Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte hızlanarak ilerleyen görüşme sürecinin, 2016 yılının ilk yarısında bir referandum ile sonuçlanması muhtemel gibi görünüyor. En azından neredeyse tüm özneler, böyle bir beklenti içerisinde ve süreç olumlu bir havada ilerliyor gibi görünüyor.
Çözüm karşıtlarının yıllardan beridir ilk defa, organize ve dinamik bir şekilde siyaset sahnesinde aktif olmasına; özellikle de yandaş basın aracılığı ile toplumu tedirgin edecek asılsız haberlere dayalı bir örgütlenme girişimine vesile olan da bu olumlu hava…
Çözüm karşıtlarını harekete geçiren bu süreç, barış güçleri açısından ne yazık ki aynı etkiyi yapmış durumda değil…
Anlaşılması güç bir şekilde, her türlü siyasi inisiyatif geri çekilmiş, süreç tamamen görüşme masasına emanet edilmiş durumda. Bu tavrın, görüşme masasında çözüm için girişimde bulunacak öznelerin hedef tahtası haline gelmesine ve toplumdaki çözüm ruhunun bürokratik, yasalcı bir soğuk hava akımına kapılmasına ortam yarattığı ise; çıplak gözle dahi görülebilir bir olgu…
Ne yazık ki, çözümden yana güçler her zamanki hatalarını tekrar ediyorlar: Günlük hayata dair tüm taleplerini ve bugüne kadar mücadelesini verdikleri her türlü girişimi, olası bir referandumdan sonraya erteliyorlar…
***
Mesela Mağusa halkının neredeyse tamamının ve Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğunun üzerinde hemfikir olduğu bir konu var: Derinya Kapısı ve Kapalı Maraş’ın açılması…
Her iki talebin de, Mağusa bölgesi açısından, ekonomik, psikolojik olumluluklar yaratacak ve iki halkın yeniden kardeşleşmesine hizmet edecek siyasal olumluluklar barındırdığı yüzlerce defa yazıldı, çizildi. Esnaf başta olmak üzere, Mağusa halkının tamamı, UBP bölge örgütü dahil, bu taleple eylemler yaptı. Mustafa Akıncı, seçim kampanyası sırasında Maraş’ın açılması meselesini cesaretle öne çıkaran bir siyasal hat izledi. Ve bu girişimlerin hepsi de Kıbrıslı Türk halkından olumlu dönüt aldı…
Maraş’ın açılmasına karşı duran; bir iki tedirgin açıklama ile M.Ali Talat ve sessiz bir soğuklukla hareket eden TC askeri güçleri gibi birkaç marjinal özne dışında, tüm Kıbrıslı Türkler bu konuda tek vücut durumda…
Ama görüşmelerin ivme kazanması ve tahmini referandum tarihinin konuşulmaya başlanması ile birlikte, süreç neredeyse soğumaya terkedilmiş durumda…
Hiçkimse söylemese de, “çözümden sonra hallolacak zaten” psikolojisinin yayıldığı ve “parçalarla uğraşmayalım bütüne bakalım” ezberinin kendine yer açtığı kolaylıkla ifade edilebilir…
Peki bu, çözüm açısından sağlıklı bir yaklaşım mıdır?
***
Siyasal mücadeleyi, kitlelerin politik eylemliliği sonucu elde edilen ilerlemeler şeklinde görmüyorsak ve “bilmediğiniz şeyler var” cümlesinde ifadesini bulan soğuk bir lobicilik ve kurnaz bir dalaverecilik olarak tarif ediyorsak; Maraş konusunda ısrar etmenin zekice olmadığı fikrini mantıklı bulabiliriz.
Ancak emekçi kitleler ve halk pratik deneyimiyle bilir ki; günlük hayatı daha rahat kılacak bir kazanımı bugün elde edilebilecekken yarına bırakmak, parıltılar saçan bir zekanın göstergesi değildir…
2016’nın ilk yarısında bir referandum yapılsın veya yapılmasın, bu referandum olumlu bir sonuçla bitsin veya bitmesin; Derinya Kapısı ve Kapalı Maraş’ın açılması; çözüm, yeniden kardeşleşme ve Kıbrıs’ın bütünleşmesi açılarından olumludur. Bu uğurda mücadeleyi yükseltmek, Kıbrıs’ta bir çözüm için yürütülen çabalara zarar vermez aksine yarar sağlar…
Egemen güçler; adamıza su getirilmesi sürecinden Kıb-Tek’in özelleştirilmek üzere altının oyulmasına kadar hiçbir planlarını; olası bir referandum tarihini baz alarak dondurmuyor, durdurmuyorken; biz neden böyle bir şey yapmalıyız ki? Çözüm sonrasını bekleyemeyecek kadar acil olan neden Maraş olmuyor da, Kıb-Tek oluyor? Biz gerçekten bu kadar saf mı görünüyoruz?
***
Son yıllarda eşi benzeri görülmemiş bir hareketlilik içerisine giren statükoculara yanıt, görüşme masasının ardına saklanıp, o masayı saldırılar için bir hedef haline getirerek verilemez. Yanıt, sahada verilmelidir. Maraş ve Derinya konuları da, yüksek meşruluk düzeyleri ile böyle bir yanıt için önemli başlıklar arasında ön sıralardadır.
Bugün elde edebileceğimiz şeyi yarına ertelememiz için hiçbir makul sebep yoktur. Bize “referandumu halledelim Maraş’ı sonra çözeriz” diyenlere yanıtımız nettir: Ne Maraş’ı, ne Derinya’yı, ne özelde sendikalaşma mücadelesini, ne de emek karşıtı neoliberal poltikalar karşısında direnişi, referandum sonrasına ertelemeyeceğiz… Çünkü referandumu da ancak bunlar için mücadele edersek “halledeceğiz”…
Münür Rahvancıoğlu
Baraka Aktivisti