Sözde seçimin sonuçları açıklanmaya başladığı andan itibaren, Türkiye’deki karanlığın yüreğimize çöktüğü doğrudur. Bu ruh halimizin sebebi bazılarının sandığı gibi; tüm beklentimizi seçimlere bağlamak, seçim sonuçları ortaya çıkmadan önce durumun ciddiyetinin farkında olmamak veya bu sonuçlar karşısında yapacak hiçbir şeyimizin kalmamış olması değildi. Aksine, sadece sandığa dayalı bir dönüşümün mümkün olmadığı, sandığın sadece sokak ile desteklendiği ve kontrol altında tutulduğu müddetçe bir anlamı olduğu ve sonuçlar ne olursa olsun hala toplumsal muhalefeti zorlu bir sürecin beklediğini biliyorduk.
Böyle olmasına rağmen, yüreğimize çöken karanlığı engelleyemedik…
***
Böyledir: İnsan bir kez umut etmeye görsün, umudu kırılınca engelleyemez yüreğine çöken karanlığı. Ancak bu nedenle, umut etmekten vazgeçmek, insan olmaktan da vazgeçmektir.
Tüm yenilgilerin en büyük tehlikesi; mücadele edenleri umut etmekten vazgeçirme riskini barındırmasıdır. Sinik, alaycı, duygusuz ve kibirli bir dile tutunmanın, yürek için güvenli ama bilinç için karanlık dehlizlerine giden yola, bu kapıdan girilir çünkü…
Oysa yüreğe çöken karanlık gelir ve geçer… Ancak bilince çöken karanlık, insanlığımızı kör eder…
Bu yüzden mesele, karanlığın yüreğimize değil bilincimize çökmesine izin vermemekte…
Gelip giden karanlık yüreği güçlendirir, ama bilince çöken karanlık için bu geçerli değildir…
***
Sözde seçimin sonuçları ile birlikte bilincine karanlık çökenlerimiz arasında, bir Aziz Nesin furyası başladı… Kimisi Aziz Nesin fotoğrafı paylaştı, kimisi Aziz Nesin’in Türkiye halkının aptallık derecesine dair verdiği yüzdeliğe ilişkin kendi arasında kıyasıya tartıştı. %40 diyenler oldu, %60’da ısrar edenler oldu, %90’dan emin olanlar bile vardı…
Kitapları üst üste sıralandığı zaman kendi boyunu aşan bir değerli yazardır Aziz Nesin… Ve kitaplarının satışından elde edilen bütün gelir, Nesin Vakfı’na bağışlanır. Nesin Vakfı da bu gelir ile her yıl onlarca kimsesiz çocuğun eğitimini, gelişimini, meslek edinmesini sağlamak üzere çalışır…
Aziz Nesin’in kaç kitabını okudukları tartışmalı bir çok insan, Aziz Nesin’i andı seçim gecesi…
Ve dediler ki: “Haklıymış Aziz Nesin!”
