Bir zamanlar bu listelerin başlarında yer almak övünülecek bir durum iken, bugün bu zenginlerin büyük bir çoğunlukla adlarının görünmesini istememelerinin nedenleri ne olabilir?
Bu ayın vergileme ile ilgili olarak önemli bir haftası var: “Vergi Haftası”. Ayın son haftası olarak belirlenmiş ve yıllardır Maliye Bakanlığı’nca kutlanıyor. Bu yıl 32’incisi kutlanacak olan Vergi Haftası, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın sitesinde şu açıklama ile tanıtılıyor:
“1990 yılından bu yana her yıl şubat ayının son haftasında kutlanmakta olan Vergi Haftası kapsamında vergi bilincinin çocuklarda ve genç nesillerde oluşturulması, toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun sağlanması ve kayıt dışı ekonomi ile mücadele bilincinin oluşturulması amaçlarıyla Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından çeşitli tanıtım ve bilgilendirme faaliyetleri yürütülmektedir.” (1)
Bu hedefleri ne kadar tutturduğu tartışması bir yana, bu yılki “Vergi Haftası” Covid-19 salgınının hız kesmediği, virüsün mutasyona uğradığı bir döneme denk düştü.
Öyle ki salgın nedeniyle dünyanın hemen her yerinde, ortaya çıkan sağlık ve eğitim alanı ile ilgili gibi sorunların yanı sıra, salgının derinleştirdiği ekonomik kriz ve işsizlik ile mücadele konusunda da öncelikli olarak vergilere başvuruluyor. Bu bağlamda, büyük çapta nakit desteği içeren mali paketler art arda açıklanırken, vergiler erteleniyor ya da indiriliyor.
Salgın vergilemeyi ön plana çıkardı
Diğer yandan Covid-19 sonrasında, sadece sağlık ve eğitim hizmetlerine olan ihtiyaç artışını karşılamak için değil, derinleşen yoksulluğu azaltabilmek ve giderek kötüleşen gelir ve servet dağılımını da iyileştirebilmek için radikal yeniden bölüştürücü politikalara ihtiyaç var.
Yani bir yandan işsizliği azaltmak için yeni ve güvenceli kamusal istihdam yaratma politikalarını ve bunu finanse edebilecek kamu geliri politikalarını gündeme getirmek, diğer yandan da halka dönük kamusal hizmetleri ve sosyal transfer harcamalarını niceliksel ve niteliksel olarak artırmak gerekiyor.
Arjantin servet vergisi almaya başlayacak
Bu bağlamda dünyanın birçok ülkesinde; “üst gelir gruplarının gelir vergisi oranlarını ve sermaye şirketlerinin kurumlar vergisi oranlarını yükseltmek, ayrıca servet vergisi almak” gibi vergisel önlemler tartışılıyor.
Nitekim Arjantin Parlamentosu bir seferliğine olmak üzere toplamda 3,3 milyar dolarlık bir gelir sağlaması hedeflenen servet vergisini yasalaştırdı. Buna göre, 2,5 milyon dolardan fazla serveti olan 12,000 Arjantin vatandaşı ülke içindeki servetlerinin yüzde 3,5’ini, ülke dışındaki servetlerinin ise yüzde 5,25’ini vergi olarak devlete ödeyecek. Bu verginin yüzde 20’si Salgın ile mücadelede gerekli olan sağlık malzemesinin temininde, yüzde 20’si KOBİ’lere destek, yüzde 20’si öğrencilere burs vermek, yüzde 15’i sosyal kalkınma projeleri ve yüzde 25’i doğal gaz girişimi için kullanılacak. (2)
Herkes gider Mersin’e…
Kısaca bu tür sosyal programların finansmanının vergilerle karşılanması kaçınılmaz, ancak bizim mevcut vergi sistemimiz ve uygulanan vergi politikalarıyla bunu yapılabilmek çok zor.
