Spor dalları içerisinde en çok bilinen ve en çok takip edilen spor dalı hiç şüphesiz ki futboldur. Dünyada milyonlarca insan bu sporu büyük bir merak ve tutkuyla takip eder. Teknoloji çağında yaşadığımızı ve maç izlemek için bundan 80-90 yıl önce olduğu gibi illa ki stadyuma gitmemizin gerekmediğini de düşünürsek, bu spor dalına olan ilginin hiç azalmayacakmış gibi göründüğünü de söyleyebiliriz. Günümüzde artık bu spor dalını en az erkekler kadar kadınlar da ilgiyle takip ediyor. Bundan uzun yıllar önce televizyonun olmadığı dönemlerde, üstelik bir de kadınlar üzerindeki toplum baskısının şimdikinden çok daha fazla olduğunu ve her alanda olduğu gibi futbolla sadece erkeklerin ilgilenmesi gerektiği yanlış inancını hesaba katarak, ne izlemenin ne de oynamanın kadın işi olmadığı, stadyumlarda kadınlara yer olmadığı düşüncesinin yaygın olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak o dönemler artık geride kaldı. Kısacası artık günümüzde ister erkek, ister kadın, isterse çocuk olsun futbola ciddi bir ilgi duyuyor. Toplumsal yaşamda hem kadının hem de erkeğin kitleler halinde birlikte dahil oldukları ve birlikte keyif aldıkları çok fazla bir şey yok sanırım.
Peki dünyada milyonlarca insanın ilgilendiği bu spor dalının, sadece bir topun arkasında koşan 22 adam veya kadından ibaret olduğu düşüncesi ne kadar doğru? Bu kadar fazla sayıda insanın ilgilendiği bu spor dalı, sadece bundan ibaret olabilir mi? Ya da şöyle sormak belki daha doğru: Bu kadar insan sadece bir topun peşinden koşan 22 kişi için mi bu spora ilgi duyuyor? Olay bu kadar basit değildir diye düşünüyorum. Konuya farklı bir pencereden bakarsak, bu sorunun cevabını daha kolay bulabiliriz.
Futbolla siyaset hep iç içe olmuştur. Bu dün de öyleydi, bugün de böyledir, yarın da böyle olacak. Çünkü bu kadar insanın ilgi duyduğu bir spor dalının, hayatımızın her alanında kabul etsek de etmesek de var olan siyasetten uzak durabilmesi mümkün mü? Ya da öyle bir imkan varsa, uzak tutulması mı daha doğru? Bu sorunun cevabı aslında siyaset kavramından ne anladığımıza bağlı. Siyaset dediğimiz şey, bugün toplumları ezen dikta rejimlerini de kapsar; bir fabrikada demire şekil veren işçiyi de ve onun çıkarlarını, daha doğrusu halkın ve emeğin çıkarlarını savunanları da kapsar. Yalanı, sahtekarlığı, rüşvetçiliği, din tüccarlığını da yani halk düşmanı siyaseti de kapsar; bunların olmadığı daha güzel bir dünya için tam da bunlara karşı mücadele edenleri de kapsar. Bu sebeple futbola siyasetin karışmasına değil, halk düşmanı siyasetin karışmasına karşı olmalıyız. Hayatı şekillendiren siyasetin halk yararına yapıldığı sürece gerek futbolun, gerekse diğer spor dallarının içerisinde olması niye kötü bir şey olsun ki?
Aslında halk düşmanı siyaseti ve siyasetçileri düşünerek, iyi niyetle “futbola siyaset karıştırmayalım”diyen insanlar, bilmeden ve istemeden onların ekmeğine yağ sürmüş oluyorlar. Çünkü mevcut durumun değişmesine istemeden de olsa engel oluyorlar. Halk düşmanı siyasetçiler, futbolu kendi siyasetlerini yaymak ve futbol üzerinden meşrulaştırmak için bal gibi de kullanıyorlar. Bunu, konuyu bu açıdan düşünürseniz hemen farkedersiniz. İşte alın size bal gibi siyaset! Siz isteseniz de istemeseniz de bu spor dalının içerisinde siyaset var. Düşünsenize, milyonlarca insan tarafından takip edilecek ama insana dair olan her şeyi içinde barındıran siyasetle bir alakası olmayacak. Mümkün değil! Önemli olan siyasetin hangi şekliyle orada var olacağıdır. Gezi Parkı direnişindeki gibi birleştirici gücü ve dayanışma ruhuyla mı olacak yoksa televizyon programlarında kendisini binlerce insanın maç yorumlarını dinlemek için izlediğini bildiği bir kişinin araya bazen iktidar propagandasını sıkıştırmasıyla mı var olacak. Bütün mesele bu ikisi arasında doğru seçimi yapmaktır.
Hani demiştik ya futbol sadece bir topun peşinde koşan insanlardan mı ibaret; bu kadar basit mi diye. Aslında en güzel cevabı Simon Kuper vermiş: “Futbol asla sadece futbol değildir.”
Mehmet Adaman
Baraka Aktivisti