Ülkemizde bir TC Koordinasyon Ofisi kurulması ve bu koordinasyon ofisine karşı Reddediyoruz Platformu tarafından yürütülen muhalefet ile ilgili gelişmeler durmak bilmiyor.
Söz konusu Ofis’in baş müsebibi, CTP-DP hükümeti döneminde TC’ye giderek Ofis’in kurucu protokolünü imzalayan ve meclisin bilgisine dahi getirmeden bakanlar kurulu kararı ile yürürlüğe sokmaya çalışan Serdar Denktaş, yine sahnede…
***
Serdar Denktaş son açıklamasında, halkın büyük bir çoğunluğu ve gençlerin neredeyse tamamı tarafından reddedilmekte olan Ofis’i “en iyi savunma saldırıdır” mantığı ile meşrulaştırmaya çalışıyor.
“Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Serdar Denktaş, Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi’nin (ABKM) uzun yıllar bir kişi ve yakın çevresine bırakıldığını; bu kişinin orayı kendi dukalığı içinde yönettiğini kaydetti ve bu durumun ortaya çıkarttığı sonuçları halkın bilmesi gerektiğini ifade etti”denilerek başlayan haberde bakın Denktaş ne diyor: “Eğer AB sadece bir sivil toplum örgütüne 300.000 euro veriyorsa ve eğer AB verdiği paranın çeşitli eylem ve etkinlikleri desteklemek için kullanılmasını şart koşuyorsa ve bu sivil toplum örgütü ‘Reddediyoruz’ siyaseti yapıyorsa, bu paraların ne amaçla kimlere verildiğini bilmek hakkımızdır.”
***
Serdar Denktaş’ın bu çırpınışı ne anlama geliyor ve nasıl yanıtlanmalıdır?
Açıktır ki, bu açıklama #Reddediyoruz muhalefetinin toplumun en geniş kesimlerinde yankı bulduğu ve egemenler tarafından acilen itibarsızlaştırılması çabası içerisine girildiği anlamına geliyor. Daha da ötesi, Serdar Denktaş ve UBP’nin kendi geleneksel tabanlarının algısının #Reddediyoruz muhalefetine açık olduğunun örtük bir itirafı da buradan okunabilir.
Denktaş, toplumun bütününden olumlu bir dönüt alamayacağı besbelli olan bu açıklaması ile kendi geleneksel tabanını konsolide etmekle yetinebileceğinin, yani aslında kendi tabanını kaybetmekte olduğunun sinyallerini veriyor.
Bu güne kadar sinikçe dile getirilen ‘TC Ofis’ne karşısınız, ama AB Ofis’ine neden karşı çıkmıyorsunuz’ yaklaşımının yetersiz kaldığı ve teker teker örgüt isimleri ve fon miktarları açılanarak ilgi çekilmek istendiği ortadadır.
Serdar Denktaş “protokolü imzalarım olur” demiştir; olmamıştır.
“Bakanlar Kurulu’ndan geçiririm olur” demiştir; olmamıştır.
“Meclis’ten geçiririm olur” demiştir; o da olmamıştır.
Çünkü, Reddediyoruz Platformu bu süreç boyunca her zaman olabilecek en meşru, en şeffaf, en kapsayıcı ve en diyaloğa açık noktada durmuş; mecbur kalmadıkça toplumun hiçbir kesimi ile iletişim kanallarını kesmemiştir. Sonuçta yalnız kalan hep Serdar Denktaş ve o gün hükümette yanında kim varsa o olmuştur…
Şimdi ise, Denktaş bükemediği bileği ısırmaya kalkmaktadır. Bu durum karşısında yapılması gereken en son şey; UBP ve DP tabanlarını mevcut hükümetin insafına terk etmektir…
Denktaş’ın “bu paralarla ne yaptınız” içerikli açıklamasına; “siz de mersedes aldınız”, “zaten seni biliyoruz”, “AB parayı sana mı verseydi” vb. savunmacı yanıtlar üretilmesi veya TC’den gelen bir ofis girişimi karşısında AB Ofisi’nin yüceltilmesi tam da onun ekmeğine yağ sürülmesi demek olacaktır.
Denktaş da bunu istiyor: Toplumun en geniş kesimlerinin “TC Koordinasyon Ofis’i”ne yönelik onayını alamadığı durumda, toplumsal bir kamplaşma aracılığıyla geleneksel konumlanışlar üzerinden kendi tabanını konsolide etmeye çalışıyor.
***
Kıbrıslı Türklerin en derin hassasiyetlerini ifade etmekte olan ve toplumun çok büyük bir kesiminden onay alan #Reddediyoruz’cuların yapması gereken, Serdar Denktaş’ın hizipçiliğini net bir şekilde ortaya koyan olgunlukta hareket etmektir.
Sorulan soruya yanıt vermesi gerekenler, agresifleşmeden, gerilmeden yanıtlarını vermeliler. Ama bundan da öte, “diplomatik dokunulmazlık”, “ülkedeki spor tesislerinin kontrolü”, “gençlik kamplarının idaresi” vb. konularda yetkilendirilecek bir Ofis’e; ister AB, ister TC ister ABD’den gelsin karşı çıkılacağı tekrar ve kararlılıkla vurgulanmalıdır.
Serdar Denktaş’ın sorduğu sorular halkımızın da yanıtlarını merak edebileceği sorulardır. Sorun şudur ki Denktaş’ın amacı farklı, niyeti fenadır. Denktaş’ın “amacına öfkelenmek” ile, “soruların kendisine öfkelenmek” arasındaki ince çizgiyi görmezden gelmek en büyük hata olacaktır. Denktaş’ın dile getirdiği soruların yanıtını merak eden herkese “Denktaş’ın kampından” muamelesi yapmak, tam da Denktaş’ın istediği şeyi yapmaktır.
Yok eğer “sizinkiler kaka, bizimkiler cici” oyununa dahil olunacak olursa; geniş kitleler kimin haklı veya kimin haksız olduğuna değil, kimlerin “kiminki” olduğuna bakarak pozisyon alacaktır.
Korkacak, saklayacak bir şeyi olmayanların, öfkelenmesine de gerek yoktur.
***
Son olarak, bu süreç toplumsal muhalefetin bazı noktalarda kendisi sorgulaması için de bir fırsattır…
Kişilerin devlette çalıştığı takdirde solcu olamayacağı, takınabileceği siyasal pozisyonun sınırlarının maaşını aldığı yere göre belirlendiği veya “amaç iyi olduktan sonra paranın nereden geldiğinin bir önemi olmadığı” gibi herhangi bir bilimsel temeli olmayan ezberlerden sıyrılmak; ufkumuzu açabilir…
Çünkü her ezber gibi bu ezberler de, son tahlilde muhafazakar politikacıların döndürüp alnımıza dayadığı bir tabanca olmaktan öteye gitmemektedir.
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti