Seçimler yaklaştıkça siyasette tansiyon da yükseliyor. Sorun şu ki; ideolojik farklılıkların, siyasi pratiklerin üzerinden değil de, fanatik “taraftar”ların körüklediği husumetler üzerinden yükselen bir tansiyon söz konusu.
Rejimin hallerini öne sürerek seçimi boykot edenler bile, ilginç bir şekilde rejimden çok adayları merkeze alan bir eleştiri sistematiği geliştirdiler. Bu uğurda çeyrek asır öncesinin defterleri yeniden karıştırılıyor, “ajan”, “tasfiyeci” suçlamaları havada uçuşuyor…
Bu kadar kuru gürültünün ve bilgi kirliliğinin olduğu bir ortamda kimse kimsenin ne yaptığıyla ilgilenmezken, “her koşulda bizimki haklı” ya da “her koşulda hepsi haksız” mottolarını şiar edinmiş fanatikler, kendilerinden farklı olanların sesini boğmaya çalışıyor.
Biz yine de derdimizi anlatmaya çalışalım:
Bilindiği gibi Bağımsızlık Yolu seçim tavrını belirlerken, boykot çağrılarını karşılıksız bularak reddetmiş, parmağının arkasına gizlenmeden Mustafa Akıncı ve Mustafa Onurer’den birine oy verme çağrısı yapmıştır.
Siyasi bir örgüt için kendisinin katılmadığı seçimde açık ve net tavırlar belirlemek kolay değildir, dahası bu tür tavırların belli riskleri içinde barındırdığı açıktır. Çünkü ortada sınırları çizilmiş ilkeli bir ittifak yoktur ve niyetiniz ne olursa olsun desteklediğiniz adayın handikaplarını boynunuza asmaya uğraşanlar çoktan sıraya dizilmişlerdir.
Dolayısıyla, Bağımsızlık Yolu’nun sol içi ilişkilerde benimsediği; asgari müştereklerde iş/güç/eylem birlikteliği perspektifi dışından bakanlar, seçim tavrına farklı anlamlar yükleyebilirler. Öyle ki, destek beyan edilen adaylardan bile eleştiriler gelebilmekte.
Bu bağlamda, bize göre Kıbrıslı Türk halkının yaşamsal çıkarlarının ifadesi olan asgari müştereklerini tekrar irdelemek ve oy verme çağrısını bu perspektiften ele almak faydalı olacaktır. Ayrıca adayların ideolojik-politik çizgilerini de göz önünde bulundurarak beklentilerimizin sınırlarını belirlemeliyiz.
Barış;
Şüphesiz, Kıbrıs adasının birleşmesi temelinde, egemenlerin çizdiği sınırları aşabilen, kararlı bir barış istenci; zaten birçok konuda umutsuzluğa kapılan halkın çıkarınadır.
Gerek Akıncı’nın sosyal demokrat çizgisinin, gerekse Onurer’in temsil ettiği siyasi çizginin bu istençle çelişmediği açıktır.
Özellikle, tüzüğünde “sosyalist” yazan 1 partinin aksine, bir sosyal demokrat olan Akıncı’nın navtext ve Maraş konularında egemenlerin söylemlerini aşabilmesi ve sivil toplum örgütleriyle iş birliği yaparak halka farklı bir dilden seslenmesi umut vericidir.
Günümüze dair farklı sorunları olsa da, Onurer’in partisi KSP’nin bu konudaki samimiyeti ortadadır ve ona yönelecek desteğin egemenlerin çıkarlarından ayrışan bir barış istencini temsil edeceği bellidir.
Neo-liberalizme karşı mücadele;
Egemenler, Neo-liberal politikaları uygularken halkın kendiliğinden rıza göstermesi için ellerinden geleni yaparlar. Özellikle toplumsal muhalefetin bileşenlerini karalayarak, halkı toplumsal sorunlara yabancılaştırmaya çabalarlar. Bu yüzden Kıbrıslı Türk halkını günden güne yoksullaştıran ve yok oluşa sürükleyen bu politikalara karşı farklı bir mecradan ses vermek, toplumsal muhalefetin önünü açmak demektir.
Geçmişte, Mustafa Akıncı’nın Başbakan yardımcısı olduğu bir dönemde Ankara tarafından dayatılan bir paketin uygulamaya konulması haklı olarak eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Ancak salt bu argümanla Akıncı’ya geçmişi üzerinden saldırmak ve onun diğer adaylardan farksız olduğunu iddia etmek mümkün değildir, en basitinden bugünü okuyamamaktır.
Ayrıca, şu anda Akıncı’nın arkasında duran iki parti de (TDP ve BKP), daha önceki seçim süreçlerinde özelleştirmelere ve diğer neo-liberal politikalara karşı ittifaklar kurmuşlar, hiç çekinmeden iş/güç/eylem birlikteliklerinde bulunmuşlardır. Gerek TDP içerisinde Çakıcı sonrası güçlenen sol-sosyal demokrat çizgi, gerekse BKP; neo-liberal politikalara karşı mücadelede sol içi ittifaklara açık olduklarını sürekli dile getirmektedirler.
Her ne kadar farklı handikapları olsa ve evrensel sol söylemleri aşamasa da, Onurer’in anti-emperyalist ve sınıf mücadelesi eksenli çağrıları dikkate alınmalıdır, çünkü egemenlerin söylemde kalan bu çağrılara bile tahammülü yoktur.
Ankara elini yakamızdan çek;
Ankara’nın bütün dayatmalarına(her türlü asimilasyon, iradesizleştirme vb) karşı uzlaşmacı olmak değil, halkın çıkarları doğrultusunda karşı tavır alabilme cüretini göstermek önemlidir.
Mustafa Onurer ve KSP, öncesinde ve şu anki propaganda döneminde bu çizgide durmaktan bir an olsun tereddüt etmemişlerdir.
Akıncı’nın son dönemde vuku bulan Türkiye Futbol Federasyonu ve Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu arasındaki krizde açıkça KTFF’den yana tavır alabilmesi, bu konuda onu diğer rakiplerinden ayrıştırıyor.
Görüldüğü gibi, Bağımsızlık Yolu seçim tavrını belirlerken destek beyan ettiği ve etmediği adayların güncel,somut, siyasi pratiklerini ve tavırlarını göz önüne almış ve halkımıza toplumsal mücadeleyi yükseltebilecek, bu yönde iş/güç/eylem birlikteliklerinin önünü açabilecek adaylara oy vermesi yönünde çağrıda bulunmuştur:
“İŞBİRLİKÇİLİĞİN YAŞLISINA DA, GENCİNE DE, KADININA DA OY VERME!”, “AKINCI VE ONURER’İN ALACAĞI OYLAR KIBRIS HALKLARININ ÇIKARLARINA BİR BARIŞ İRADESİNİN ÖLÇÜSÜ OLACAKTIR!”
Abdullah Özdoğan
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.