Yaşamlarımızı tek bir renge sıkıştırabilir miyiz?
Veya tek bir renge sığar mı yaşam ifadeleri?
Sığmaz tabii…
Dayatılan kalıplardan sıyrılır, basıncı geri iter, sıkıştırılmışlığını parçalar ve fışkırır…
Maviyi, moru, yeşili, menekşeyi, kırmızıyı, sarıyı hiçbir iktidar zaptedemez…
Bir gün bir bakarsın bir kaldırım taşını, bir merdiveni, bir yol üstünü canlandırır…
Sıyrılarak ve özgürleşerek tüm renksizliklerden…
***
Devletlerin rengi var mıdır?
Vardır…
Baskıcı rejimlerin, otoriter düzenlerin rengi var mıdır?
Olmasın olur mu?
İktidarların renkleri var mıdır?
Pek tabii…
Rengi olmayan bir şey var mıdır?
Varsa biri söylesin…
Ama bir yerde renklere karşı savaş açılmışsa;
Mesela gökkuşağı karşısında birilerinin tüyleri diken diken oluyorsa;
Tüm renkler yok edilmeye çalışılıp, tek bir renk, iktidarların rengi mutlak kılınmaya çabalanıyorsa;
Bilinmelidir ki ruhumuzu ve bilincimizi sarmalayan renk cümbüşü, düş ve ütopya fırçalarımızın boya kutuları ve tabii yaşamlarımızda gittikçe çoğalan gökkuşağı aydınlığı daha da saracak, daha da çoğalacaktır sokaklarda bitimsiz bir şenlik gibi…
Devletin, iktidarın, otoriter rejimlerin bir rengi var dedik…
O renk ki, renksizliğin rengidir…
Maviye, kırmızıya, mora, menekşeye, sarıya, kahverengiye, yeşile karşı…
Yaşamın tüm renklerine karşı renksizliğin rengidir…
Ve renklerde ısrar etmek ne kadar yaşamda ısrar etmekte o kadar da iktidara karşı direnmektir…
***
Şehir, şehrin mekanları, kamusal alanlar da iktidara karşı, renksizliğin rengine karşı bir direniş mecralarıdır.
Kamusal bir alanı –mesela bir park- işgal edip orasını bir eylem alanına dönüştürmek nasıl bir direniş yöntemi olabiliyorsa; gittikçe tek tipleşen ve tüm renkler yanılsamasına rağmen renksizleşen şehirlerde kaldırımları, çemberleri, merdivenleri gökkuşağına boyamak da iktidara karşı bir eylem, ‘başka bir şehir mümkün’ diye haykıran bir çığlıktır.
Türkiye’de başlayan ve ülkemizde de Lefkoşa, Girne, Mağusa’da kendisini gösteren kaldırım ve merdivenleri gökkuşağı renklerine boyanması bize renklerle direnmenin yeni bir yolunu gösterdi.
Şimdi ütopyanın ve düşün renkler kovasına girip çıkan her fırçanın kaldırımlara ve merdivenlere sürtünüşü, dikte edilmek istenen yaşam ve mekan biçimine, algısına ve pratiğine bir meydan okuyuş, karşı duruş haline gelmekte.
Sermayenin kendi ihtiyaçları doğrultusunda, kentsel dönüşüm adı altında şehirleri, kamusal alanları ve mekanları dönüştürdüğü, yaşam alanlarının ve çeşitliliğin gittikçe daraltıldığı, tüketim unsurunun mekana ve şehre egemen olduğu; dolayısıyla toplumsal kimliklerin ve iktidarların hoşnut olmadığı siyasal, kültürel kesimlerin ifade alanlarının daraltıldığı bir yapının hakimiyeti söz konusu…
Bizlere düşen şehirlerin ve mekanların dahi tek tipleştirilmesine, yaşam alanlarının standartlaştırılmasına karşı; yaşamın ve toplumsalın tüm çeşitliliği ve renkleri ile kaldırımlardan, merdivenlerden ve yollardan yükselen ütopya gökkuşağını büyütmek…
Hasan Yıkıcı
Baraka Kültür Merkezi Aktivisti
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.