22 Ocak 2018’de yüksek yerden gelen bir işaretle “Afrika”ya yapılan saldırıyı sessizce izleyenler; o vandallığa koşulsuz ve ‘ama’sız karşı çıkmayanlar; “Afrika da yazmasaydı” diyenler; “Afrika da o manşeti atmasaydı, o karikatürü yayınlamasaydı” diyenler; hatta “Afrika” polisin himayelerinde o faşist güruh tarafından recmedilirken hiç utanmadan “taraf olmak zorunda değilim” diyebilenler; 22 Ocak günü KKTC meclisinde yeminlerini yaptıktan sonra adeta dillerini yutarak kirli bir sessizliğe gömülenler; ilerleyen günlerde saldırının emrini verenlerle, saldırganları koruyup kollayanlarla muhabbet bağına girmekte sakınca görmeyenler; bu ülke ülke olmaktan çıkarken zerre kaygılanmazken, ülkenin ağzına yananlar karşısında saygıyla eğilenler; saldırıdan kısa bir süre sonra da ‘hukukçu’ ağırlıklı bir hükümet olarak mahkemenin hapse gönderdiği faşistleri şartlı tahliye kurulu kararıyla ‘iyi hal’den serbest bırakırken hiç utanmayanlar…
Hepsi ama hepsi kadına şiddete karşı yürümeye hazırlanıyor…
Giderek derinleşen faşizmle, her gün biraz daha yayılan dinci gericilikle mücadele etmeyi göze alamayanların, kadına şiddete karşı duyarlı olduklarına, bunun bir gösteriden, vıcık vıcık bir reklamdan ibaret olmadığına inanmayı çok isterdim…
“Kadına yönelik şiddet”in, konforlu ve güvenli makamlarında yan gelip yatanların, boş zamanlarında ilgilenecekleri bir hobi olmadığını hayat bana öğretmeseydi, bilmeseydim, inanırdım belki…
Çok üzgünüm, ama, 22 Ocak saldırısının aynasında yüzleştiğim hakikat mani oluyor inanmama…
Siyaseten sınıfta kalanların, vicdanen çürüyenlerin, 22 Ocak saldırısında foyaları dökülenlerin, kadına yönelik şiddeti kullanarak kendilerini nasıl boyayacaklarını, ahı gitmiş vahı kalmış bu ‘cennet’ vatanda, bu sefer kendilerini nasıl cilalayıp ne olarak pazarlayacaklarını seyretmekle yetineceğim…
Kadına şiddetin her gün biraz daha tırmanması istifade ettikleri ve demokrasi muamelesi yaptıkları faşist rejimin eseri değilmiş gibi, makamlarında oturup sefasını sürdükleri rejim şiddetten beslenip şiddeti beslemiyormuş gibi, örtülü örtüsüz ödeneklerin ve fonların gölgesinde kadına şiddete karşı nasıl yürüyeceklerine bakıp mümkünse ve de uyarsa oradan bir şiir çıkarmaya çalışacağım…
Şiddeti normalleştiren iklimin oluşmasına, linçin bu ülkede bir ‘kültür’ olarak yerleşmesine yataklık yapanların kadına şiddete karşı yürümesi her halükârda berbat bir ironidir ama olsun, deneyeceğim…
Hiçbirşey yapamazsam Politik Acıların kanatlanıp uçmasına, tabiri caizse rüyaların riyaya dönüşmesine dair bir yazı yazarım…
O da olmazsa eski bir şiirimden birkaç dize paylaşırım sizinle:
“Bir şiirim varsa ve melez şair sayılıyorsam ve batık bir geminin yolcuları olarak o şiirde yeriniz olacaksa sizin de/ sevmeyin beni/ kaybedecek neyimiz kaldı sanıyorsunuz yurdumuzu kaybettikten sonra/ bir tek şey isterim sizden, sevmeyin beni/ sevmesin beni hiçkimse annemden başka.”
Faize Özdemirciler
*Bu yazı ilk olarak, 22/11/2018 tarihinde Afrika Gazetesi’nde yayınlanmıştır