Kıbrıslı Türk siyasetinde dengeler değişiyor. Lefkoşa Belediye seçimlerinde UBP adayının, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise CTP adayının düşük oylarıyla yarışa dâhil olamayışı bu durumun net bir göstergesi. Artık “özelleştirmeler gereklidir”, “anavatanımız en iyisini bilir”, “sistem iyi de yönetmeyi bilmiyorlar” tarzı merkez politikaların toplumda bir karşılığı yok. Bu politikalar yıllar içinde toplum tarafından test edilip, geleceklerine olan zararı tespit edilmiş durumda. Yani toplumun bu tarz söylemlere de, politikalara da karnı tok. Hal böyle olunca yeniye ve değişime olan bu toplumsal ihtiyaç “merkezden kaçış” etkisi yaratıyor.
Toplumda yaşanan merkezden kaçışa odak olma çabası mevcut siyasi partilerde gözlemlenebiliyor. Hükümette olmasına rağmen CTP’de de bu durumu gözlemlemek mümkün. Nasıl mı? Hasan Ulaş Altıok, Tufan Erhurman, Doğuş Derya gibi toplum nezdinde henüz yıpranmamış parti kadrolarını ön plana çıkararak “CTP değişimin adresidir”, “CTP radikaldir” algısı yaratılmaya çalışılıyor. Başarılı mı? Su meselesi üzerinden özelleştirme karşıtı nutuklar atıp, sonra özelleştirme anlaşmasını imzalamak, şeffaflığa vurgu yapıp, sonra Yüksek Yönetim Denetçisini şeffaf olduğu için eleştirmek, hükümet partindeyken, hükümeti kadına yönelik politikalarında eleştirmek ne kadar inanılır olabilirse, o kadar başarılı.
UBP ve DP’nin ise “anavatancı” özü bu tarz hamleleri dahi yapmasının önüne geçiyor. Hal böyle olunca esas soru ise bu merkezden kaçışın nereye odaklanacağı olarak ortaya çıkıyor. Şu an için öne çıkan parti ise elbette yeni kurulan Halkın Partisi.
Temiz siyaset söylemi ile yola çıkan Özersay’ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı başarılı oy oranının ardından şekillendirdiği parti, kurulduğu anda merkezden kaçışın odağı olarak ortaya çıktı. Partinin tüzüğünü incelediğimizde, polisin sivile bağlanması ve askeri bölgelerin sınırlandırılması gibi radikal çıkışlar görüyoruz. Diğer yandan ise özelleştirmeye yönelik “stratejik kurumlar özelleştirilemez” ve “kamu-özel ortaklığı olabilir” gibi özelleştirme lafı etmeden özelleştirme vurguları ile karşılaşıyoruz. Özersay’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde savunduğu “Maraş’ı kktc denetiminde açalım” stratejisi ise temel karakterini sağdan aldığını bizlere gösteriyor.
Halkın Partisi’ni Kıbrıs tarihinde ilk kez anavatancılıktan (gelinen noktada sağ için bir prangaya dönüşmüştür) sıyrılmış bir Kıbrıslı Türk yeni sağ partisi olarak tanımlayabiliriz. Parti “ne şiş yansın ne kebap” olarak tanımlayabileceğimiz söylemleri ile hem sağda, hem de solda merkezden kaçanlara bir odak olarak ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı oy ise “aman oyunuz yanmasın” silahını Halkın Partisi’ne karşı işe yaramaz kılıyor. Kuruluşundan bu yana su meselesi gibi hayati konularda taraf olmaktan kaçınan Halkın Partisi, bet ofislerle ilgili yaptığı “kapatacağım” çıkışı gibi radikal çıkışları yapmaya, taraf olmanın parti içinde taraftar kaybettirebileceği hayati meselelerde susmaya devam ederse merkezden kaçışın odağı olmanın görünürdeki en büyük adayı.
Sağdaki durumdan bahsettik, biraz da merkezdeki egemenliğin yıkılmasının faili olan soldaki duruma bakalım. Toplumsal Varoluş Mitingleri döneminde solun ortaya çıkardığı “Ankara Elini Yakamızda Çek” sözü Kıbrıs siyasetinde büyük bir etki yaratmıştır. O güne kadar ancak mırıldanılabilen, Kıbrıs’ın kuzeyindeki kötüye gidişin sorumlusunun Ankara hükümetleri olduğunun yüksek sesle söylenmesi, bunun da toplum nezdinden kabul görmesi siyasetin paradigmasını değiştirmiş, merkezdeki yıkımın startını vermiştir.
Mitingleri ise Cemal Bulutoğlu faciası sonucu gerçekleşen erken Lefkoşa seçimlerin izlemiştir. Solda yaşanılan bölünmeye tepki olarak Baraka’nın bir belediye meclis üyesi adayı çıkararak, “solda bölünmeye ve Ankara’nın dayatmalarına karşı tepkini göster” demesi ve bu çağrının yüzde 6’lık bir destek görmesi sokaktaki tepkinin siyasette de bir alternatif talep ettiğini göstermiş, solda ittifaklar döneminin, merkezde ise yıkımın zeminini hazırlamıştır. Hemen sonrasında gerçekleşen genel seçimlerde Baraka, BKP ve DKB’nin geliştirdiği ittifak ile radikal sol söylemler ilk kez yüzde 3’ün üzerine çıkmıştır. Son olarak ise merkez siyasetin yıkımını görünür kılan Baraka, BKP ve TDP’nin yerel seçim ittifakı ortaya çıkmış ve başkent belediyesi ittifak tarafından kazanılmıştır.
İttifak siyasetinin radikal sol ilkelerle genişleyerek devam etmesi halinde merkezden kaçışın Halkın Partisi dışındaki alternatifi oluşan sol ittifak olacaktır. Hatta radikal sol ittifak suda özelleştirme gibi kritik konularda net tavır sergileyebilme avantajı ve özel sektör çalışanlarının sorunları gibi konularda radikal çözüm önerileri ile merkezden kaçışın asli odağı haline gelebilir. Baraka, Bağımsızlık Yolu ve TDP’nin geçtiğimiz günlerde ortak gerçekleştirdiği iş cinayetleri eylemi bu konuda umut vericidir. Geçtiğimiz dönemlerde ittifakta yer alan BKP ve seçimlere girebileceği yönünde sinyaller de veren YKP’nin katılımı ile daha da güçlü bir sol ittifak şekillendirilebilir. İttifak siyasetinin Kıbrıslı Türk solunda sürdürülememesi halinde ise merkez siyasetlerin “oyun yanmasın” silahının merkezden kaçışın radikal solda odaklanmamasını sağlama ihtimali yükselecektir.
Mustafa Keleşzade
Bağımsızlık Yolu