RASYONEL BİR BAKIŞ DENEMESİ-ABDULLAH ÖZDOĞAN

CTP/BG-UBP olası koalisyonu gündeme bomba gibi düştü. Uzun yıllardır dillendirilen fakat “siyasi fantezi” olmaktan öteye geçemeyen bir birliktelik hayat buluyor. Özellikle CTP tabanından gelen “sert” tepkileri göz önüne alırsak, önümüzdeki günlerin nelere gebe olduğunu kestirmek güç değil.
CTP Genel Sekreteri Tufan Erhürman, eleştirilere karşı tabana seslendi ve koalisyonun ilkeler üzerine kurulacağını ve meseleye duygularla değil rasyonel bakılmasının doğru olacağını belirtti.
Koalisyon ilkeler üzerine kurulur mu, o ilkelere uyulur mu bilinmez, fakat başta kendi tabanı olmak üzere, Kıbrıslı Türk halkının çok geniş bir bölümünün CTP’nin hükümet meselelerine, önerilen “rasyonel” gözlüklerle bakmaktan artık tatmin olmadığı açıktır.
***
Kamu vicdanını yaralar şekilde milletvekili transferleriyle kurulan ÖRP ile koalisyona girilirken de; “Denktaşlar ve Eroğlu olmadan ilk defa hükümet kuruluyor” söylemi temelinde hükümet meselesine rasyonel gözlüklerle bir bakış atılmıştı.
DP ile kurulan bütün hükümetlerde UBP karşıtı propaganda yapılarak, rasyonel bir bakışla; DP’nin statüko partisi UBP’den daha iyi olduğu söylenmişti. Şimdi ise, aynı DP’den kurtulmak için UBP ile kurulacak geniş tabanlı hükümetin getirileri sıralanıyor.
Denilebilir ki; “altı üstü bir koalisyon, bu olayı büyütmeye ne gerek var? ha DP, ha UBP.” İşin özü, tepkiler DP ile UBP arasında fark olduğundan değil; CTP’nin yıllardır halkı UBP karşıtı propaganda yaparak motive etmesinden kaynaklanıyor.
İdeolojik mücadeleyi yadsıyarak, salt duygusal bir “barış” karşıtlığı ve “statüko” söylemiyle eleştirilen UBP; milliyetçi, şoven karakterini baskılayarak, CTP’nin yıllardır tekeline aldığı “barış”ı bile sahiplenmekte beis görmüyor olabilir, meseleye tıpkı Erhürman gibi rasyonel de bakabilir. Yine de bu halktan ve tabandan gelen duygusal tepkilerin önünü kesemez.
***
AKP ile olan ilişkilerde de hep söylenen rasyonel olunmasıydı. Keza AKP’nin konjonktür gereği Kıbrıs sorununa seleflerinden farklı yaklaşımı dışında; ne gericiliği, ne savaş çığırtkanlığı, ne de piyasacılığı önemsenmedi.
Dayattığı ekonomik paketler, neo-liberal yasalar/uygulamalar, gerici örgütlenmeler rasyonel gözlüklerin yardımıyla kabul gördü (en azından karşı duruş görmedi). Yine, AKP üzerinden rasyonel gözlüklerle bakılan Maraş, Navtext gibi konularda halktan uzaklaşıldı.
Sonuçta rasyonel olmak adına CTP, yönetenleri tarafından bir nevi “aracı” pozisyonuna düşürüldü. Kendi halkına dayatılan paketleri, uygulamaları meşrulaştırır oldu.

Şimdi çıplak gözle gördüklerimize mi, rasyonel gözlüklerle anlatılanlara mı inanmalı? Mesela, “sermaye çökerse emek de çöker”, “sadece emekçilerin çıkarları ile hareket edilemez”, “Türkiye’de yaşasam AKP’ye oy verirdim” gibi söylemleri açık yüreklilikle dile getiren Talat’ın CTP’si bir kurtarıcı olarak görülebilir mi? CTP sol için bir umut olabilir mi?
Seçimlerde, sokakta ya da başka bir mecrada neden emek hareketi bileşenlerine yönelik “rasyonel” tek bir bakış bile göremedik!
Ticaret odasına, sermayedarlara, AKP’ye, UBP’ye, DP’ye “rasyonel” bakışların en cilvelisini atan CTP; Sendikalarla, demokratik kitle örgütleri ve sol partilerle kanlı bıçaklı!
***
Rasyonel bakan herkesin görebileceği gibi, su götürmez bir şekilde belli olmuştur ki; CTP Kıbrıslı Türk solu için kaybedilmiş bir mevzidir. Ve sanılanın aksine olası UBP koalisyonu bu durumun sebebi değil, daha çok sonucudur.
Durumun böyle olduğunu çok daha önce işaret edenler hep vardı. Fakat CTP tabanında ideolojik olmasa da, duygusal olarak bir “kabullenememe hali” egemendi. Artık UBP koalisyonu olsa da, olmasa da hem halk, hem de tabanı nezdinde, CTP son şansını kullanarak hükümette kalmak adına büyük bir kumar oynamıştır.
Bu sevinçle karşılanacak bir durum değil, CTP’li olsun ya da olmasın kendini solda görenlere yeni sorumluluklar yükleyen bir gerçekliktir.
Sonuçta resmin bütününe bakıldığında durum sol için hiç de iç açıcı değil. Çünkü nesnel koşullar radikal/sol bir örgütlenme için bu kadar uygun iken, öznel koşullar buna müsaade etmiyor, yani sol değerleri taşıyacak, halktan yana politika üretecek örgütlü bir siyasi özne yok.
CTP’nin başarısızlıklarından, yanlışlarından nemalanmak için sıra bekleyenler, “yancılar”; zahmetsizce, emek harcamadan, basın açıklamalarıyla, hayata dokunmadan, örgütlenmeden, salt kelle sayısı artırmak adına bu boşluğu dolduracaklarını sanıyorlarsa bir daha düşünsünler. Çünkü başkasının yanlışları kimseyi doğru tercih yapmaz. Özellikle sol için bu geçerlidir.
Bir kez daha belli olmuştur ki, solda ilkeli bir ittifak tercihten öte, koşulların dayattığı bir zorunluluktur. Aksi takdirde boşluğu “toparlanmakta olan” yeni sağ siyasetlerin doldurması olasıdır.

Abdullah Özdoğan