“ŞIMARIK” KIBRISLI TÜRKLERİN ANLATILMAYAN TARİHİ-Celal Özkızan

Metin Münir, Kıbrıslı Türklerin şımarıklığından, Türkiye’nin parasını yutmasından ve beceriksizliğinden söz etti…

Gelin bu şımarık Kıbrıslı Türklere, daha yakından bakalım

***

Nuri Hekimoğlu. 18 yaşında. 15 Temmuz günü öğle saatlerinde çalıştığı işyerinde, çalışanların güvenliğini koruyacak önlemlerin alınmaması nedeniyle, elektrik akımına kapıldı ve 2 gün öncesine kadar Lefkoşa’da devlet hastanesinde yoğun bakımdaydı; daha fazla direnemedi, hayatını kaybetti. Facebook’ta ismini aratırsanız, pek çok arkadaşının, onun ismini Facebook’ta kendi isimlerinin yanına eklediklerini görürsünüz, onun anısını yaşatmak için. Ailesiyle birlikte çekilmiş bir fotoğrafını paylaşmıştı sosyal medyada, hepsinin yüzü gülüyordu keyifle. Şimdi o fotoğraftan bir kişi eksildi, geri kalanların da yüzü gülmüyor artık. “Mahallemiz sensiz kaldı” diye notlar yazdı arkadaşları arksından. Çeşitli gazetelerde ve haber sitelerinde gülümseyen bir fotoğrafıyla birlikte 3-5 satıra “hayatını kaybetti” haberi düşülen bir gençti Nuri.

***

Aydın Nurçin. 10 Nisan’da, sabah saatlerinde tuğla taşıma işi yaparken, inşaatta vincin kendisine çarpması sonucu hayatını kaybetti. Çalışma Dairesi müdürü, bu tür “kazaların”, risk değerlendirmelerinin daha önceden yapılmamasından kaynaklandığını belirtti. Aydın Nurçin 36 yaşındaydı, ölümünden 2 ay önce, Facebook’ta, kendisine çarpan vincin fotoğrafını paylaşmıştı. Aydın’ın babası cenazede “canımdan bir parça koptu” demişti.

***

Mehmet Çetrez. 10 Haziran’da öğleden sonra, çalıştığı inşaatta, inşaatın boya aşaması için iskelenin kurulduğu esnada, iskeleyi sabitleyen tellerin kopması sonucu 25 metreden düşerek ağır yaralandı, daha hastaneye kaldırılırken yolda hayatını kaybetti. Bizzat inşaat firmasının direktörü, iskelenin çökmesinin sebebinin, kusurlu olmasında olduğunu dile getirdi.

***

22-23 yaşlarında bir kadın. YDÜ Okul Öncesi Öğretmenliği Böümü’nden mezun ama kendi işini yapamıyor. Çalıştığı yerde kırtasiye alışverişi yapmaya gelen bir kişiye, hikayesini şöyle anlatıyor : “YDÜ’de 3 ay okul öncesi öğretmenliği yaptım. 3 ay dayanamadım ve bıraktım. 4’e kadar işliyor üstelik 800 tl alıyordum. Gerçi burada da 5’e kadar işliyor ve yine 800 tl alıyorum. Yine de memnunum. Burada en azından insan olduğumu unutmuyorum. Bana köle gibi değil de buranın çalışanı olarak bakılıyor. Şartlar ayni ama davranışlar daha insani.”

***

Kasım 2014. KTHY batırılıp tasfiye edildikten sonra CAS’ta işe başlayan ve Ağustos 2014’te CAS’taki işlerine son verilen eski KTHY çalışanları açlık grevinde. İçerisi artık harap olmuş KTHY binasının önünde oturmuşlar, yan yana dizilmişler, hava soğuk, altlarında yorgan ya da minder, önlerinde varilin içinde yanan bir ateş. KTHY’de eskiden temizlik işçisi olarak çalışan bir kadın, torunu kucağında, “4 aydır çocuğuma harçlık veremiyorum” diyor.

***

Böyle daha binlerce hikaye var Kıbrıs’ın kuzeyinde…

Binlerce “şımarık” Kıbrıslı Türk’ün hikayesi…

Bizlerin, “sıradan insanların” hikayesi…

Hamile kaldığı için işinden atılan; özelde çalışırken, kötü çalışma koşullarından bıkıp kamudaki bir iş için sınava başvurduğu öğrenilir öğrenilmez işten atılan; işe başlarken kısa süreli dahi sözleşme yapılmayıp keyfi şekilde çalıştırılan; cumartesileri çalışan, pazarları çalışan; günlük harcamalarından kısarak biriktirmeye çalıştığı üç beş parayla en azından bir ev, bir araba almaya çalışan; ay başını, ay ortasını, ay sonunu düşünmekten ayaklı takvime dönen; harçlığını çıkarsın diye yaz tatillerinde ya tarlada ya da günübirlik işlerde çalışan; sendikasız çalışan, düşük ücrete çalışan, güvencesiz çalışan, patronu tarafından aşağılanarak çalışan, Göç Yasası altında çalışan…

Kısacası, alımgücü düşük olsun ya da orta halli olsun, geçim derdini düşünmeksizin hayatını yaşamayan, sıradan insanlar, bizler…

Ve şimdi biri çıkmış, bu insanları, Kıbrıslı Türk toplumunun büyük çoğunluğunu oluşturan bu “sıradan” insanları, yani bizleri, aşağılama hakkını kendinde görüyor…

Kıbrıs’ın kuzeyindeki bu cehennemi yaratan sorumlular ortadayken, küfürü yine biz yiyoruz, hesap yine bizden soruluyor…

***

Gavrın gavrın gavrıncık…

Türkiye’si askeriyle, sermayesiyle, kerhanesiyle, kumarhanesiyle, asimilasyonuyla gelmiş 40 yıldır bu coğrafyayı baskı altına almış; Kıbrıslı Türk işbirlikçisi siyaseti kendi yandaşlarının, sermayenin ve Türkiye hükümetlerinin hizmetine sunmuş; sermayesi, tüccarı, şirketi, üniversite patronları üzerimizden servetine servet katmış, “aydınları” bize küfredip aşağılamış… Biz de “hani bana hani bana” diye ağlamayacağız elbette çünkü Kıbrıs zaten bizim ! Biz, bizim olanı geri alacağız !

Celal Özkızan