Sendika nedir?
Sendika, çalışanların ekonomik-demokratik haklarını korumak veya ileriye götürmek amacıyla oluşturdukları öz örgütlülükleridir. Yürürlükteki yasalara göre patronlar da sendika kurabilmekte ve bunlara “işveren sendikaları” denilmektedir. Ancak tarihsel olarak sendikalar emekçiler tarafından ve emekçiler için kurulan demokratik kitle örgütleridirler.
İşçiler olarak sendikalaşmamız şart mıdır?
Patron işyerinin sahibidir. Ekonomik olarak bizden güçlüdür. Ayrıca her zaman hükümette olanlarla yakın ilişkileri vardır. Biz işçiler tek tek kaldığımız zaman patron karşısında zayıfız. İşini en iyi yapan ve en becerikli olanlarımız bile patron için vazgeçilmez değildir. Eğer patronun çıkarlarına zarar verirse, yaşlanırsa, sakat kalırsa veya patronun vermek istemediği herhangi bir hakkını talep ederse kolaylıkla işten atılabilir. Ayrıca işçilerin teker teker günlük çıkarlarından farklı olarak uzun vadeli ortak çıkarları da vardır. Yaşlılıkta güvenli bir gelecek, hastalıkta bakım, ilaç veya ölüm, işten atılma gibi durumlar için çeşitli hakları patron hiçbir işçiye kendi gönlü ile vermek istemez. İşçiler ortak çıkarları için, iş garantisi, onurlu bir çalışma yaşamı ve güvenli bir gelecek için sendikalaşmak zorundadırlar. Yoksa patronun karşısında aciz ve güçsüz durumda kalırlar.
Yürürlükteki yasalara göre normal kabul ettiğimiz, sosyal sigorta, asgari ücret, emeklilik ikramiyesi sağlayan ihtiyat sandığı gibi hakların hepsi, sendikaların mücadelesi ile kazanılmıştır. Sendikalar olmasaydı, patronlar bu hakları vermeyecek, hükümetler de sağlamayacaktı. Sendikalar güçsüzleştiği zaman da bu haklarımız azaltılır veya ortadan kaldırılır. Bu sebeple biz işçiler birleşmeli ve sendikalarda örgütlenmeliyiz.
Sendika nasıl kurulur?
Yürürlükteki yasalara göre herhangi bir meslek veya işte çalışanların sayısı 20 kişi veya daha fazla olduğu takdirde böyle bir iş için bir sendika kurulabilir. Sendikalar önceden izin almadan kurulur. Kuruldukları tarihten itibaren bir ay içinde kayıt başvurusunda bulunmalıdırlar. Kayıt başvurusu yapıldığı andan itibaren de sendikalar tüzel kişilik kazanıp sendikal faaliyette bulunabilirler. Ancak özel sektörde sendikalaşmak patron tarafından her türlü yasa dışı yol ile engelleneceğinden ve patronların her zaman hükümetler tarafından kayırılıp kollandıkları bir gerçek olduğundan; sendikal çalışma belli bir aşamaya kadar gizlilik içerisinde yürütülmelidir. Bu sebeple sendika kurmanın hazır bir reçetesi yoktur. İşyerindeki en can alıcı sorunları çözmek amacıyla, en güvenilir çalışanların uzun süreli bir faaliyet yürütmesi, yavaş yavaş aralarına yeni insanları da alarak iyice güçlendikten sonra sendikanın kurulduğunun ilan edilmesi gerekir.
Ülkemizde neden özel sektör sendikasızdır?
Ülkemizde özel sektörde sendikalaşma oranı binde birlerle ifade ediliyor. Bunun öncelikli nedeni patronların sendikalaşmaya tahammülsüz tavrı ve hükümetlerin bu tavra çanak tutmasıdır. Ne patronlar ne de hükümetler işçilerin örgütlü, güçlü ve bilinçli olmasını istemezler. Bunun için de işçilerin birlik olmaması için uğraşırlar. Ancak tek neden bu değildir.
Ülkemizde stratejik yeni-sömürge ülkesi olmasından dolayı bilinçli olarak nispi bir refah yaratılmıştır. Nispi refahtan kastımız genel ekonomik durumun ve genel olarak ücretlerin bölgemizde bulunan diğer yeni-sömürge ülkelere göre daha yüksek olmasıdır. Bunun bir sonucu olarak işgücünün %30’a yakını kamu emekçisi olarak istihdam edilmiştir. Özel sektörde çalışan birçok vatandaş vardır. Ancak sendikal örgütlenmeyi teşvik edecek; en düşük gelirli ve en zor işler yabancı işgücü (göçmen işçiler) tarafından yapılmaktadır. Yabancı işgücü sendikalaşmaya en zor yaklaşan kesimdir. Yabancı bir ülkede olmanın verdiği tedirginlik, ücretlerin kendi ülkelerine göre görece yüksek oluşu, geleceklerini bu ülkede görmeyip para kazanarak gitme istekleri nedeniyle zorlu bir sendikalaşma mücadelesinden uzak durmaktadırlar.
