Türkiye Rus jeti düşürdü. 1945’den bu yana ilk kez bir Rus uçağı düşürülmüş diye övünüyor bazıları. “Aradan koskoca soğuk savaş geçmiş, acaba bugüne kadar neden kimse Rus uçağı düşürmemiş?” diye sormuyor ama. Sorgulamak pek onlara göre değil, sorguladıkları gün zaten onlar artık onlar olmayacaklar. Neyse bu başka bir konu, biz konumuza dönelim.
Türkiye bir Rus uçağı düşürdü ve Rusya misilleme olarak ne yapacak diye konuşmalar başladı. Elbette turizmden, inşaat sektörüne, vizeye, ortak antlaşmaların iptalinden, meyve, sebze alımının durdurulmasına kadar Rusya’nın Türkiye’yi sarsacak birçok yaptırımı yapma gücü var. Yine de herkesin üstünde durduğu esas mesele Rus gazı oldu; malum önümüz kış, Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde ısınma doğal gaz ile gerçekleşiyor. Ayrıca doğal gaz Türkiye’de sanayinin de olmazsa olmazı. Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının yüzde 50’sini ise Rusya karşılıyor.
Diğer yaptırımların uygulanması Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizi derinleştirebilir (öyle de olacak gibi görünüyor), ama yine de esas tehlike doğal gaz olarak görülüyor. Neden mi? Çünkü doğal gaz ile ilgili Türkiye Rusya’ya bağımlı. Ne gaz ihtiyacını karşılayabileceği başka bir ülke ve hat var, ne de alternatif bir enerji kaynağı. Rusya, Türkiye’ye doğal gaz vermeyi bırakırsa Türkiye’yi sadece çok soğuk bir kış beklemez, ekonomik ve sosyal anlamda bir yıkım beraberinde gelir.
Elbette Rusya’nın doğal gazı bugün keseceği bir durum yok. İstese dahi arada bu sene için yapılmış devletlerarası bir antlaşma var. Ama yine de Türkiye’de bu krizin öne çıkan korkusu doğal gaz oldu.
Peki ya bizim su meselesi? Türkiye’de doğal gaz üzerinden gelişen bağımlılığın nasıl bir tehlike yaratabildiğini görüyoruz. Kıbrıs’ta ise boru ile su projesi ile benzeri bir bağımlılık Türkiye ile Kıbrıs’ın kuzeyi arasında su üzerinden tesis edilmek üzere. Doğal gazın kesilmesi Türkiye’de yıkım demektir belki ama su kaynağının kesilmesi ise her hangi bir yer için yok oluş.
Türkiye’nin bugün yüzleştiği kriz ülkeyi yöneten faşist zihniyetin akli dengesini kaybetmesinden kaynaklı belki ama doğal gaz gibi bir yer altı kanyağına olan bağımlılığın alternatifini yaratmak kolay değildir. Su ve Kıbrıs arasındaki zorunluluk ilişkisi ise farklı bir konu; 4 tarafı suyla çevrili bir adayız ve mevcut tatlı su kaynaklarımızın da bir bölümü denize akıyor, barajlarımız ise facia durumda. Ama yine de hiç bunlar üzerinde durulmadan, nasıl geliştiririz denilmeden gidip Türkiye’ye su üzerinden bağımlı olmayı seçiyor birileri.
Bugün su meselesi üzerinden bir kriz yaşandığı iddia ediliyor adamızda, “Türkiye vanayı kapattı” deniyor. İddia diyorum çünkü hükümetten yana ne olduğuna dair hiç bir açıklama yok. Para kesildi, su kesildi ama neden? Neden olduğuna dair bir açıklama yapılmadığı sürece sorunun cevabı TC devletinin keyfi, siyasilerimizin basiretsiz işbirlikçiliğidir.
İnsan hayal etmeden duramıyor, hazır Rus gazı örneği de gözümüzün önündeyken, daha da su tüm şebekelerimizi esir almamışken öyle bir hükümetimiz olsa dese bize “suyu biz yöneteceğiz dedik, suyu kestiler, kendi yolumuzu açıyoruz”. Ankara’ya da dese “suyun da, borun da senin olsun”. Güzel olmaz mıydı?
Mustafa Keleşzade