temel insan hakkıdır dediğimiz konularda dahi elindekini teslim ederken, toplumsal olarak bunun sebepleri daha anlaşılır şekilde ifade edebileceği veya tartışılabileceği olgunluğa da maalesef  sahip değiliz…
Örneğin ülkenin tarihsel geçmişiyle alakalı olarak; bir yandan muhafazakârlığı, hiçbir demokratik nitelik taşımayan milliyetçiliği sahiplenerek, diğer yandan da yaşadığı hayattan şikayet eden bir yurttaşın “değişim” hakkındaki beklentilerini karşılamak sankide hayata gelme sebebiyle alakalı, ‘kadersel’ bir düşünceye hapsoluyor. Bu da nedeni bilinmeyen bir günahın cezasını çekmekmiş gibi hissetirebiliyor… Böyle bir hayatın değişim konusunda varabileceği başka liman da yok. En kaba tabirle olayları neden-sonuç ilişkileri ekseniyle değil de, sebebi bilinmeyen bir günahın sonucuymuşcasına okuyoruz. Neysa cezamız çekeriz diyerek yani…
Bu kapitalist sistemin bize en çok hissettirmeye çabalığı durumdur: İnsanı hedef alan, yaşadığı sorunların merkezine insanı koymak, kabahati insanda aramak…  Bu yüzden dikkat ederseniz belli başlı haklar konusunda ne zaman egemenlerle talepler konusunda pazarlık edilecek olsa, libareller insan odaklı yaşanacak olumsuzlukları ön plana çıkarır.
Halbuki insan düşündüğü gibi yaşayabilen bir canlı değildir maalesef, aksine yaşadığı şekilde bulunduğu koşullarla düşünen, hayatını şekillendiren bir varlıktır…
Devrimciler ise, burada hareketle gerek gündelik pratikleri, gerekse de toplumda ütopya olarak tabir edilen ideolojik yaklaşımları ile insanı merkez almak yerine sisteme kafa tutuyorlar ve en azından nedensellik çerçevesinde tahlil ediyorlar…

***

Bilindiği gibi bugün seçimler var. Ferdi Sabit’in söylediği gibi herkes sandığa gidecek, yavaşça mühürünü vuracak, tepserdikten sonra pusulayı katlayıp sandığa atacak… Evet yapılacak olan sadece bu,  başka bir şey yok. Ertesi gün hayatımıza baktığımız zaman sandığa gidilmiş, mühür vurulmuş, tepserdikten sonra pusula katlanıp sandığa atılmış olacak.
Seçimlerden anladığımız bu mu: Tekrar hayatımıza devam edip, seçtiğimiz ‘lider’in herşeyi düzeltmesini beklemek…
Bir yandan herşey ‘kaderimiz’ diyecek, diğer taraftan hiçbir şey değişmediği için şikayet mi edeceğiz?
Öncelikle seçimlerde desteklediğimiz adayların kazanması için aralarındaki rekabetin bir parçası olmayı reddetmeliyiz. Çünkü biz seçimlerde bahis oynar gibi kazanan atı tahmin etmeye çalışmıyoruz. Bizi sadece kazananın yapacağı olumlu veya olumsuz işler ilgilendiriyor. Günümüzde çok özlediğimiz ‘barış’ın her seçim dönemi alanlarda içini boşaltan, toplum lideri denince müzakere sürecine odaklanan bir anlayış kendini tekrar ediyor.Ancak bu anlayış bizi temsil etmiyor…  Herşeyin farkındayız edasından vazgeçip artık anlamalıyız ki kırk yıldır, statükonun devamı için kılı kırk yaran, ‘çözeceyim’ diye oturduğu masada en çok yücelttiği ‘barış’ı siyasal alanda itibarsızlaştıranlar bizi temsil etmiyor…
Nitekim masada iki lider arasında bulunacak çözüm, toplumun şikayetlerine çare olabilecek hayat sunmayacak bize…
Bu yüzden nasıl bir hayat yaşayacağımıza biz karar vermeliyiz. Ve bu da sokakta mücadele etmeyi örgütlemekten geçer. Bu yüzden lider olarak algıladığımız kişinin en asli görevi, sokağı örgütlemenin yolunu kolaylaştıran, onu işaret eden bir lider olmaktır… Bugünkü seçimlerde barış yanlılarının desteklenmesi bu açıdan önemlidir.
‘Barış’ yanlılarını destekleyin vurgusu; safça bir talep, eskinin tekrarı  ya da kaçak bir şekilde herhengi bir adayı işaret etmek değildir: Burada iyimserlik edasıyla aradan sıyrılma yoktur… Aksine bu talep ümit edilen sonuç karşısında kazanacak bir barış yanlısına görevler yüklüyor…
İşte bu anlamıyla toplum  lider diye tabir ettiğimiz şey, “barış” algısını sokağa taşıyıp tekrar meşru bir zemine oturtabilecek olandır. Ve asli görevi de yazının başında aktardığım arkadaşımın lafına hitaben “bizim için değdiğini” bize tekrardan hatırlatmaktır…
Biz bundan önce olduğu gibi seçimden sonra yine sokaklarda, alanlarda mücadele etmeye devam edeceğiz. Nasıl bir barış istediğimizi orada göstereceğiz…
Canım arkadaşım, Dünyayı biz kurtaracağız

(*)Burada dahil olduğu mücadele ortamına, kazanım olarak baktığı değerlere, sahip olduğu ilkelere bilerek değinmedim… Çünkü defalarca bir çok makale veya kitapta eleştirildi. Ayrıca eleştirinin muhatabı sayılabilecek örgütsel yapılarda zaten geçmişi ile çelişmeyecek pozisyanda varlıklarına devam ediyorlar…

Salih Batak

Be the first to comment

Leave a Reply