Büyük yazar, değerli usta ve mizah konusunda tartışmasız bir isim olan Aziz Nesin görseydi bilincine karanlık çökenlerin bu halini; gülmez ama üzülürdü bence…
Çünkü o mizahını, yüreğimize oturan karanlık, bilincimize ulaşamasın diye yapıyordu. Oysa onun kaleminde ironi olan kelimeler şimdi alaycılığın malzemesiyi; umudumuzu koruyan neşe entelektüellerin sinizmine dönüşmüştü ve egemenlere doğrultulmuş küstahlık halka yönelik bir kibir halini almıştı… Bu duruma, o sonsuz güleçliğine rağmen Aziz Nesin bile ağlardı…
***
“Türkiye halkının %40’ı aptaldır” derken, hem ciddiydi hem de mizah yapıyordu Aziz Nesin…
Ciddiydi çünkü, aptallaştıran bir eğitim, aptallaştıran bir dinsel bağnazlık, aptallaştıran bir militarizm, aptallaştıran bir despotluk, aptallaştıran ekonomik koşullar altında, halkın da aptallaşmış olduğunu biliyordu. Ama en az bunu bildiği kadar biliyordu ki; toplum yaşayan, dönüşen, gelişebilen bir organizmadır. Ve sosyalistler toplumu oldukları gibi değil, olabilecekleri gibi sever…
Yani Aziz Nesin için, toplumun bu hali; ne “böyle gelmiş”tir ne de “böyle gider”…
Toplumun bu hale getirilmiş olduğunu ve bu halden çıkabilmesinin de mümkün olduğunu bildiği için, mizah ile rahatsız etmek görevini biçmişti usta kendisine. Ve bu yüzden mücadele eden mizahın bir parçasıydı ustanın sözleri aynı zamanda…
Oysa sağlığında ustayı modernist, kemalist, ulusalcı vs. bulanlar; şimdi ustanın sözlerini tam aksi bir amaç için, kendi kararmış bilinçlerine maske olsun diye kullanmaktalar…
***
Türkiye’de yaşanan son seçimleri; bombalar, gözaltılar, tutuklamalar, mükerrer oy, muhalefet partilerinin miting dahi yapamaması, televizyon kanallarına baskınlar, internet sitelerinin kapatılması, seçim rüşvetleri, askeri baskı, gözlemcilerin dahi sayıma sokulmaması ve en önemlisi de sahte sonuçlar veren yalana dayalı oy hırsızlığı olarak değil; halkın iradesinin yansıması olarak yorumlayabilir miyiz?
Elbette ki mümkün değil böyle bir şey! Seçim öncesi ve seçim süresince yaşananlar gözlerimizin önünde cereyan etti. Ondan daha da vahimi, oylar sayılırken yaşandı…
Bir şikayet olarak dile getirmiyorum bunu… Burjuva demokrasisinin, bir diktatörlük olduğunu ve çeşitli şekilleri ile hileyi her zaman barındırdığını biliyoruz. Ancak son yaşanan olaylarda bu “makul” hile sınırının açıkça ihlal edildiğini vurgulamak istiyorum.
Öyle ki, kandırarak, oy satın alarak, manipüle ederek ve hatta zorlayarak alınamayan oyların; çalınarak ve değiştirilerek yaratıldığını söylüyorum. Bu da söz konusu oyların, kandırılmış, zorlanmış veya satın alınmış halkın oyları olmadığı anlamına gelir. Yani bu sonuçlar ile halk arasında bir bağlantı kurulamayacağı anlamına gelir…
***
Türkiye’yi rehin alan AKP-IŞİD çetesinin, bu sonuçları Türkiye halklarına mal etmeye çalışması gayet anlaşılır. Bu zaten onların işi…
Peki, kendini “aptal halk”tan ayrı tutan pek zeki entellektüeller niye yapar bunu? Yüreklerine karanlık oturduğu için mi?
Olamaz, çünkü o karanlık bizim de yüreğimize oturdu… Umudumuzu örseledi…
Ama aynı karanlığın bilincimize oturmasına izin vermedik.
Çünkü bu sonuçlara baktığımızda, mücadele etme nedenlerimizi bir kez daha gördük, haklılığımızı tekrar anladık ve yeniden başlamak için, daha güçlü devam etmek için bilendik…
***
1937 Dersim İsyanı’nın önderlerinden Seyit Rıza, yakalanıp idama mahkum edildiğinde; sehpaya yalnız yürümesi, ipi kendi boynuna geçirmesi ve sandalyeye kendisi tekme vurarak infazını kendisi gerçekleştirmesi ile bilinir.
Ve şöyle dediği rivayet edilir; “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde eğilmedim, bu da size dert olsun…”
Eğer hala mücadele etmek istiyorsak: Bilinci kararmış entellektüellerin sinik alaycılıklarını yönelttikleri halkların bağrından, bizim yüreğimizi aydınlatan coşkun bir direniş fışkırdığını görmemize ne engel olabilir ki?
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti