Eski Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı ve AKEL eski Genel Sekreteri Dimitris Hristofias’ın kitabı “Sessizleştirilen Tarih”, özellikle AKEL ve Kıbrıslı Elen siyaseti üzerine Türkçe yazılmış veya Türkçeye çevrilmiş çok fazla kaynağın bulunmadığı bir ortamda Kıbrıslı Türkler için yeterince bilinmeyen bir tarihin öğrenilmesine önemli bir katkı yaptı.
Kıbrıslı Elenlerin özellikle Kıbrıslı Türklerle olan çatışmalı dönem tarihine dair onlarca Türkçe kitap yazılmış olsa da bunların birçoğu Türkçü şoven siyasetin çıkarlarına göre ve nesnellikten uzak milliyetçi bir yarın yaratma çabasının parçası olarak kaleme alındı. On binlerce Kıbrıslı Türk gence “tarih kitabı” olarak okutulan Vehbi Zeki Serter kitapları bu çabanın bariz örneklerinden sadece biridir. Benzer bir durum bariz ki, Kıbrıs’ın güneyinde de mevcuttur. Kıbrıs halklarının birbirlerinin siyasal görüşlerini karşılıklı bir şekilde öğrenebilmesi maalesef büyük oranda engellenmektedir. Dil farklılığı yarattığı engelin dışında Kıbrıs tarihinin milliyetçi bir abluka altında olması da bu konudaki büyük engellerden biridir. Halkların birbirini anlamasına, kaygılarına öğrenerek yakınlaşmasına zemin yaratacak her çalışma bu sebeple ayrı bir önem arz eder.
Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu AKEL’e dair neler bilir? Sol bir parti olduğu, adanın bölünmesine karşı olduğu, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Elenlerin beraber yaşamalarını savunduğunu, ancak buna rağmen tarihin belirli dönemlerinde Enosis’i desteklediği, CTP ile eski bir yakınlığı olan bir parti olduğu, Annan Planı’na özellikle Kıbrıslı Türkleri şaşırtarak “Hayır” dediği vb. Bunun dışında pek de bir bilgi yoktur AKEL’e dair ya da en azından çoğunluk bunlar dışında bir bilgiye sahip değildir. Hristofias’ın kitabı da ortaya koyduğu fikirlerden bağımsız olarak AKEL’in ne düşündüğünü öğrenme açısından önemli bir çalışmadır. Fikirlerinden bağımsız diyorum çünkü Hristofias’ın ortaya koyduğu görüşlerde katılmadığım veya çelişkili bulduğum birçok nokta var.
Ancak kitapla birlikte cevabını tam da bulamadığım bazı siyasal pratiklerin zeminini de anlama şansına sahip oldum.Dolayısıyla bana göre bu kitabın en önemli tarafı AKEL’in ve Kıbrıslı Elen siyasetinin fikirsel zeminini anlamamıza yaptığı katkıdır.
Örneğin son dönemlerde olmasa da, özellikle Annan Planı döneminde AKEL’in Annan Planı döneminde şoven bir parti olduğu bariz olan DIKO ile kurduğu yakınlığı bir türlü anlam veremezdim. Eski bir EOKA’cı olan ve milliyetçi Papadopoulos önderliğindeki DIKO ile AKEL nasıl bu kadar yakın olabilmişti? Kitapta yer alan görüşlerle anladım ki; AKEL, Makarios’un “bağlantısızlar siyasetinin” bir devamı olarak nitelediği “Batılı güçlere karşı çıkma” noktasında DIKO ile sık sık yan yana gelmekte. Dolayısıyla Batı’nın bir dayatması olarak niteledikleri Annan Planı noktasında DIKO ile kurdukları yakınlığın zemini anlaşılır bir hale geldi.
Bir diğer ilginç nokta, AKEL Annan Planı’na “Hayır” dediği gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna da karşı çıkmış ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni “kolu kanadı kırık” bir bağımsızlık şeklinde tanımlamıştır. Zaten Hristofias kitabında, Kıbrıs sorunu hakkında “arzu edilen ile mümkün olan” arasındaki daimi bir çatışma olarak şeklinde bir ifade kullanır. Ancak bu karşı çıkışa rağmen Kıbrıs Cumhuriyet’i kurulduktan sonra bu “kolu kanadı kırık” bağımsız devleti tam bağımsız bir şekle sokmak için mücadele etmeye başlamıştır. Yani “arzu edilen” olmadığı için karşı çıktığı “mümkün olanı” dönüştürmeye çabalamıştır. Nedense bu tavrı Annan Planı sonrası kurulabilecek yeni bir Kıbrıs devleti için düşünmemiştir.
