Bağımsızlık Yolu ve Toplumcu Demokrasi Partisi’nin özel sektörde sendikalaşmanın zorunlu hale gelmesini öngören yasa değişikliği önerisi bugünlerde meclise taşınıyor.
Özel sektör çalışanları için hayal bile edilemeyecek kadar uzak bir ihtimal ilk kez bu örgütlerin kararlı mücadeleleri sonucu ete kemiğe bürünüyor. Kamu sektöründe budanmayan dalı kalmayan sosyal haklar, özel sektörde zaten hiç yeşermemiş durumda. Giderek kötüleşen çalışma koşulları, eğitim- sağlık gibi hizmetlerden yaşam kaynağımız suya kadar hemen her şeyin özelleştiği Kıbrıs’ta emeğini satarak geçimini sağlamak zorunda olan kişiler için yaşam, Survivor adasında yaşamaya benziyor.
Güzel bir yemek yiyebilmek için ipte yürürken düşme ihtimaline karşı hissedilen adrenalinin, eve ekmek getirmek için her gün gidilen işi kaybetme ya da kredi borcunu ödeyememe riskine karşı duyulan korkudan kalır bir yanı yok. Hâl böyle olunca insanca yaşam koşullarının garanti altına alınabilmesinin yolu sendikal örgütlenmeden geçmekte.
TDP Milletvekili Zeki Çeler aracılığıyla meclise sunulan yasa değişikliği önerisi, işte tam da bu koşullarda yaşamaktan daha iyisini hak eden emekçilerin haklarını gözetiyor. 10 kişi ve üzeri çalışanı olan iş yerinde zorunlu sendikalaşmayı öneren yasa değişikliği, bu yasağa uymayan işverene birtakım yaptırımlar öngörüyor. Yasa önerisine işverenden yana karşı çıkanların derdi belli. Yasal yükümlülüğü olan sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı yatırımlarını bile devlet tarafından teşvikle, sırtı sıvazlanarak yapmaya alışan işveren imtiyazlı, el üstünde tutulan pozisyonunu koruma derdinde.
Öte yandan konuya insan hak ve özgürlükleri çerçevesinde bakan bir kesim ise sendikalaşma zorunluluğunun çalışanın sendikasız çalışma hakkını gasp ettiğini, örgütlenmeme özgürlüğüne engel olunduğunu ifade ediyor. Bırakın sendikaya üye olmayı, size işveren tarafından dayatılan bir kuralı sorguladığınızda ya da başka bir iş aradığınız duyulduğunda dahi işinizden olduğunuz bir ortam söz konusu. Hak dilinde ifade edecek olursak çalışma haklarınız mütemadiyen gasp ediliyor, ifade özgürlüğünüz yok sayılıyor ve iş seçme hakkınızı kullanamıyorsunuz, örgütlenme hakkınız ise zaten hiç olmadı.
Eğer sigortasız çalıştırılıyorsanız devletin sağladığı kıt sağlık imkânlarından dahi ücretsiz yararlanamıyorsunuz, yani kamusal sağlık hakkınızı ya hiç kullanamıyorsunuz ya da giderek özelleşen bu hizmetten tırnak kadar alabiliyorsunuz. Çocuğunuzu okutmak istiyorsunuz ki sizin çektiğiniz sıkıntıları o çekmesin. Ancak devlet okulları dökülmeye yüz tutmuş, parasız bilimsel eğitim hak getire. Aldığınız iki kuruşu da çocuğunuza iyi bir eğitim sağlayabilmek için harcarken aslında kamusal eğitim hakkını da kullanmıyorsunuz. Güvenlik önlemlerinin alınmadığı bir inşaatta ya da paket dağıtmak için bir motorun tepesinde ekmeğinizi kazanıyorsanız iş kazasına uğrayıp yaralanarak vücut bütünlüğünüzü ya da hayatınızı kaybederek en temel hakkınız olan yaşama hakkınızdan olabiliyorsunuz.
Listeyi daha da uzatmak mümkün. Anayasa ve yasalar tahtında bize tanınan hak bol ancak neoliberal politikalar, bu hak ve özgürlükleri sadece misafir geldiğinde kullanılan tabak çanak setine çevirdi. Hoş, haklarınız gasp edildiğinde yargı yolu elbette ki açık. Misal durduk yere işten kovulmuşsanız işvereninize haksız fesih davası açmanız mümkün. Ya da iş yerinde mobbinge uğruyorsanız haksız fiil davası da pekala açabilirsiniz. Devletten adli yardım sağlanmayan ve işiniz olmadığı için maddi geliriniz de bulunmayan bir durumda uzun ve pahalı olan bireysel hak arama yolu yargıya nasıl başvuracaksınız?
Herkes için yaşam koşullarını iyileştirmenin aylık ödeyeceğiniz cüzi bir miktar aidat kadar ucuz bir yolu var: Sendika!
Sadece sizin değil, aynı iş yerinde çalışan herkesin çalışma şartlarını düzeltmekle kalmayıp çalışma yaşamı dışındaki temel hak ve özgürlüklerimize kavuşmanın yolu örgütlü emek mücadelesinden geçiyor. Özel sektörde hemen hemen kimsenin örgütlenme özgürlüğünü kullanamadığı bir ortamda “örgütlenmeme özgürlüğü” savunusu yaparak sendikalaşma zorunluluğuna karşı çıkmak mevcut durumu savunmakla eşdeğer bir pozisyon. Zira mevcut koşullarda özel sektörde çalışan kişilerin sahip olduğu örgütlenme özgürlüğü değil özgürsüzlüğü. Kağıt üzerinde tanınan haklar bu ada yarısında hayat bulsaydı elbette ki örgütlenme özgürsüzlüğü bu yasayı savunan bizler için de bir sorun olurdu ancak gelin görün ki özel sektör emekçileri için Survivor adasına dönen bu coğrafyada hayatta kalabilmemiz örgütlenmeyi zorunlu kılıyor. Bu yüzden sendikasız çalıştırılmak yasaklansın!
Bağımsızlık Yolu Üyesi
Cansu Nazlı