Tam tersine bizdeki vergi sistemi ve vergi politikaları zengini daha da zengin yaparken, halkın yoksulluğunu artırıyor. Sistemin hayata geçirilmesinden sorumlu politik iradenin ise vergileri sosyal amaçlı olarak kullanmak gibi bir niyeti yok.
Öyle ki birkaç gün önce, mevcut dolaylı vergilerin ağırlığını daha da artıran bir düzenlemeyle, Özel İletişim Vergisinin (ÖİV) yüzde 7,5 olan oranı yüzde 10’a yükseltildi. (3)
Özel İletişim Vergisi artışı eğitimdeki eşitsizlikleri daha da artıracak
Bu verginin oranının yükseltilmesinin nedeni Covid-19 sonrasında internet kullanımı başta olmak üzere dijital iletişim hizmetlerinin görülmemiş ölçüde artıyor olması. İnternet hizmeti bu verginin konusunu ve matrahını oluşturan önemli bir hizmet olduğundan (4) siyasal iktidar bu büyüyen matrahı daha yüksek oranda vergilendirerek gelir sağlama yolunu seçti.
Ancak iletişim hizmetlerinden yüzde 18 KDV ve yeni oran artışı ile yüzde 10 ÖİV alındığında bu verginin yükü yüzde 28’e çıkıyor. Bu da, özellikle de Salgın nedeniyle uzaktan erişimle eğitim görmeye çalışan milyonlarca emekçi çocuğunun bu hizmete erişime zorlanmasıyla sonuçlanacak, bu durum eğitimdeki eşitsizlikleri ve halkın üzerindeki vergi yükünü daha da artıracak.
Diğer taraftan, halk üçte ikisi KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden oluşan vergi sisteminin altında iyice ezilirken, bu yıl olduğu gibi, sermaye kesiminden alınması gereken vergilerin beşte biri büyüklüğünde (230,1 milyar lira) bir verginin alımından vazgeçiliyor.
Yüksek dolaylı vergiler altında halk daha da eziliyor!
Bilindiği gibi, KDV ve ÖTV gibi vergiler yaptığımız her harcama üzerinden; ekmekten ete, otomobil ve elektrikten doğal gaza, eğitimden sağlığa kadar yüzde 18’e varan oranlarda alınıyor. Akaryakıt örneğinde olduğu gibi, köylünün mazota ödediği vergi, mazotun litre fiyatının yüzde 70’ine yaklaşıyor. Kısaca en ağır dolaylı vergilerle vergilendiriliyoruz.
Bu vergilerin neden olduğu yük ise en çok en düşük gelirliler, yoksullar tarafından hissediliyor. Çünkü (herkes aynı miktar ya da oranda vergiye tabi tutulsa da), bir asgari ücretlinin ödediği verginin yükü on binlerce lira aylık geliri olan birine göre katmerli bir biçimde artıyor.
Bu vergilerin çok büyük bir kısmı mal ve hizmetin fiyatı üzerinden alındığı için, bugünkü gibi yüksek enflasyon zamanlarında üzerimizdeki yük her fiyat artışında daha da artıyor. Sadece fiyat değil, artan vergi de belimizi iyice büküyor.
Dolaysız vergilerin yükü de emekçilerin üzerinde
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın resmi verilerine göre (5); 2020 yılında 158,8 milyar liralık gelir vergisi (GV) ve 105,0 milyar liralık kurumlar vergisi (KV) tahakkuk ettirildi. Böylece vergilerin kalan üçte birini oluşturan dolaysız vergilerin içinde gelir vergisi en büyük paya sahip (yüzde 19) olurken, kurumlar vergisi ise ikincil planda kaldı (yüzde 12,6). Bu iki verginin toplam vergi gelirleri içindeki payı ancak yüzde 31,6’yı bulabiliyor. Veraset ve intikal vergisi (VİV) ve motorlu taşıtlar vergisi (MTV) gibi servet unsurları üzerinden alınan vergilerle birlikte kabaca dolaysız vergilerin payı üçte biri ancak bulabiliyor.