Öte yandan, daha önce pek çok kitapta da konu edilen AKEL Kıbrıs halkı konusundaki çelişki Hristofias’ın cümlelerinde de defa defa kendini göstermekte. Kıbrıs tek bir Kıbrıs halkı olduğunu savunan ve bu halkın tümünün partisi olduğunu iddia eden AKEL pek çok kritik noktada Kıbrıslı Elen halkının çıkar ve kaygılarına göre hareket etmiştir. Geçmişte savunulan Enosis siyaseti gibi Annan Planı da dahil Kıbrıs sorunuyla ilgili 1974 sonrası döneminde de AKEL siyasi önceliği Kıbrıslı Elen halkına göre belirlenmiştir. Doğal olan da budur bence. Fakat bu, AKEL’in tek Kıbrıs halkı ve partinin bu halkın tümünü temsil ettiği savıyla çelişmektedir.
Halk konusuyla da ilgili bir şekilde 1960-74 arası dönemde mücadelenin temelini bağımsızlığın tamamlanması şeklinde kuran AKEL, 1974 sonrası dönem için mücadelenin merkezine işgale karşı mücadeleyi koymuş ve Kıbrıslı Türklerin de bu işgal karşıtı mücadelede kazanılabileceğini savunmaktadır. Kıbrıs’ta tek bir halk olduğunu varsayan bir partinin böyle bir sonuca varması tutarlıdır. Fakat bu görüş hayatın gerçekleriyle tutarlı değildir. Kıbrıslı Türkler için de bir işgal sorunu olsa da, Kıbrıs halklarının işgalden etkilenişi ve yaşadığı mağduriyetler farklılıklar barındırır. Kıbrıslı Türklerin Ankara’ya karşı çıkabilme dinamikleri Kıbrıslı Elenlerden farklıdır. Çünkü Kıbrıs sorununda Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Elenlerin konumları da farklıdır. Bundan ötürü Kıbrıslı Türklerin Kıbrıslı Elenlerle beraber devlet milliyetçiliği temelinde birleşip Ankara’ya kafa tutması boşuna beklenmemelidir. Çünkü Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anlamı iki halk için aynı değildir.
AKEL’in geçiş kapılarının açıldığı 2003 yılından günümüze Kıbrıslı Türklerle kuramadığı yakınlıkta bu yanlış tespitin önemi bence büyük.
“Sessizleştirilen Tarih”te dikkat çeken bir diğer nokta ise, yıkılışına kadar Sovyetlerin bir şubesi gibi çalışan AKEL’in Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin(SBKP) siyasal tarzından ne kadar etkilendiğidir. Hristofias kitabında AKEL’i, Sovyetler dönemindeki SBKP gibi mükemmel bir parti şeklinde tasvir eder. Yazara göre bazı hatalar yapsa parti her zor dönemden başarıyla çıkmış yegane örgüttür. Hristofias Kıbrıslı Elen siyasetinde eskiden beri güçlü bir yere sahip olan partisinin toplumdaki liderlik yarışını EOKA’ya kaptırdığı 1955-59 arası döneme sık sık vurgu yapar ve nedense sürekli bir şekilde silahla mücadele yönteminin yanlışlığından bahseder. EOKA’nın yanında AKEL’in pasif bir görüntüde kalmasını takıntı yaptığı belli olan yazar, komünistlerin silahlı mücadeleyi savunmadığını hatta mecbur kalmasa Lenin’in Ekim Devrimi’nde silahlı mücadele yöntemine başvurmayacağı gibi ilginç argümanlar ortaya koyar. Özellikle AKEL üyesi Kıbrıslı Türk solcuların faşist terör karşısında savunmasız kalmasına hiç değinmeden AKEL silahtan uzak durarak ne kadar “sorumluluk sahibi” bir mücadele yürüttüğüne vurgu yapar.
Daha nice ayrıntı kitabın sayfalarında saklı. Dediğim gibi; “Sessizleştirilen Tarih” okunması gereken bir kitap. Hristofias’ın tüm görüşleriyle hem fikir olmak bence zor. Fakat Kıbrıs siyasetinde ve her şeye rağmen barış mücadelesinde önemi bir yeri olan AKEL’in ne yaptığını, neden ve nasıl yaptığını anlamak önemli. Siyasal zeminler hakkında dahi birbirimizden bu kadar kopukken aynı fikirlerde buluşmamız çok zor. Bu kitap Hristofias öznelinde AKEL’i öğrenmek için önemli bir kaynak.
Ali Şahin
Bağımsızlık Yolu Örgütlenme Sekreteri