Mevcut sendikaların, sendikalaşmanın düşük olmasında eksikliği nedir?
Mevcut sendikalar genellikle kamuda örgütlü sendikalardır. Devlet daireleri dışında devlet okulları, kooperatifler, devletin de ortak olduğu vakıf üniversiteleri, kamu iktisadi teşekkülleri, belediyeler gibi yerlerde sendikalaşmadan bahsedilebilir. Patronunun adı sanı belli olan hemen hiçbir işyerinde sendika yoktur. Bu durumda yasal sıfatı ne olursa olsun biz tüm bu sendikalara kamu sendikası diyoruz. Ancak özel sektörde sendikalaşma nerdeyse hiç yoktur. Kamu sendikaları özelde sendikalaşmayı teşvik etmek için, gerekirse bunu kendileri sağlamak için daha mücadeleci bir şekilde davranmalıdırlar. Bunun yapılması en başta kamu sendikalarının çıkarınadır.
Özelde çalışan emekçilerin kamuda çalışan emekçilere karşı hükümetler tarafından kışkırtılması veya özelde ortaya çıkan hak kayıplarının emekçilerin genel çıkarlarını aşağıya doğru çekmesi ancak bu şekilde engellenebilir. Ancak kamu sendikalarının birçoğu kamudaki rahatlığı tercih ederek özelde örgütlenme mücadelesi vermemektedirler.
Bazı sendikalarda ise hiçbir zeminde savunulamayacak mazeretler üretilerek kapalı kapılar ardında bu mazeretlere yaslanılmaktadır. Örneğin yabancı işçileri istemedikleri için onları örgütlemediklerini söyleyen sendikacılar vardır. Tabii bunu hiçbir zaman açık açık kabul etmezler. Ancak özel ortamlarda da bu mazeretlerini söylerler. Bir kere işçi sınıfı içerisinde yerli/yabancı, erkek/kadın, dindar/dinsiz gibi ayrımlar yapmak, bölünmeye ve gücümüzün azalmasına neden olur.
Öte yandan yabancı işçilerin varlığı bazı sendikacılar bundan hoşlansa da hoşlanmasa da bir gerçektir. Bu durumda ucuz işçilik ve çalışma yaşamında sömürünün artması gibi olgulardan kaçınmak, ücretleri yükselterek yerli işgücünün de özel sektörü tercih etmesini sağlamak; yabancı işçileri de örgütleyerek özel sektörde ücret, izin, iş güvenliği gibi olguları kamu seviyesine çıkarmaktan geçmektedir.
Diğer bir mazeret ise daha “sosyalist” görünen bir mazerettir. “Biz özel eğitime, özel sağlığa karşı olduğumuz için buralarda örgütlenmiyoruz.” Bir kere sendika kurmak sendikalaştığın yerin olumlu bir iş yaptığını tescillemek demek değildir. Orada çalışan emekçilerin haklarının ilerletilmesi için mücadele etmek demektir. Bu mantıkta olan sendikalar en başta devlette örgütlenmemelidirler çünkü devletin kendisi sınıf egemenliğinin bir aracıdır. Savaşa karşıyız diye askerde çalışan sivilleri, polis devletin şiddet aygıtıdır diye polisleri, gece kulüplerinin kapatılmasını savunuyoruz diye seks emekçilerini, paraya karşıyız diye bankalarda çalışan personeli örgütlemeyecek miyiz? Kaldı ki sağlık ve eğitim örneğinden gidilirse geçmişte gerek Türkiye’de gerekse başka ülkelerde sendikalı özel üniversitelerin, öğrenci ve akademisyenleri ile birlikte greve çıkıp kamulaştırma talep ettiği örnekler de mevcuttur.
Bu noktadan bakıldığında ülkemizde özel sektörde sendikalaşmanın düşük olmasının asıl sorumlusu, emekçi sınıfların genel çıkarları için mücadele etmek yerine kendi rahatlarını bozmak istemeyen bürokratlaşmış sendikacılardır.
Sendikalaşmanın zorunlu olması doğru bir şey midir?
Sendikalaşmanın zorunlu olması en başta kulağa olumsuz duyulmaktadır. Yaşadığımız zamanlar neo-liberal ideolojinin sözde özgürlük, serbestlik vs. propagandası ile beyinlerimizi zorunlu olan her şeye karşı önyargılı kılmıştır. Oysa içinde yaşadığımız koşullarda emekçiler zorunlu olarak sendikasız bırakılmaktadır. Birçok emekçi sendikalaşmak istediği halde patronların baskısı sonucu sendikalaşamamaktadır. O zaman “zorunlu sendikalaşma” işçilere bir zorunluluk olarak yansımayacaktır. Asıl olarak patronlara bir zorunluluk olacaktır. Elbette en güzeli; işçilerin fiili, meşru ve militan eylemlilikleri ile kendi sendikalarını mücadele içinde kurmalarıdır. Bunun için de mücadele edilmelidir. Ancak emekçi dostu olduğunu iddia eden hükümetlerin maskesini düşürmek ve patronlar ile olan çıkar birliklerini göstermek için de hükümetlerden sendikalaşma zorunluluğu getirmesini isteyebiliriz. Emin olabiliriz ki patronlarla iyi geçinmek isteyen hiçbir hükümet sendikalaşmayı zorunlu yapamaz. Ama sendikalaşmayı zorunlu hale getirirlerse de bu yine emekçilerin çıkarına olacaktır. Çünkü en kötü sendika bile sendikasızlıktan iyidir.
