Gündemde o kadar çok şey birikmiş ki –hem Kıbrıs’ta, hem de dünyada-, insan neresinden tutacağını bilmiyor…
Öte yandan, her gün sadece gündemin bir yerinden tutup, hayata dair anlamlı bir şey söyleyemez durumda da kalmak istemiyor (çünkü gündem, gündemden ibaret değildir ama pek çok köşeyazarı her gün size “gündem” satmaktadır)…
***
Türkiye’nin en zengin ailelerin biri olan Koç grubunun üyelerinden Ali Koç, geçtiğimiz hafta, eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerektiğini söylüyordu. Aynı Ali Koç, bundan 6 ay önce, sarı sendikadan ayrıldıkları için, kendi fabrikasında çalışan işçileri işten atmıştı.
Yine Türkiye’nin en zengin ailelerinden biri olan Eczacıbaşı’nın üyesi Bülent Eczacıbaşı, kapitalizmin insanlık için istenen sonuçları vermediğini söylüyor. Kendisi, en azından maddi olarak daha ne istiyor bilmiyoruz ama, burjuvaların da –pek fazla hayata geçirme lüksleri olmasa da- bir vicdanları olduğunu biliyoruz.
Peki bu adamlar bize ne anlatıyorlar?
Türkiye’deki şirketlerin kârlılık oranı, muazzam derecelerde arttı. Bu artış öylesine büyük ki, Almanya’daki ve Fransa’daki şirketlerin de üzerinde*. Elbette bunu sağlayan şey, AKP-sermaye işbirliğinde en tepeye çıkarılan ve asla taviz verilmeyen katı neoliberal rejim. Bunun sonucunda on beş binden fazla işçi öldü, on binlercesi yaralandı, yoksulluk ve gelir eşitsizliği büyüdü. Niye? Sırf bir avuç zengin daha da zengin olsun diye. Tabii kapitalist üretim biçimi, kendi içinde çelişkiler taşıyor. Bu çelişkilerden bir tanesi de, gelirin bu denli eşitsiz dağılımı sonucunda, nüfusun büyük bir çoğunluğunun tüketim talebinin –üretimin kapasitesine kıyasla- giderek düşmesi. Neoliberal dönemde bu sorunun üzerinden borçlandırmayla gelinmeye çalışılmış, tabii o da bir yere kadar. Kısacası, bu “vicdanlı” burjuvaların çağrısı, akıllarını kaçırdıklarından değil, doğrudan kendi çıkarlarının yeniden üretimiyle ilgili kaygıya kapılmalarından kaynaklanıyor. “Biz kâr ediyoruz iyi güzel de, ürünlerimizi satın alacak gücü kalmazsa kimsenin, bu sonsuza kadar süremez” diyorlar biraz da.
***
ABD’nin ve aynı zamanda dünyanın en zengin burjuvalarından biri olan Warren Buffet (ki kendisinin özlü sözleri internette bolca paylaşılır), bundan yaklaşık 10 yıl önce, hem keyifle hem şaşkınlıkla, “ben nerdeyse sadece çalışanlarım kadar vergi ödüyorum” demişti. Bunun üzerine, sınıf mücadelesi meselesinin gündeme gelebileceği ‘çekincesine’ cevaben de şöyle demişti : “Evet, tabii ki bu bir sınıf savaşı; ama bu savaşı yapan benim sınıfım, zenginler sınıfı, ve biz kazanıyoruz” demişti.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde ise özel sektör, özellikle inşaat, bankacılık, eğitim ve turizm alanlarında ellerini kollarını sallaya sallaya yürüyorlar. Yanlış anlamayın, devlet denetiminden tamamen bağımsız halde değiller, aksine devlet; sübvansiyonları, muafiyetleri, idari kolaylıkları, görmezden gelmeleri ve yasal düzenlemeleriyla bolca dahil oluyor işe. Kıbrıs’ta yoksullaşma, özellikle yeni genç nüfus arasında hızla artarken, küçük bir grup zenginliklerine zenginlik katmaya devam ediyor. Bunun toplumsal sonuçları da artık nerdeyse her gün gerçekleşen ve bazıları da ölümle sonuçlanan iş ‘kazaları’, emekçiler lehine alındığı söylenen her ekonomik önlemin aslında emekçileri “yoksullukta eşitlemek” için yapılan girişimler olması, özel sektörde sendikasızlık ve güvencesizlik, kamu sektöründe Göç Yasası, emeğin işyerindeki tek güvencesi olan sendikalara karşı amansız saldırılar, sırf ucuz emek sömürüsü niyetiyle dünyanın dört bir yanından Kıbrıs’a getirilip kayıtdışı çalıştırılan modern köleler, artan işsizlik ve dahası.
Bugün Türkiye’nin burjuvaları bile “biz galiba çok fazla yedik, o kadar çok yedik ki, en çok bizi doyuran bu sistemde arızalar çıktı, biraz daha az yiyelim ki yemeğimiz hepten kesilmesin” tavrındayken, Kıbrıs’ın kuzeyinde nedense ana sorunumuz henüz yeterince haklarından mahrum edilmemiş kamu emekçileri; “tamam belki çoğunu özelleştirdik ama yine de birkaç tanesi kaldı, olmaz böyle” denilen kurumlar; ülkenin ekonomik yapısı büyük oranda hizmet sektörüne yaslanmasına ve hizmet sektöründe kalifiye hale gelip iyi maaş alabilmenin tek yolu üniversite mezunu olmak olmasına rağmen “neden daha çok üretmiyoruz, sanayi ve tarımı geliştirmiyoruz” diye sormak yerine “herkes de üniversite okumasın canım” diye suçlanan gençler, en temel sosyal haklar olan sağlık ve eğitim gibi haklardan “beleşe” yararlanma lüksüne sahip ‘sıradan’ insanlar…
Anlaşılan, Kıbrıs’ın kuzeyinde de bir sınıf savaşı sürüyor, ve bu savaşı başlatanlar, görüldüğü üzere zenginler. Zenginlerin medyadaki sağdan ve de soldan sözcüleri ise, savaşı sendikaların, emekçilerin ve çalışanların üzerine yıkmaya çalışıyorlar; çünkü bu savaşı kazanmanın yollarından biri de bu.
***
Onlar bir sınıf gibi davranıyorlar. Peki ya biz ?
Celal Özkızan
Bağımsızlık Yolu
* Daha fazla ayrıntı için bakınız: http://marksist.org/icerik/Haber/3226/K%C3%A2rlilikta-1.-lig,-ucrette-3.-lig:-AKP-zenginlerin-dostu,-yoksullarin-dusmani