Bu noktada “gelir vergisini kimlerin ödediği” sorusu önem kazanıyor. Bu vergi ücretlilerden tevkifat yoluyla fakat kâr, faiz ve kira geliri gibi sermaye geliri elde edenlerden beyanname yoluyla alınıyor.
Ücretliler bu verginin yaklaşık yüzde 65’ini ödüyor. Ayrıca 800 binin üzerinde çok küçük esnaf “Basit Usul” olarak tabir edilen bir usulle vergilendiriliyor. Ancak bunlar için geçen yıl tahakkuk eden vergi sadece 228 milyon lira oldu. Yani bu kesim 2020 yılında tahakkuk eden toplam 833,0 milyar liralık vergi gelirinin sadece on binde 3’ünü ödemeyi taahhüt ettiler.
Servet unsurlarından alınan vergilerin payı yüzde 4’ü bulmuyor
Dolaysız vergiler içinde sayılan ve daha çok zenginlerin ödediği veraset ve intikal vergisinde tahakkuk eden miktar ise sadece 1,3 milyar lira. Yani toplam vergi gelirlerinin sadece binde 15,5’ine denk düşen bir miktarda vergi miras ve intikaller üzerinden alınıyor.
Zenginlerden alınan servet vergisi kapsamında değerlendirilen aslında tam olarak bu anlama gelmeyen iki diğer vergi ise motorlu taşıtlar vergisi ve emlak vergisi.
Bu vergilerle gerçek servetler vergilendirilmediğinden bunları servet vergisi olarak nitelendirmek doğru değil. Öyle ki sadece servet sahibi zenginler değil, örneğin MTV’de olduğu gibi mütevazı bir otomobili olan biri de, traktörü olan bir çiftçi de bu vergiyi öderken, bazı lüks yatlarda ve kotralarda bu verginin oranı sıfır.
Geçen yıl MTV olarak yaklaşık 17 milyar lira tahakkuk etmiş ki bu toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 2’sine denk düşüyor. Bunlara emlak vergisi de katılabilir ama bu vergi belediyeler tarafından tahsil ediliyor ve emlakin gerçek değeri üzerinden değil de tapu değeri üzerinden tahsil edildiği için servetin gerçek değerini yansıtmıyor.
Sözün kısası, kapitalizmin tipik sonucu olarak, ülkede artan gelir eşitsizliği ve yoksulluğun asıl nedenleri; 10 milyon işçiyi ve ailelerini doğrudan ilgilendiren asgari ücreti açlık sınırında tutan adaletsiz gelir-ücret politikaları, kârları yeterince vergilendirmeyen adaletsiz vergi sistemi ve vergi politikaları ve kötü ekonomi yönetiminin azdırdığı yüksek enflasyon olgusu.
Türkiye’nin vergi rekortmenleri
Sermaye ve servet zenginlerinin, “sahip olduğu şirketleri üzerinden kurumlar vergisi ve bu şirketlerin kârları dağıtıldığında gelir vergisi de ödedikleri” hatırlatılarak, bu kesimlerin “servet vergisi ödemeseler de ağır bir şekilde vergilendirildikleri” ileri sürülebilirse de, bu ne kadar ikna edici olabilir?
Yani bu zenginler hem sahibi oldukları kurumları üzerinden, hem de bireysel olarak ne kadar vergi ödüyorlar? Bunu anlamamıza yardımcı olacak bazı veriler Gelir İdaresi Başkanlığı’nca yıllık olarak açıklanan “Türkiye genelinde en fazla vergi beyan eden ilk 100 mükellef listelerinde” mevcut. Vergi Haftası’nın içinde yer aldığı bu aya denk düştüğü için bu listelerde yer alan bilgilerin yorumlanması önemli.
En fazla kurumlar vergisi ödeyenler bankalar oldu
Listelerin ait olduğu yıl olan 2019 yılında toplam 673,9 milyar lira vergi toplandı. Türkiye genelinde, 825,139 mükellef kurumlar vergisi beyannamesi verdi ve bunlara 98,3 milyar lira kurumlar vergisi tahakkuk ettirildi. Ancak bu miktarın sadece yüzde 80’i toplanabildi, yani 78,8 milyar liralık bir vergi tahsilatı yapıldı. Bu miktar da toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 11,6’sını oluşturuyor.