Kimler Sendikaya üye olabilir?
Sendikanın kurulduğu iş veya meslekte çalışan (işyeri veya işkolu) ve 16 yaşını tamamlayan kişiler sendikaya üye olabilir. Bir sendika üyesinin yönetim kademesinde görev alabilmesi için 21 yaşını tamamlaması gerekir. Vatandaş olsun veya olmasın, çalışma izni ile çalışsın veya çalışmasın; çalışan herkes sendikaya üye olabilir.
Grev Nedir?
Grev çalışanların en büyük silahlarından biridir. Emekçiler haklarını korumak veya daha ileriye götürmek veya başka bir işyerindeki çalışanlarla dayanışmak amacıyla toplu olarak çalışmadıkları zaman buna grev denir. Grevler siyasi grev şeklinde de olabilir. Sendikaların ve emekçilerin grev dışında da onlarca mücadele şekli vardır. Grev silahı dengeli ve hedefine ulaşacak şekilde kullanılmalıdır.
Sendikaların siyaset yapması doğru mudur?
Siyaset, politika vb. olgular hayatın bir parçasıdır. Hayat çalışma yaşamını etkilediğine göre çalışma yaşamını işçiler için daha güzel kılmak isteyen sendikalar da elbette hayata dair fikirlerini söyleyecek, gerekirse üyeleri aracılığı ile mücadele vererek ona müdahale edeceklerdir. Sendikalar siyaset yapmalıdır. Zaten sendikaların siyaset yapmaması mümkün değildir. Çünkü yaşama dair ne yapılırsa yapılsın bu siyasettir.
Ancak sendikalar kendilerini partilerin yerine koymamalıdırlar. Sendikalar emekçilerin ekonomik-demokratik mücadelesinin araçlarıdırlar. Emekçilerin ücret-maaş vb hakları ile ülke demokrasisinin geliştirilmesi gibi yüzlerce konuda neredeyse hayatın her alanında emekçilerin haklarını savunurlar. Ancak sendikalar iktidar mücadelesinin araçları değildirler. İktidar mücadelesinin araçları partilerdir. En emekten yana parti bile iktidara gelse, sendikaların iktidardan bağımsız duruşu devam etmeli, sendikalar emeğin hakkını savunarak gerekirse iktidara taşıdıkları partiye karşı mücadele vermelidirler. Bu yüzden sendikalar her zaman ve her koşulda partilerden bağımsız olmalıdırlar. En ilerici muhalif parti muhalefetteyken bile sendikalar bu partiden bağımsız olmalıdır. Böylece hem sendika parti tarafından yozlaştırılmayacak hem parti sendikal alandan gelen özgür ve özgün fikirlerle kendi donanımını zenginleştirebilecektir. Aksi takdirde bir partiye bağımlı bir sendika, o partinin iktidarında sarı bir sendika durumuna gelir.
Sarı sendika ne demektir?
Sarı sendika geleneksel olarak patronlardan, işverenlerden yana tavır koyan gerici sendikalara verilen isimdir. Kızıl sendika ise mücadeleci, hak arayan ve karşısında kim olursa olsun emeğin çıkarlarını savunan sendikadır. Ülkemizde son yıllarda ne yazık ki bu kavramlar karmakarışık olmuştur. Geleneksel olarak patron sendikası olan sendikalar hala daha devlet ile uyumlu çalışmaya devam etmektedirler. Ancak geleneksel olarak muhalif duruşa sahip sendikalar CTP’nin hükümet olmasıyla birlikte eskiden savundukları şeyleri lafta savunmaya devam etmekle birlikte sonsuz bir hoşgörü ile donanmışlardır. Bu sendikalar, CTP hükümetinin bir ortağı gibi davranmaktadırlar.
Tabii mevcut duruma rağmen emekten yana, bağımsız sendikal duruşunu onurlu bir şekilde korumaya çalışan sendikaların da olduğunu belirtmek gerekir.
Yazı dizimiz bu hafta sona eriyor. Çalışma yaşamı ile ilgili incelenebilecek daha onlarca başlık vardır. Ancak bu çalışmamızda genel konulara değinilmiştir.
Tüm yazılara şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.ankaradegillefkosa.org/category/soru-ve-cavaplarla-calisma-yasaminda-haklarimiz/