Baştan söylemek lazım ki; bu kısa yazı İngiltere’de Jeremy Corbyn liderliğinde yükselişe geçen İşçi Partisi’ne dair değildir.
İşçi Partisi’nin önümüzdeki süreçte sola dair ne denli bir umut yaratacağını hep birlikte göreceğiz.
Üstünde durmak istediğimiz konu, uzunca bir süredir hemen hemen her ülkede yaygın olan küresel politikanın neo liberalizmle birlikte sağa dümen kırdığı ve kitlelerin emekten yana politikaları takip etmediğine dair küresel yalandır.
Bu yalan, seçim sonrası icraatlarından bağımsız olarak çeşitli ülkelerdeki çeşitli sol partilerin yoksulluk karşısında yükselttikleri politikalarla kırılmakta.
Bunun son örneğini de İngiltere İşçi Partisi örneğiyle yaşamaktayız.
Çok üzün süre Blair liderliği ve fikriyatında sağa kayan ve gerileyen İşçi Partisi, Corbyn liderliğinde gözle görülür bir merkez sola doğru bir dönüş yaşamakta.
80’lerin sonu ve 90’ların başında yaşanan reel sosyalist deneyimlerin neredeyse hepsinde yaşanan çöküşler, ardından günümüze kadar yaşanan, ihanet ve tıkanıklıklarla gerileyen sol kabarışlar sürekli aynı soruları sordurttu.
Sınıf siyaseti günümüz dünyasında mümkün değil mi?
Solu sağa kaydırtan süreçler bunun ispatımı?
Birçok sol özneyi dahi sağa kaydıran ve sınıf siyasetini arkaik bularak yerine kimlik mücadelelerini koydurtan neden bu sorulara verdikleri evet cevabıdır.
“Sosyalist demokrasinin” modası geçmiş bir amaç olduğu algısı ve nasıl bir şey olduğu belli olmayan “radikal demokrasi” kavramının solcularca yükseltilmesi tam da bu zeminde oldu.
Peki ama iktidarın emekçilerce şekillendirildiği bir mücadeleyi hedef alan bir siyasetin modası gerçekten de geçti mi?
Böyle bir mücadele gerçekten arkaik mi?
İngiltere’de yaşanan son örnekle beraber son yıllarda yaşanan siyasal gelişmeler buna kesin bir “HAYIR” cevabı veriyor.
Yunanistan’da Syriza, İspanya’da Podemos, şimdi de İngiltere’de İşçi Partisi.
Avrupa’da ortaya çıkan bu hareketlerin hepsi farklı süreçlerin ürünü, siyasal ufukları ve pratikleri de farklı farklı.
Ne kadar solda kaldıkları, ne kadar solda kalacakları ise ayrı bir tartışma konusu.
Ancak kesin olan bu siyasal partilerin sınıf temelli bir siyaset üstünden yükselişe geçtikleri.
İngiliz İşçi Partisi’nin seçim kampanyasının ana sloganı dahi doğrudan emekçi sınıflara sesleniyordu: “Azınlık İçin Değil, Çoğunluk İçin.”
Corbyn, tüm kampanya boyunca da yoksullaşmaya vurgu yaparak halkın eğitim ve sağlık hakkına dikkat çekti.
Özellikle genç nesillerin İşçi Partisi’ne verdiği destek nedendir sanıyorsunuz, Corbyn’in yakışıklılığından mı?
Yazının başında da söylediğimiz gibi; İşçi Partisi’nin de ne yapacağını süreç gösterecek.
Sola kırdığı dümeni daha da kırar yoksa tekrar sağa mı çevirir bilinmez.
Bizim dikkat çektiğimiz nokta yaşamın çok çeşitli mücadele alanları içinde sınıf mücadelesinin hala merkezde yer aldığı.
Avrupa’da yükselen faşizm de bunun ispatı değil mi?
Faşist partiler de kapitalizmin yarattığı yoksulluğu, işsizliği ve benzeri mağduriyetleri göçmenlere bağlayarak yükselmiyor mu?
Solun salt kimlik mücadelelerine takılıp boş bıraktığı ekonomik mücadele alanını faşist hareketler kendi çözümleriyle dolduruyorlar.
Solun bu boşluğu yaratmasındaki en büyük faktör ideolojik olarak sınıf mücadelesinden uzaklaşması değil de nedir?
Gerçek şu ki; çok sayıda sol hareketin sınıf mücadelesi kültürü ve yöntemleri geçmişte kalmış olabilir fakat ekonomik mücadele hala çok önemli bir yerde duruyor.
İster sosyalist ister sosyal demokrat isterse faşist olsun, sınıf mücadelesine gözünü kapamayanlar kapitalizmin yarattığı mağduriyet karşısında siyasal önermeleriyle kitlelerin dikkatini çekecektir.
Günün sorunlarına cevap arayan sosyalistler açısından mevzu, sınıf mücadelesinin biçimini günün ihtiyaçlarına göre şekillendirmek yani siyasal pratiği gerçekliğe göre oluşturmaktır.
O zaman sınıf mücadelesinin arkaik, modası geçmiş olduğu algısı da yıkılacaktır.
Bu yüzden bizim sorumuz da şöyle; siz hala sınıf mücadelesinin bittiğini sananlardan mısınız?
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu Örgütlenme Sekreteri