Son beş yıldır Kıbrıslı Türk siyasal yaşamında hükümet olmayı hedefleyen siyasal partiler açısından derin bir açmaz damgasını vurmuş durumda: AKP ile Kıbrıslı Türk halkı arasındaki gerilim…
Kıbrıs’ın kuzeyinde hükümet olabilmek veya halktan destek toplayabilmek için, AKP’nin uygulamakta olduğu kültürel, dinsel, ekonomik, ekolojik neredeyse tüm politikalara muhalefet etmek şart… Çünkü Kıbrıslı Türkler bu politikaların hepsine haklı olarak tepkili ve kuşku ile yaklaşıyor.
***
Bu olguyu tespit eden sağ partilerimizin, durumu avantaja çevirip seçimlerde bu tepkiden faydalanmak için çeşitli girişimleri oldu.
UBP içerisinde yaşanan İrsen Küçük ile hesaplaşma çabası ve Özgürgün ile imaj yenileme girişimi, sözde laik olan kesimlerin DP ile ortaya koyduğu UG macerası, CTP’nin başta “vesayet” söylemi olmak üzere geliştirdiği “radikalleşme” açılımı gibi örnekler; halkta biriktiği gözlemlenen tepkinin oya çevrilmesi için bu çerçevede denendi. Ancak muhalefette rahatça icra edilen “AKP karşıtı” çizgi, her hükümete gelindiğinde kendi sınırlarına ulaşarak tükenmekten kurtulamadı.
***
2013’den beridir UBP, CTP ve DP kendi aralarında her varyasyonu deneyerek hükümetler kurdular. CTP-DP, CTP-UBP ve şimdi de UBP-DP hükümetleri sırasında önceki söylemlerin pratikte uygulanamaz olduğu deneyimlenerek görüldü.
Hükümet dışındayken halkın AKP karşıtı duygulanımlarını rahatça sömürenlerin, hükümete gelince AKP olgusu ile yüzleşmeleri ve kendilerini hızla bu “gerçekliğe” uydurmalarıyla, her defasında sonuç aynı oldu: Hayal kırıklığı…
***
Bu durum, sağ partilerimiz için iki farklı ve uzlaşmaz olgunun birbiri ile çelişmesinden kaynaklı olarak ortaya çıkan ciddi bir açmaz: Kıbrıs’ın kuzeyinde AKP’ye muhalif görünmezseniz hükümete gelemiyorsunuz, AKP’ye muhalefet ederseniz de hükümette kalamıyorsunuz…
Kısacası ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamayan sağ partilerimiz, son beş yıldır bu iki karşıt uç arasında bir sarkaç gibi ordan oraya savrulmaktan kurtulamadılar.
AKP’nin yaratmaya çalıştığı dinsel, kültürel, ekonomik, ekolojik dönüşümü sorgulayarak hükümet olanlar; AKP olgusu ile yüzleştiklerinde önceden yaptıkları biçimsel eleştirileri geri çekmek ve hükümette kalabilmek için halkın duyarlılıklarına sırt çevirmek zorunluluğunu hissettiler.
Ve öyle de yaptılar….
***
Genelde duygusal yorumlar aracılığı ile “ihanet”, “döneklik” gibi sıfatlar yakıştırılarak izah edilmeye çalışılan bu olgu, aslında sağ partilerin çelişik nesnel gerçeklik karşısında yaşadıkları doğal bir savrulmadır.
AKP yandaşı bir söylem ile hükümete gelip hükümette kalmak mümkün olsa, hiçbir sağ parti AKP politikalarına muhalifmiş gibi davranmak zorunluluğunu hissetmeyecekti. Veya halkın duyarlılıklarına yönelik seçim başarısı için gösterilen hassasiyetin, hükümetteyken minimum düzeyde dahi sürdürülmesine izin veren bir AKP zihniyeti söz konusu olsa, bir açmazın varlığı bu kadar net görünür olmayacaktı…
Ama her ikisi de var: AKP ile Kıbrıslı Türkler anlaşamıyor. Ve sağ partilerin hükümete gelmek için Kıbrıslı Türklere, hükümette kalmak için de AKP’ye ihtiyacı var…
***
Bu durum çeşitli şekillerde çözülebilir; (yakın bir gelecekte mümkün görünmese de) AKP iktidarı TC’de ciddi bir çatlak yaşayıp sarsılabilir veya (daha muhtemel bir olasılıkla) Kıbrıslı Türkler yıldırılıp bezdirilip direnişleri kırılabilir. Bir diğer olasılık ise AKP’nin mecvut hegemonyasını Kıbrıslı Türkler üzerinde icra edemeyeceği yeni bir konjonktürün yaratılması, ki “çözüm ve barış” aracılığı ile buna ulaşmayı stratejik olarak hedefleyen kişi ve örgütlerin varlığı biliniyor.
Birçok “uzman”, “aydın”, “entellektüel” ve “kanaat önderi” bu son olasılığı en gerçekçi, makul ve ulaşılabilir olasılık olarak tespit etmiş durumda. Çabalarını da bu olasılığa göre örgütlemekteler… Aslında bunu yaparak kendi kaderlerini halk ile değil, sağ ile paralel bir kulvara endekslediklerini de dolaylı olarak ifade etmiş oluyorlar…
Ama bir olasılık daha var: Sağ siyaseti ve dolayısıyla onun içinden çıkılmaz açmazını terketmek…
***
Kıbrıslı Türk halkı son beş yıldır temel, merkezi bir örgütlenme olmadan neredeyse tamamen kendiliğinden bir refleksle AKP’ye ve onun gönüllü işbirlikçilerine direniyor. Bu direnişin yekpare bir bütünsellik içermediği, parçalı, kırılgan ve zaman zaman ciddi hayal kırıklıklarına neden olan kandırılmalar barındırdığı da bir gerçek…
Ama en az bunun kadar gerçek olan bir şey daha var ki o da; hala tüm sağ partilerin hükümete gelmek için kendilerini AKP karşıtı tepkinin sözcüsü gibi konumlandırmak zorunda kalmaları, yani her türlü hasara rağmen Kıbrıslı Türklerin hala AKP karşıtı oldukları…
Bu da Kıbrıslı Türk sağının açmazının, Kıbrıslı Türk soluna bir fırsat sunduğunun göstergesi…
Sahteleri bir türlü başarılı olmazken, AKP hegemonyasına direnişin aslını örmeyi başaracak bir sol alternatif, direnişi sadece muhalefet zemininde ve söze dayalı bırakmayıp, erk icra edebileceği her ortama yayan ve AKP ile olan gerilimlere halkı da dahil ederek öfkeyi örgütleyecek bir alternatif, bu kısır döngüyü kırabilir…
Sağın krizi ile hipnotize olmaktansa, bu krizi fırsata çevirip sol bir alternatif inşa etmek; halkın kendiliğinden tepkisini, bilinçli ve örgütlü bir sol direnişin çekirdeği kılmak mümkün…
İşte bunu denemeye değer, çünkü “sahte bir dengedense, sahici bir sarsıntı yeğdir.”
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti