Ülkemizde genel olarak öğretmen yapımı testler ve standart testler değerlendirme ve ölçme için kullanılmaktadır.
Bu testler vize sınavları, final sınavları, quizler, sözlü sınavlar ve ÖSS, KGS gibi sınavlardır. Bu tarz ölçme ve değerlendirme sınavları direk olarak katılımcının bilgisini ölçme ve bunu sıfır noktasından başlayan bir değerlendirme sistemi ile puanlayıp sıralamaya koymayı amaçlar. Belirli bir seviyenin altında kalan öğrenciler başarısız olarak nitelendirilir ve değerlendirme sürecinde buna göre değerlendirilir.
Bu tarz ölçme ve değerlendirmeler yarar yanında birçok zarar da içermektedir. Klasik, çoktan seçmeli, boşluk doldurma, sözlü gibi sınavlar öğrencileri stres altına sokabilmekte ve genel olarak bir defaya mahsus yapıldıkları için öğrencilerin o anki mental ve fiziksel sağlık durumları sınav sonuçlarını fazlaca etkilemektedir. Sınav anında öğrencinin kendi veya sınav ortamının koşullarındaki herhangi bir değişiklik negatif olarak sonuçlara yansıyabilir ve bu da günün sonunda ölçme ve değerlendirme sürecinde gerçekleri yansıtmayan bir sonucun ortaya çıkmasına sebep olabilir. Kaldı ki bu sistemle başarısız olarak nitelendirilen öğrencilerin başarılı olabilecekleri alanlara yönlendirilmeleri için bir çaba sarfedilmemektedir.
Bu noktada yapılan ölçme ve değerlendirmenin hem ne kadar güvenilir olduğu hem de ne kadar adil olduğu tartışmalıdır. Ülkemizde özellikle orta öğretim seviyesine geçişte yapılan kolejlere giriş sınavı küçük çocukaların çok fazla baskı altında kalmasına ve sonuç olarak stres ve panik dolayısıyla başarısız olmasına yol açmaktadır. Tek kademeli sınavların her yaştan katılımcının üzerinde oluşturduğu baskı başarılı sayılabilmeleri için elde etmeleri gereken nota negatif yansımakta ve bazı noktada süreç başarısızlıkla sonuçlanmakdatır.
Öğrencilerin okullarda girdiği sınavlar ve edindikleri sonuçlar sadece yıl sonu değerlendirmesi için kullanılmakta ve süreç içinde öğrencinin kendi faydasına mı yoksa sınav başarı odaklı mı çalıştığını ortaya koyamamaktadır. Bazı öğrenci öğrenmek için çalışıyor olsa da çoğu zaman öğrenciler anlık öğrenmek ve sınav sonuçlarını yükseltmek için çalışmaktadırlar. Özetle, “başarısızlardan” ayrılan “başarılı” öğrenciler de günün sonunda bu sistemin zararını görmektedir.
Bunun yanı sıra öğrencilerin yaratıcılık ve bireysel yeteneklerini gerliştirici hiçbir değerlendirmeye tabi tutulmaması günün sonunda sadece akademik anlamda gelişmesini fakat çoğu zamanda kalıcı izli olmayan bir öğrenme sürecinden geçmesi ile sonuçlanmaktadır.
Sonuç olarak, yarış odaklı ve öğrencilerin sadece akademik “başarılarına” odaklanan bu ölçme ve değerlendirme sistemi yerine, öğrencilerin kalıcı bilgiler öğrendiği ve özel yeteneklerinin, ilgilerinin, meraklarının da hesaba katıldığı bir sistem kurulması önemlidir. Bu hem öğrencilerin tektipleşmesinin önüne geçecek hem de çizilen çizgiler içerisinde değil de bambaşka alanlarda yetenekleriyle toplumsal yaşama zenginlik katabilecek öğrencilerin de kendilerini becerileri doğrultusunda geliştirmelerinin yolunu açacaktır.
Emel Karagözlü Cicibaba
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti