Sabah kalktı…
Kırk yıllık bürokratik yaşamının sıradan bir günüydü yine…
Hanedanın son temsilcisi olmak da teselli etmiyordu bıkkınlığını…
Aynaya baktı…
Yüzü solgun, gözleri fersizdi…
Ruhu çoktan çekip gitmişti sanki…
Artık üniforma gibi taşıdığı takım elbisesini geçirdi üzerine…
Tüm tüketim aşıkları gibi çoktan sıkıldığı makam arabasına bindi, yenisinin hayalini kurarak…
Yıllardır seçilmemesine rağmen bir şekilde küçük ortak olarak iktidarda olduğu geldi aklına birden, arsız bir gülümseme belirdi solgun yüzünde…
Bir ara neredeyse tüm bakanlıkları kendisinde topladığını hatırladı sonra…
Arsız gülümseme, kibire dönüştü…
Ama içten içe sevilmediğini de hissediyordu…
Tüm muktedirler gibi yanındakilerin gücünden faydalanmak için mi orada olduğunu soruyordu kendine sıklıkla…
Halk desen devletçiği kurulduğundan beridir bir yerlerde yönetici olduğu için “Katil” diyordu kendisine…
Öfkelendi…
Akşama davetli olduğu televizyon programında savunacaktı kendisini ve yaptıklarını…
Tüm gün resmi görüşmelerle geçti…
Artık ezberlediği kalıp cümlelerle cevap veriyordu kendisinden yardım isteyen insanlara…
Gün böylece geceye evrildi…
Programa çıkmadan önce birkaç kadeh en kalitelisinden viski yudumladı…
Deneyimli üç gazetecinin karşısındaydı…
Konu tüm ülkede infial yaratan ve üç canın yitip gittiği korkunç kazaydı…
Zaman zaman sıkıştırılıyordu…
Böyle zamanlarda gazetecilere ismiyle hitap ediyor, kızıyor, “Beni bilirsiniz” diyor ve tanışıklık üzerinden prim kazanmaya çalışıyordu…
Konu başbakanlık önündeki eylemlere geldi sonra…
Gençlerin kendiliğinden örgütlediği bu eylemlerde provokatif unsurlar olduğundan bahsetti…
Bir küçük grup vardı ve bu grup Avrupa Birliği’nden para alıyordu…
Gazeteciler biliyordu bu grubu ve “Emin misiniz?” diye soruyordu…
Israrcıydı…
Hatta o gruptan birinin adını da zikretti sonra…
Kamu görevlisiydi bu kişi ve ne işe gidiyordu ne de iş yaptırıyordu…
Küçük grup için söylediğini tekrarladı…
Bu kişi Avrupa Birliği’nden para alıyor ve halkı devletten soğutmak için uğraşıyordu…
Gazeteciler bu kişiyi de bildiği için tekrar sordular: “Emin misiniz?”
“Eminim tabii ki dedi. Avrupa Birliği’nin projelere verdiği proforma faturaları gördüm.”
Sonra konular başkalaştı…
Ancak o küçük grubun ne kadar birbirine bağlı olduğunu, yoldaşlarını ve kendilerini suçlayıcı ifadelerin cevabını mutlaka vereceğini düşünemedi…
Program sırasında gelen soruların neredeyse hiçbirine cevap vermedi, veremedi…
Bitti program ve evine gitti…
Yastığına başını koyduğunda rahatsız değildi…
Bu onun yıllarca yaptığı basit bir şeydi…
İktidarda kalmanın yollarından biriydi bu ve sıradandı…
Ama ertesi gün uyandığında o kadar rahat değildi artık…
Özellikle sosyal medya çalkalanıyordu yaptığı iftiralardan dolayı…
Binlerce insan sahip çıktı hem o küçük gruba hem de iftira attığı kişiye…
Başı ağrımaya başladı…
Hele de kendisine dava açılacağını öğrenince küplere bindi…
Bu nasıl olabilirdi?
Kibri bir dalga gibi yükseldi yine…
Oysa o küçük grup ve o kişi haklarını arayacaktı doğal olarak…
Ve bunu yaparken de ekleyeceklerdi; gündemin yalnızca kendileri olmaması için…
Çünkü “Her şey Herkese Kendimize Hiçbir şey’di başlıca şiarları..
“Gündemimiz belli” dediler…
“Katil devlet”, “İleri Saat Uygulaması Son Bulsun”, “Karanlıkta Okula Gidilmez”, “Hükümet İstifa”
Fatih Bayraktar
Bağımsızlık Yolu