En fazla kurumlar vergisi ödeyen 100 kuruma (6) bakıldığında ise çarpıcı bilgiler var. Öncelikle ilk sıranın sahibi, kendine tahakkuk ettirilen 11, 5 milyar lira vergiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası oldu. Bunu Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Akbank, Türkiye İş Bankası, Türkiye Vakıflar Bankası, Yapı ve Kredi Bankası izledi. Listenin 8. ve 10. sırasındakiler isminin açıklanmasını istemezken, 9. sırada İskenderun Demir ve Çelik A.Ş yer aldı.
Finansallaşma artarken istihdam azaldı
Bu tablo bize öncelikle, Türkiye ekonomisinin giderek üretimden kopuşunu ve artan finansallaşmasını gösterdiği kadar, neden yeterince istihdam yaratılmadığını da (kısmen de olsa) anlatıyor.
Çünkü listede, hizmetlerini büyük ölçüde dijitalleştirerek emek gücü tasarrufu yapan (!) ve Salgın döneminde kârlarını katlayan bankalar önemli bir yer tutuyor. Bunların yüksek faizlerle Hazine’nin açıklarını fonlayarak ve yüksek komisyonlarla, bireylere ve işletmelere adeta tefeci faizleriyle verdiği kredilerle bu kârlarını artırmış olduklarını tahmin edebilmek hiç zor değil.
“Beşi bir yerde” listede yok gibi
İkinci olarak, son 18 yıldır uygulanmakta olan sermaye ve servet birikimi stratejisinin en çok kazananı olan, böylece dünya çapında büyüklüğe erişen, “beşi bir yerde” olarak da anılan dev inşaat şirketlerinin bu listede neredeyse hiç yer almamaları da şaşırtıcı değil, ama ibret verici.
Bu şirketlerden Cengiz İnşaat ödediği 102 milyon lira ile 81.sırada; Kalyon İnşaat ise ödediği yaklaşık 92 milyon lira ile 92.sırada yer alıyor (geçen yıl tek başına Kalyon İnşaata 10 milyar liralık bir vergi teşviki sağlandığını hatırlayalım).
Kısaca, eğer ismi açıklanmak istenmeyen şirketlerden biri değillerse, diğer üç şirket ve sektörün diğer büyük şirketlerinin adları en fazla kurumlar vergisi ödeyen 100 şirket listesinde yok.
Zenginler toplamda sadece 8 milyar lira gelir vergisi ödediler!
Gelir vergisine gelince; 2019 yılında toplam 162,7 milyar lira gelir vergisi tahsilatı yapıldı. Bunun yüzde 93’ü yani 151,8 milyar liralık kısmı tevkifat yoluyla ve yaklaşık yüzde 5’i, yani 8 milyar lirası beyana dayalı gelir vergisi olarak tahsil edildi (aslında beyana dayalı gelir vergisi tahakkuku 27,8 milyar liraya yakındı ama bu kadarı tahsil edildi). Basit usulde alınan gelir vergisi ise sadece 201 milyon lirada kaldı (on binde 3).
Bir başka anlatımla, faaliyetlerinden elde ettiği gelirleri üzerinden beyanname vererek vergisini ödeyen 3,5 milyona yakın gelir vergisi mükellefi var. Bunlar kâr payı, faiz ve kira gelirleri gibi sermaye gelirleri üzerinden vergi ödüyorlar. Yani hiçbir emek sarf etmeden gelir elde ediyorlar ve bu gelirleri de servetlerinin en önemli kaynağını oluşturuyor.
Zengin asgari ücretli kadar vergi ödemedi!
Bu zenginlerin 2019 yılında ödedikleri gelir vergisinin toplam gelir vergisi içindeki payı yüzde 4,9 ve toplam vergi gelirleri içindeki payı sadece yüzde 1,2. Öyle ki sermaye geliri sahibi bu zenginler için mükellef başına yılda ortalama sadece 7,800 lira vergi tahakkuk ettirilmiş ve bunun da sadece 2,291 lirası tahsil edilebilmiş. Kısaca bir asgari ücretli kadar dahi vergi ödememişler.
Kuşkusuz bu rakam ortalama rakam. En yüksek gelir vergisi ödeyen ilk 100 listesine bakıldığında (7) çarpıcı bazı bilgiler ortaya çıkıyor.
Yeni zenginler: Borsa ve inşaat baronları
İlk sırada yer alan zenginin ismi belirtilmediği gibi, ödediği vergi de açıklanmıyor. İkinci sırada 70,5 milyon liranın biraz üzerinde bir vergi ile yer alan M. Sinan Tara’nın menkul kıymet yatırım ortaklığı biçiminde finans piyasasında yer alması ve listenin alt sıralarında çok sayıda aynı tür faaliyette bulunan zenginin olması, ülkedeki birikim stratejisinin finans ayağındaki bir yansıma olarak kurumlar vergisindeki tabloyu tamamlıyor.
Ünlü sanayici M. Rahmi Koç ise ödediği 70, 4 milyon lira vergiyle listenin üçüncü sırasında yer alıyor. 43,4 milyon lira ile listede kendine beşinci sırada yer bulan Erman Ilıcak ise yine son 18 yılda yıldızı parlayan Rönesans İnşaat’ın patronu.
100 zenginden 67’si ismini gizledi!
Ancak izahat gerektiren bir önemli durum var bu listede. Bu 100 kişiden 67’si isminin açıklanmasını istememiş. Bu kolay anlaşılabilecek bir durum değil. Üstelik isminin açıklanmasını istemeyenlerin sayısı yıllar itibarıyla giderek artıyor.
Bir zamanlar bu listelerin başlarında yer almak övünülecek bir durum iken, bugün bu zenginlerin büyük bir çoğunlukla adlarının görünmesini istememelerinin nedenleri ne olabilir?
Burada ilk akla gelen şey bu listede yer alan ve siyasal iktidara çok yakın olan iş insanlarının bu durumu kamuoyundan saklamak istemeleridir. Ya da ülkenin bu kadar yoksullaştığı, gelir dağılımı adaletsizliğinin bu denli bozulduğu böyle bir dönemde böyle bir zenginliği açıklayamama korkusu, endişesi olabilir.
Özetle Vergi Haftasının içinde yer aldığı bir ay vesilesiyle sunduğumuz bu veriler, Türkiye’deki gelir ve servet bölüşümü eşitsizliğinin, adaletsizliğinin ana nedenlerinden biri olan vergilemedeki adaletsizliğin boyutlarını yansıtıyor.
Bu adaletsizliğe karşı neler yapılabileceği ise bir sonraki yazımızın konusunu oluşturuyor.
…devam edecek.
Dipnotlar
(1) https://www.alomaliye.com/2020/02/24/31-vergi-haftasi-kutlamalari-basladi.
(2) “Covid: Argentina passes tax on wealthy to pay for virus measures”, https://www.bbc.com/news (5 December 2020).
(3) https://www.bloomberght.com/ozel-iletisim-vergisi-yuzde-10-a-yukseltildi (30 Ocak 2021).
(4) Gelir İdaresi Başkanlığı, 6802 Sayılı Gider Vergisi Kanunu, Madde 39, https://www.gib.gov.tr/gibmevzuat (2 Şubat 2021).
(5) “Aralık 2020 Bütçe Gerçekleşmeleri (Gelir)”, https://www.hmb.gov.tr/bumko-aylik-butce-uygulama-sonuclari (2 Şubat 2021).
(6) https://gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2019_KurumlarVergisi.htm (2 Şubat 2021).
(7) https://gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2019_GelirVergisi.htm (2 Şubat 2021).
Dizinin önceki yazıları;